1482'de Quasimodo artık büyümüştü. Tanrı'nın lütfuyla Kral XI. Louis'nin berberi olan hamisi Olivier le Daim sayesinde, ölen Guillaume Chartier'nin yerine Paris piskoposu olan efendisi Sayın Louis de Beaumont, Claude Frollo'nun Josas başdiyakozu olmasını sağlamıştı; Quasimodo da babalığı sayesinde yıllardır Notre-Dame'ın zangocuydu.
Yani Quasimodo artık Notre-Dame Kilisesi'nin çancısıydı.
Zamanla, zangoçla kiliseyi birleştiren özel ve esrarlı bir bağ oluşmuştu. Kaderinin iki uğursuz cilvesi, doğumundaki bilinmezlik ile biçimsiz yapısı yüzünden dünyadan ebediyen kopmuş, çocukluğundan beri bu iki aşılmaz çemberin içine hapsolmuş olan zavallı bedbaht yaratık, dünyada kendisini gölgelerine kabul eden ilahî duvarlardan öte bir şey görmemeye alışmıştı. Büyüyüp serpilirken Notre-Dame onun için sırasıyla yumurta, hayvan yuvası, ev, vatan, evren olmuştu.
Bu yaratıkla bu yapı arasında önceden oluşmuş esrarlı bir uyum olduğu kesindi. Henüz çok küçükken kubbelerin karanlığı altında yampiri yampiri ve ani sıçrayışlarla süründüğü sıralarda, insansı yüzü ve hayvansı gövdesiyle, Roman sütun başlıklarının düşürdüğü gölgelerin garip şekiller yarattığı o nemli ve karanlık taban taşlarının doğal sürüngeni gibi görünüyordu.
Daha sonra, kulelerden sarkan iplere gayriihtiyarı ilk kez el attığı, asıldığı ve çanları harekete geçirdiği zaman, babalığı Claude'da dili çözülen ve konuşmaya başlayan bir çocuk etkisi yarattı.
Böylece, yavaş yavaş, hep katedralin yönünde gelişerek, orada yaşayarak, orada uyuyarak, oradan hemen hiç çıkmayarak, onun esrarlı baskısını her an üstünde hissederek, sonunda ona benzemeyi, adeta onda kök salıp ayrılmaz parçası haline gelmeyi başardı. Gövdesindeki çıkıntılar, benzetmemiz hoş görülsün, sanki binanın girintilerine uyuyor, kendisi de oranın sadece sakini değil adeta doğal muhtevası gibi görünüyordu. Salyangozun, kabuğunun şeklini alması gibi, kilisenin şeklini aldığı söylenebilirdi. Yuvası, deliği, kılıfıydı o bina. Eski kiliseyle aralarında o denli derin bir içgüdüsel sevgi, o kadar çok manyetik ve maddi yakınlık vardı ki, bir bakıma kabuğuna tam oturmuş kaplumbağa gibi orayla bütünleşmişti. Yüzeyi pürüzlü katedral, onun kabuğuydu.
Burada bir insanla bir binanın bu garip, simetrik, dolaysız, adeta aynı özde birleşmesini ifade etmek için kullanmak zorunda kaldığımız mecazları harfi harfine ele almaması için okuru uyarmak herhalde gerekli değildir. Aynı şekilde, Quasimodo'nun bu denli uzun süre ve iç içe birlikte yaşamanın sonucu olarak, bütün katedrali kendisine ne derece tanıdık kılmış olduğunu belirtmek de gereksizdir. Bu barınak, ona has bir yerdi. Quasimodo'nun nüfuz etmediği hiçbir kuytu köşesi, tırmanmadığı hiçbir yüksek noktası yoktu. Çok kereler, sadece kabartmaların girinti ve çıkıntılarından destek alarak ön cephede birkaç kat yukarıya tırmandığı bile oluyordu. Dış yüzeylerinde sık sık, dik duvarda kayar gibi giden bir kertenkele misali süründüğünün görüldüğü kuleler; o yüksek, tehditkâr ve korkunç ikiz devler, onda ne baş dönmesi, ne panik ne de sersemleme yaratıyordu; elinin altında bu denli uysal, bu denli tırmanılması kolay göründüklerine bakılırsa sanki bu kuleleri ehlileştirmişti. Dev katedralin tehlikeli uçurumlarının arasında atlaya sıçraya, tırmana tırmana, her türlü cambazlığı yapa yapa, bir bakıma, yürümekten önce yüzmeyi öğrenen ve küçücükken denizle oynayan Calabria'lı çocuk gibi, maymun ve dağkeçisi olmuştu.
Kaldı ki, katedrale göre biçimlenmiş görünen yalnız bedeni değil, ruhuydu da. Bu boğumlu kabuğun altında, bu vahşi hayatın içinde bu ruhun ne halde bulunduğunu, ne gibi alışkanlıklar edinmiş, hangi biçime bürünmüş olduğunu saptamak zordu. Quasimodo tek gözlü, kambur ve topal doğmuştu. Claude Frollo ona konuşmayı binbir zahmet ve sonsuz bir sabırla öğretebilmişti. Fakat kötü talih, bu zavallı bulunmuş çocuğun yakasını bırakmıyordu. On dört yaşında Notre-Dame'a zangoç olunca yeni bir sakatlık diğerlerinin üstüne tüy dikmişti: Çan sesleri kulak zarını patlatmış, zavallı sağır olmuştu. Doğanın onun için dünyaya açık bırakmış olabileceği biricik kapı da birdenbire bir daha açılmamak üzere kapanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Notre Dame'ın Kamburu
Romance"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Qu...