Gün doğmak üzereydi ve ben hala uyumuyordum.Uyuyamıyordum.Yavaşça sağıma döndüm.Paul uyuyordu ve muhtemelen rüyasında güzel şeyler görüyordu.Mutlu ailesini.
Bizi gece yalnız bırakmak istememişti.Gerçi birşey olsa 3 tane kızı koruyabilecek de değildi ama en azından o oyalarken bizde çevreye haber verebilirdik.Belime sımsıkı sarılmış ve yüzünü yastığıma dayamıştı.Onu ne olursa olsun asla bırakmayacaktım.
Herşey berbat ilerliyordu. Eve hiç birşeyi çalmayan bir hırsız girmişti.Ve bu ürkütüyordu.Toprak ile aram berbattı.Hatta artık onunla ilgili 'aram berbat' diye bir terim kullanamazdım çünkü artık onunla bir iletişimim olmayacakdı.Yani aramda berbat olmayacaktı.Ve annem çoktandır evi aramıyordu.Acaba olanlardan haberi var mıydı? Arzu ya da Umut'un aradığını sanmıyorum.Belki ararsa Paul arar.Ama onu tembihleyeceğim,aramasın.Bizi bırakıp giden bir kadının olanlardan da haberi olmamalı.
Ve babamı özledim.Gerçekten onu bu aralar o kadar özlüyorum ki..Usulca uzanıp başucumda ki çekmeceden babam ve benim olduğum fotoğrafı çıkardım.Henüz ana okuluna başlamadığım zaman.Miami'de bir kumsaldayız.Kumdan kalelerimizin yanına sırtını denize vererek oturmuş,ben de kucağına oturuyorum.Beste heryerini çamur ile kaplamış,tam bikinisinin üstünü çıkarırken sağımızda vücudunun yarısı çıkmış.Buse ise kafasını dalgalara sokmuş, poposu gözüküyor.Salak kardeşlerim benim.Burada mutluyuz.Oldukça mutlu..Bir fotoğrafla yetinemiyorum.Masum masum uyuyan şebeğimin üzerinden zıplayarak tavan arasına çıkıyorum.
Tavan arasına dik uzanan eski bir tahta merdivenden geçiyorum.Herşey yerli yerinde.Belli ki hırsızımız buraya da uğramamış.
Fotoğrafların olduğu çekmeceyi açmamla nefesimin kesilmesi bir oluyor.
Hiçbiri yok.Hiç bir iz dahi bırakmamış.Ardında bıraktığı şey sadece yokluk.
Korkuyorum.Neden bilmiyorum ama sakince geri odama dönüyorum.Paul hala uyuyor fakat onu uyandırmak zorundayım.
"Ne var?" diye kabaca homurdanıyor.
"Gelmelisin.Birşey göstereceğim."
Daha sonra ona fotoğrafların ürkütücü yokluğunu gösteriyorum.Sadece kaşlarını çatmakla ve beni buradan çıkartmakla kalıyor.
Odama gittim ve üzerimdeki pijamaları çıkararak mini deri bir eteğin altına ince siyah çoraplarıma uygun zımbalı botlarımı giyerek üzerime siyah bir dar tişört ve deri çeketle tamamladım.
1 Ocak Cumartesi olması umurumda değildi.1 Ocak Cumartesi günü havanın soğuk olması umurumda değildi.
Ama açtım ve bu umurumdaydı.Bu yüzden mutfağa indim.
Arzu kahvaltıyı hazırlıyordu.
Düşünceli ama neşeyle görünmek isteyen bir ses tonuyla "Günaydın." dedi.
Açıkçası Arzu,uçarı bir kızdı.Onun bu denli olgun olmasını beklememiştim.Ama beklentiler bazen insanı yanıltabiliyormuş.Daha doğrusu bu beklentiden çok bir önyargıydı.Arzu'nun olgunluktan çok uzak olduğuna dair bir önyargım.
"Günaydın.Bana sadece ekmeğin ve fındık ezmesinin ve bıçağın nerede olduğunu söyle.Ah,bıçağı kendim bulurum."Arzu ne zaman mutfağa girdi,mutfağın düzeni değişti.Ekmekleri yemeden buzdolabına koymak gibi bir özelliği var.Ve benimde artık mutfakta ne ararsam bulamama gibi bir özelliğim var.
