ONUNCU KİTAP | III: Beceriksiz bir dost

138 7 0
                                    

O gece Quasimodo uyumuyordu. Az önce kiliseyi son kez dolaşarak her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmişti. Kapıları kapadığı sırada Başdiyakoz'un da yanından geçtiğinin ve kendisinin geniş kapı kanatlarına bir duvarın sağlamlığını kazandıran kocaman demir aksamı titizlikle kilitleyip zincirlemekte olduğunu görünce biraz sinirlendiğinin farkına varmamıştı. Dom Claude, alışılmıştan daha kaygılı ve düşünceli görünüyordu. Zaten, hücredeki gece macerasından sonra Quasimodo'yu devamlı hırpalıyordu; fakat ne kadar sert davranırsa davransın, hatta isterse dövsün, sadık zangocun itaatkâr, sabırlı ve kaderine razı tutumunu hiçbir şey sarsamıyordu. Başdiyakozdan gelen hakaret, tehdit, dayak dahil her şeye hiçbir alınganlık göstermeden, hiçbir şikâyette bulunmadan katlanıyordu. Olsa olsa Dom Claude'u, kulenin merdiveninden çıktığı sırada, endişeli gözlerle izliyordu, fakat Başdiyakoz, çingene kızın gözüne görünmekten kendiliğinden vazgeçmişti.

Evet, o gece Quasimodo son zamanlarda pek ihmal edilmiş olan zavallı çanlarına, Jacqueline'e, Marie'ye, Thibaud'ya bir göz attıktan sonra, kuzey kulesinin tepesine kadar çıkmış, iyice kapattığı hırsız fenerini kurşun damın bir kenara koyduktan sonra Paris'i seyre koyulmuştu. Dediğimiz gibi gece çok karanlıktı. O devirde hemen hemen hiç aydınlatma sistemi bulunmayan Paris, siyah kütlelerden oluşmuş, şurada burada Seine'in beyazımsı kavisleriyle kesilen, karmakarışık bir yığın görüntüsü arz ediyordu. Quasimodo sadece Saint-Antoine kapısı taraflarında, belli belirsiz ve kara profili damların hayli üzerinde görülen uzak bir binanın bir penceresinde ışık görüyordu. Orada da uyumayan biri vardı.

Zangoç, tek gözünü bu sis ve gece ufkunda gezdiriken, içinde tarifsiz bir tedirginlik hissediyordu. Günlerdir tetikteydi. Kilisenin etrafında, gözlerini genç kızın sığınağından ayırmayan ürkünç suratlı tiplerin dolaşıp durduğunu görüyordu. Oraya sığınmış zavallıya karşı bir komplo kurulmakta olabileceğini; ahalinin, kendisinden olduğu gibi ondan da nefret ettiğini ve yakında pekâlâ bir şeyler olabileceğini düşünüyordu. Bu yüzden kulesinin üstünde, Rabelais'nin dediği gibi, "hayalhanesinde hayal kurarak" gözü kâh hücrede kâh Paris'te, iyi bir köpek gibi sıkı bekçilik yaparak, aklında binlerce kuşkuyla, hep tetikte duruyordu.

Doğanın sanki bir tür telafi kaygısıyla, Quasimodo'da noksan olan diğer organların da görevini üstlenecek kadar keskin yarattığı o tek gözüyle büyük şehri tararken birdenbire Eski Kürkçüler Rıhtımı'nın karaltısında bir gariplik varmış, o noktada bir şeyler hareket ediyormuş, suyun beyazlığının önünde siyahlığıyla beliren korkuluğun çizgisi diğer rıhtımlarınki gibi düz ve sakin değilmiş, bir nehrin dalgaları ya da yürüyüş halindeki bir kalabalığın kafaları misali dalgalanıyormuş gibi geldi.

Bunu tuhaf buldu ve iyice dikkat kesildi. Hareket, Cité yönüne doğru görünüyordu. İçinde hiçbir ışık yoktu. Rıhtımda biraz oyalandı; sonra, gelen şey, adanın içine giriyormuş gibi yavaş yavaş kayıp geçti; hareket tamamen durdu ve rıhtımın çizgisi tekrar düz ve kıpırtısız haline kavuştu.

Quasimodo neler olduğununa dair türlü türlü tahminler yürütürken hareketin, Notre-Dame'ın cephesine dikey olarak Cité'de devam eden Parvis Sokağı'nda tekrar ortaya çıktığını fark etti. Nihayet, ortalık ne kadar zifirî karanlık olursa olsun, bu sokaktan bir insan kafilesinin çıktığını ve kalabalık bir insan topluluğu olduğundan başka hiçbir özelliği karanlıkta ayırt edilemeyen bir kalabalığın meydana yayıldığını gördü.

Bu manzaranın dehşet uyandırıcı bir yanı vardı. Derin bir karanlığın içinde saklanmaya bu denli özen gösteren bu acayip yürüyüş kolu, muhtemelen daha az derin olmayan bir sessizlik içinde hareket ediyordu. Ancak yine de az çok bir gürültü, hiç olmazsa ayak sesleri çıkıyor olmalıydı. Fakat bu gürültü bizim sağıra ulaşmıyor, o denli yakınında hareket etmesine ve yürümesine karşın ancak zar zor seçebildiği ama sesini hiç işitemediği bu insan kalabalığı, onun üzerinde dilsiz, elle tutulamayan, dumanların arasında kaybolmuş bir ölüler alayı etkisini yapıyordu. Sanki insanla dolu bir sisin kendisine doğru ilerlediğini, karanlığın içinde birtakım karanlık gölgelerin kıpırdadığını görüyordu.

Notre Dame'ın KamburuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin