Aradan birkaç hafta geçmişti.
Martın ilk günleriydi. Dolambaçlı sözün istiarenin klasik atası Bartas Kontu'nun henüz "kandillerin grandükü" adını vermediği güneş, bundan dolayı daha az neşeli ve daha az parlak değildi. Bütün Paris ahalisinin meydanlara ve gezinti yerlerine yayılarak hafta sonuymuş gibi keyfini sürdüğü o tatlı ve güzel bahar günlerinden biri yaşanıyordu. Bu aydınlık, sıcak ve huzurlu günlerde özellikle bir saat vardır ki, Notre-Dame'ın ana kapısını işte o zaman seyretmek lazımdır. Bu, batıya doğru epeyce alçalmış olan güneşin, katedrale hemen hemen tam karşıdan vurduğu andır. Gittikçe yatay gelmeye başlayan ışınları yavaş yavaş meydanın zemininden çekilerek dikey cephe boyunca yukarı doğru çıkar, binlerce kabartma ve heykeli gölgeli yuvalarından çekip çıkarırken ortadaki büyük yuvarlak vitraylı pencere de, bir demirci ocağının kızıllığını yansıtan bir Kyklop gözü gibi alev alev yanar.
Saat, işte o saatti.
Batan güneşin kızıla döndürdüğü yüksek katedralin tam karşısında, meydanla Parvis Sokağı'nın köşesini işgal eden görkemli bir gotik evin kapı kemerinin üstüne yerleştirilmiş taş balkonda, birkaç güzel genç kız, türlü zarif ve delişmen tavırlarla gülüşüp konuşuyorlardı. İnci dizileriyle sarılı sivri hotozlarının tepesinden topuklarına kadar inen tül kuyruğun uzunluğuna, o çağın davetkâr modasına göre güzel gerdanlarının başlangıcını açıkta bırakacak şekilde omuzlarını örten işlemeli cepkenin inceliğine, üstlüklerinden daha değerli (Müthiş bir özen!) iç eteklerinin zenginliğine, bütün bunların biçildiği tül, ipek ve kadife kumaşlara, ve hele aylak ve tembel olduklarını gösteren ellerinin beyazlığına bakılınca bunların soylu ve zengin mirasyediler olduklarını tahmin etmek zor değildi. Gerçekten de bunlar Matmazel Fleur-de-Lys de Gondelaurier ile arkadaşları Diane de Christeuil, Amelotte de Montmichel, Colombe de Gaillefontaine ve küçük Bérangère de Champchevrier idi. Hepsi zengin ailelerin kızları olup şu anda, nisan ayında Paris'e gelecek olan Monsenyör de Beaujeu ile hanımını beklemek üzere, dul Madam de Gondelaurier'nin evinde toplanmışlardı; Monsenyör, veliahdın yavuklusu Marguerite'i Flamanlardan gelin almaya giderken dönüşte geline refakat edecek olan nedimeleri seçecekti. Otuz fersah çapında bir alandaki bütün irili ufaklı asilzade aileleri kendi kızları için bu şerefe göz dikmiş, aralarından birçoğu kızlarını şimdiden Paris'e getirmiş veya göndermişlerdi. Bunlar ana babaları tarafından, kralın okçu bölüğünden eski bir komutanın dul eşi, biricik kızıyla birlikte Notre-Dame avlusunun meydanındaki evinde inzivaya çekilmiş olan Madam Aloïse de Gondelaurier'nin güvenilir ve saygın korumasına emanet edilmişti.
Genç kızların bulunduğu balkonun kapısı, üzerine yaldızlı burma dalların işlendiği kızıl kahverengi deriden bir Flandre halısıyla güzelce kaplanmış bir odaya açılıyordu. Tavanda birbirine paralel olarak uzanan kirişler, boyalı ve yaldızlı binbir çeşit garip oymayla gözü oyalamaktaydı. Oymalı ve işlemeli eşya sandıklarının üzerinde, göz kamaştırıcı mineli kap kacak parıltılar saçıyordu; iki katlı oluşu, evin hanımının tımar sahibi bir şövalye eşi veya dulu olduğunu gösteren muhteşem bir sofra takımı dolabının üstüne, çini bir yabandomuzu kafası yerleştirilmişti. Dipte, baştan aşağı armalarla kaplı yüksek bir şöminenin yanında, kırmızı kadifeden gösterişli bir koltukta, elli beş yaşı, yüzünden olduğu kadar kıyafetinden de okunan Madam Gondelaurier oturuyordu.
Yanında, biraz kendini beğenmiş ve külhanbeyi edalı olmakla birlikte oldukça gururlu görünen genç bir adam, bütün kadınların beğendiği, fakat ağırbaşlı ve insan sarrafı erkeklerin omuz silktiği şu yakışıklı delikanlılardan biri, ayakta duruyordu. Bu genç adam, kraliyet muhafız bölüğü okçularının yüzbaşı üniformasını taşıyordu; bu üniforma, bu hikâyenin birinci kitabında hayran olma fırsatını bulduğumuz Jüpiter kılığına fazlasıyla benzediği için, burada ikinci bir betimlemeyle okurun canını sıkmak istemiyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Notre Dame'ın Kamburu
Romance"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Qu...