Ekmek arası fındık ezmesi yiyerek dışarı fırladım.
Ambar'a gidecektim.
Herşeyden uzak ve habersiz olan biriyle konuşmak iyi gelebilirdi.Ve Tan'ı özlemiştim.
"Hey,erkencisin." diyerek beni kollarının arasına alarak karşıladı.Ve bende karşılık verdim."Gelme saatin bu kadar erken değildi.Ve bir dakika sen cumartesi günleri gelmiyordun ki."
"Bunlar mı yerleştirilecek?" diyerek duymamış gibi yaptım ve siyah önlüğü belimden bağladım.Sadece anlamayarak sırıttı ve "Evet." dedi.Toprak aramıyordu.Olanlardan sonra en azından nasıl olduğumu sormak için aramalıydı.Umurunda değildim.
"Toprakla nasıl gidiyor?" diyerek uzun taburenin karşımda olanına oturdu.Yüksek tezgaha yaslanarak konuşmaya başladım.
"Gitmesi gerek bir durum mu var?"
"Neler olduğunu anlat bana."
"Ah,sadece artık birbirimizi önemsemiyoruz." Ama gerçek bu değildi.Aslında beni artık önemsemiyor.
Bu konuda konuşmak istemiyordum.Bu nedenle işime geri döndüm
Kendimi öyle kaptırmışım ki;Tan dinlenenilirsin dediğinde saat akşam 8 olmuştu.
Beyninizi kemiren birşey olduğu sürece o an ki anınız seneler kadar sürse de,o gününüz aslında saniyeler kadar çabuk geçer.
Ama hala beklediğiniz kişi gelmemiştir.
Sıkıntıyla önlüğümün bağlarını çözüp tezgaha koydum.Bir bardak su içtim ve montumu giyindim.
Bana sadece dinlen demişti ancak ben gidecektim.
Ama ne yazık ki yine aklımdaki planı harekete geçiremedim.
Telefonla aramak yerine öfkeyle Ambar'ı basmayı planlamıştı anlaşılan.
Benimde planlarım vardı fakat işleyen benim değil onun planıydı.Çünkü daha güçlüyü.Hayır hayır,çünkü ben ona bu fırsatı veriyordum.
Ona bakmadan hızlıca kapıya yöneldim.
"Bugün çalışmak yokdu!" diye bağırarak kolumdan sertçe tutarak durdurdu.
"Bu mekanının kurallarını senin koyduğunu bilmiyordum.Ve benim hayatım üzerinde konuşmaya hakkın olduğunu da."
"Ben yokken burada olman tehlikeli anlamıyor musun?"
"Gördüğün gibi,tek canlıyım."
"Komik değil."
"Gülmeni istemiyorum."
"Eve gidiyoruz."
"Evet,görüşürüz."
"Beraber gidiyoruz Cemre!" diyerek bağırdı.Ve korkmuştum.
"Bana bağırma!"
"Beni delirtiyorsun lanet olsun bütün sorun Lara mı? Sürtük Lara mı?"
"Sürtük dediğin kız için beni bırakıp gittin."
"Pekala,eve gidiyoruz.Konuşmadan sadece adım at."
"Kendi evime gideceğim."
"Sorun değil senin odanda da sesin yayılması gibi bir özellik var." diyerek kolumdan kavradı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı.Ama hayır,buna izin vermemem gerek.
"Burada konuş.Çabuk ol,işim var."
"Sorun Lara ise onu siktir et bu kadar.Bu konuyu tekrar açma.Ve asıl konu.Hırsız olayı ne?"
"Ciddi misin sen? Bana Lara'yı boşvermemi mi söylüyorsun?"
"Hayır,direk siktir et."
"Farklı şeyler mi bunlar? Toprak oyun oynayacak vaktim yok gerçekten.."
Ve sarıldı.
Bu anlatılmaz bir his.O an zaman kavramını yok oluyor.Var olan tek şey;bedeninizin üzerinde nefes alan bir baskı var ve burnunuza gelen sarhoş eden bir koku oluyor.