Üstünde bulunduğumuz kuleden, Saint-Pol Konağı, sözünü ettiğimiz dört büyük konak tarafından yarı yarıya gizlenmiş olmasına karşın, hâlâ pek muazzam ve hayranlık uyandıran bir görünüm sunuyordu. V. Charles'ın kendi konağına ilave ettiği üç konak, çatısının kenarlarını zarifçe süsleyen dantel gibi işlenmiş parmaklıklı korkuluğuyla Petit-Muce Konağı; büyük kulesi, çıkma mazgalları ve ok atma delikleri, demir hendek kulecikleri ve geniş Saxonne Kapısı'nın üstünde, iner-kalkar köprünün iki yuvasının ortasında başrahibin armasıyla Saint-Maur başrahibinin konağı ve tepesi yıkılmış burcu, göze bir horoz ibiği gibi görünen Étampes kontunun konağı, sütunlu ve vitraylı uzun koridorlarla ana binaya bağlanmış olmalarına karşın, gayet iyi ayırt edilebiliyordu. Şurada burada dev karnabaharlar gibi baş başa vermiş üç-dört yaşlı meşe, havuzların ışık ve gölgelerle dalgalanan berrak sularında oynaşan kuğular, güzel uçları görünen birçok avlu; bodur Sakson sütunlar üstünde alçak sivri kemerleri, inip kalkan demir parmaklıkları ve sürekli kükremesiyle Lions Konağı; bu bütünü delip geçen, Ave-Maria' nın boyası dökülmüş külahı; solda Paris valisinin ince bir işçilik ürünü dört kulecikle desteklenen konutu; ortada, dip tarafta, sayısı artırılmış cepheleri, V. Charles'dan beri arka arkaya eklenen zenginleştirici öğeleri, iki yüz yıldan beri mimar fantezilerinin ürünü olan melez çıkmalar, şapellerinin bütün apsisleri, galerilerinin bütün çatı kalkanları, tüm rüzgârlara açık bir sürü rüzgârgülü ve tabanlarını kuşatan mazgallarla koni şeklindeki çatıları kenarları kıvrılmış iki sivri şapkayı andıran yan yana iki yüksek kulesiyle asıl Saint-Pol Konağı tabloyu tamamlıyordu.
Bakışlar, uzaktaki arazide uzayıp giden bu saraylar amfiteatrının basamaklarını çıkmayı sürdürürken Şehir' in damlarının arasında oyulmuş ve Saint-Antoine Sokağı'nın geçtiği derin vadiyi de aşınca, birkaç devri temsil eden geniş bir yapı olan ve eserin bütünüyle olsa olsa mavi bir giysinin üzerindeki kırmızı bir yama kadar uyuşan yepyeni ve bembeyaz bölümlere sahip Angoulême Konağı'na ulaşıyordu.
Fakat modern sarayın bayağı dik ve yüksek, incelikle işlenmiş yağmur oluklarıyla bezeli, pırıl pırıl yanan yaldızlı bakır kakmalardan oluşan binbir değişik arabesk işlenmiş kurşun levhalarla kaplı çatısı, bu garip telkâri işlemeli çatı, zamanla fıçılar gibi şişkinleşmiş, köhnelikten kendi üstlerine çökmüş ve yukarıdan aşağı yarılmış kalın kuleleri, pantolon düğmeleri çözülmüş koca göbeklere benzeyen eski binanın kahverengi harabelerinin ortasından zarafetle göğe yükseliyordu. Arkasında, Tournelles Sarayı'nın sipsivri kulelerinden oluşan orman yükseliyordu. Dünyanın hiçbir yerinde, ne Chambord'da ne Elhamra'da, biçim, yükseklik ve duruş bakımından hepsi birbirinden farklı bu külahlar, küçük çan kuleleri, bacalar, rüzgârgülleri, sarmallar, döner merdivenler, zımbayla delinmişe benzeyen gün ışığının delip geçtiği ışık bacaları, iğ biçimli küçük kuleler ya da o zamanki adıyla tournelle'lerin oluşturduğu bu orman kadar sihirli, havai ve itibarlı manzara yoktu. Sanki gözümüzün önünde taştan devasa bir dama tahtası vardı.
Tournelles'in sağındaki, birbirine geçmiş ve adeta sicimle bağlanmış gibi dairevi bir hendekle çevrelenmiş şu mürekkep karası koca kuleler kümesi, pencereden çok daha fazla mazgal deliği olan şu burç, hep kalkık duran şu iner-kalkar köprü, hep inik duran şu inip kalkan parmaklık... Bu Bastille'dir. Mazgalların arasından çıkan ve uzaktan yağmur oluğu sandığınız şu gagaya benzer siyah şeylerse top namluları..
Onların güllelerinin altında, heybetli binanın dibinde, işte iki kule arasına sıkışmış Saint-Antoine Kapısı.
Tournelles'in ötesinde, V. Charles'ın suruna kadar, ekili tarlalar ve kral bahçelerinin oluşturduğu, zengin yeşillik ve çiçek parsellerine bölünmüş kadife gibi bir halı uzanıyordu; bunun ortasında, ağaç kümeleri ve yürüyüş yollarından oluşan labirentiyle, XI. Louis'nin Coictier'ye bağışladığı ünlü Dédalus Bahçesi seçiliyordu. Doktorun rasathanesi başlık niyetine küçük bir ev taşıyan kalın ve yalıtılmış bir sütun gibi, labirentin üstünde yükseliyordu. Bu "dükkân"da korkunç müneccimlikler gerçekleşmekteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Notre Dame'ın Kamburu
Romance"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Qu...