DOKUZUNCU KİTAP | III: Kumtaşı ve kristal

108 7 0
                                    

Günler birbirini izledi.

Esmeralda'nın ruhu yavaş yavaş yeniden sükûnet buluyordu. Acının aşırısı da, sevincin aşırısı gibi, yaman ama kısa süren bir şeydir. İnsan yüreği uç bir duyguyu uzun zaman taşıyamaz. Çingene kızı o kadar acı çekmişti ki, artık ona kala kala yalnız şaşkınlık kalmıştı.

Güvenlikle birlikte umut da geri geliyordu. Toplumun ve hayatın dışındaydı; ama tekrar orada yer almanın imkânsız olmayabileceğini belli belirsiz hissediyordu. Mezarını açacak anahtarı yedekte tutan bir ölüye benziyordu.

Onca uzun süre aklından çıkmayan dehşetli sahnelerin yavaş yavaş uzaklaştığını hissediyordu. Bütün o iğrenç hayaletler, Pierrat Torterue, Jacques Charmolue, hepsi, hatta o rahip bile, zihninden siliniyorlardı.

Hem sonra Phœbus de yaşıyordu, bundan emindi, onu görmüştü. Phœbus'ün yaşıyor olması her şeydi. İçindeki her şeyi yıkan o uğursuz sarsıntı silsilesinden sonra ruhunda bir tek şey, bir tek duygu ayakta kalmıştı ki, o da yüzbaşıya duyduğu aşktı. Aşk, kendiliğinden bitip büyüyen bir ağaç gibidir; köklerini varlığımızın en derinlerine salar, çoğu kez harabeye dönmüş bir yürekte bile yeşermeye devam eder.

Açıklanamaz olan yanı ise inatçılığının da körlüğü oranında artmasıdır. Hiçbir zaman, kendi içinde bir mantığı bulunmadığı zamanki kadar güçlü değildir.

Esmeralda elbette yüzbaşıyı düşünürken içinde bir burukluk duymuyor değildi. Onun da aldatılmış olması, bu imkânsız şeye inanması, o hançer darbesinin kendisi uğruna bin kez canını verecek birinden geldiğini düşünebilmesi, elbette korkunç bir şeydi. Ama ne de olsa bu yüzden ona fazla kızmamak gerekirdi: Kendisi suçunu bizzat itiraf etmiş değil miydi? Zayıf bir kadın olarak işkence karşısında pes etmemiş miydi? Bütün suç kendisindeydi. Ağzından böyle bir söz alınmasındansa bütün tırnaklarının sökülmesine razı olması gerekirdi. Yine de, şimdi Phœbus'ü bir kez, bir dakikacık görsün, tek bir sözcük, tek bir bakış onu hatasından döndürmeye, geri getirmeye yeterdi. Bundan hiç şüphesi yoktu. Ayrıca birçok başka garip şeyden, nedamet getireceği gün yüzbaşıyı da oraya getiren tesadüften, birlikte göründüğü genç kızdan dolayı da aklı karışıyordu. Kuşkusuz kız kardeşiydi o kız. Akla aykırı bir açıklamaydı; ama bununla yetiniyordu, çünkü Phœbus'ün hâlâ kendisini ve sadece kendisini sevdiğine inanmaya ihtiyacı vardı. Buna yemin etmemiş miydi? Kendisi gibi saf ve çabucak inanan bir birine daha fazla ne gerekirdi? Hem sonra bu olayda görünenler, yüzbaşıdan çok kendi aleyhinde değil miydi? Dolayısıyla, bekliyordu. Ümit ediyordu.

İlave edelim ki, onu her yandan sarmalayan, koruyan, kurtaran bu koskoca kilisenin kendisi de son derece etkili bir yatıştırıcıydı. Bu mimarinin muazzam çizgileri, genç kızı çevreleyen bütün nesnelerin dinî görüntüleri, adeta bu taşların bütün gözeneklerinden sızan dindarca ve huzur verici düşünceler, farkında olmadan onu etkiliyordu. Binanın ayrıca öylesine kutsayıcı ve öylesine görkemli gürültüsü vardı ki, bu hasta ruhu sükûna kavuşturuyordu. Ayin yöneten rahiplerin yeknesak ilahileri, halkın rahiplere verdiği kâh zar zor duyulan kâh gök gürlemesini andıran karşılıklar, vitrayların ahenkle sarsılışı, yüzlerce trompet sesi gibi çınlayan org, iri arılarla dolu kovanlar gibi uğuldayan üç çan kulesi, üstünde kocaman bir gamın, kuleyle kalabalık arasında durmadan inip çıktığı bütün bu orkestra, hafızasını ve muhayyilesini uyuşturuyor, acılarını yatıştırıyordu. Özellikle çan sesleri, ona ninni gibi geliyordu. Bu büyük mekanizma, genç kızın üzerinde, dalga dalga yayılan güçlü bir manyetizma etkisi yapıyordu.

Bu yüzden, doğan her güneş, onu daha yatışmış, daha iyi soluk alır, daha az solgun buluyordu. İç yaraları kapandıkça güzellik ve zarafeti tekrar yüzüne yansımaktaydı; ama daha ağırbaşlı ve daha durulmuş olarak. Eski kişiliği, hatta eski neşesinden bir şeyler, o şirin dudak büküşü, keçisine olan sevgisi, şarkı söyleme tutkusu, utangaçlığı da geri geliyordu. Sabahları, komşu evlerin tavan aralarında oturanlardan kimsenin pencereden kendisini görmemesi için, hücresinin bir köşesinde giyinmeye özen gösteriyordu.

Notre Dame'ın KamburuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin