SEKİZİNCİ KİTAP | II: Kuru yaprağa dönüşen ekünün devamı

107 8 0
                                    

Esmeralda, gün ortasında bile kandillerle aydınlatılan zifirî karanlık geçitlerde, çevresini sarmış kasvetli maiyetiyle birlikte, birkaç basamak çıkıp indikten sonra, Saray çavuşları tarafından iç karartıcı bir odaya itildi. Daire biçimindeki bu oda, eski Paris'in üstünü örtmüş olan yeni Paris'in modern yapı katmanını, yüzyılımızda da hâlâ delip geçen o büyük kulelerden birinin zemin katını işgal ediyordu. Bu mahzende pencere yoktu, ağır bir demir kapıyla kapanan basık girişten başka bir açıklık da görünmüyordu. Fakat aydınlık bir yerdi. Duvarın içine oyulmuş bir ocakta büyük bir ateş yakılmıştı; kızıl yansımaları mahzeni dolduruyor, bir köşede duran zavallı kandilin yaydığı cılız ışığı gereksiz kılıyordu. Ocağın ağzını kapatmaya yarayan, o an kalkık durumdaki demir ızgara, çubuklarının sadece alt uçları göründüğü için, karanlık duvardaki bu alevli oyukta bir sıra siyah, sivri ve aralıklı diş gibi duruyor; bu da ocağı, efsanelerdeki ateş püskürten ejderha ağızlarına benzetiyordu. Bu ağızdan yayılan ışıkta mahpus kız, odanın her tarafında ne işe yaradığını anlayamadığı korkunç aletler gördü. Ortada doğrudan doğruya yere serilmiş meşin bir döşek vardı; üstüne, tavandaki kilit taşına oyulmuş basık burunlu bir canavarın ısırdığı bakır bir halkaya geçirilmiş tokalı bir kayış sarkıyordu. Çeşitli kıskaç ve kerpetenler, kocaman pulluk demirleri dağınık vaziyette ocağı dolduruyor, korların üzerinde kızarıyorlardı. Harlı alevin kan kırmızı ışığı bütün odada sadece bir yığın dehşet verici şeyi aydınlatmaktaydı.

Bu cehennemin adı kısaca sorgu odası idi.

Döşeğin üstünde usta işkenceci Pierrat Torterue, uyuşuk uyuşuk oturuyordu; yardımcıları, deri önlüklü, kaba bez çakşırlı, köşeli suratlı iki eciş bücüş adam, ocaktaki demirleri tersyüz edip duruyorlardı.

Zavallı kız, istediği kadar cesaretini toplamış olsun, bu odaya girince dehşete kapılmaktan kendini alamadı.

Kral vekilinin çavuşları bir yana, kilise mahkemesi üyeleri öbür yana sıralandılar. Bir masa ve divit takımıyla birlikte bir kâtip, bir köşede hazır bekliyordu. Üstat Jacques Charmolue pek tatlı bir gülümsemeyle çingene kızına yaklaştı.

"Sevgili yavrum," dedi, "demek hâlâ ısrarla inkâr ediyorsun ha?"

"Evet," dedi kız, şimdiden ölgün bir sesle.

"Bu durumda," diye devam etti Charmolue, "seni istemediğimiz kadar ısrarlı biçimde sorgulamak bizim için pek ıstırap verici olacak. Lütfen şu döşeğin üstüne oturur musun? Pierrat usta, küçükhanıma yer açın ve kapıyı kapatın."

Pierrat homurdanarak kalktı.

"Kapıyı kapatırsam ateşim söner," diye mırıldandı.

"Yaa!" dedi Charmolue, "Eh ne yapalım azizim, açık bırak öyleyse..."

Esmeralda ayakta duruyordu. Üstünde onca biçarenin kıvrandığı bu meşin döşek onu korkudan titretiyordu. Dehşetten iliklerine kadar buz kesmişti. Korkmuş ve sersemlemiş vaziyette öylece duruyordu. Charmolue'nün işareti üzerine iki uşak, kızı tutup döşeğe oturttular. Canını hiç acıtmadılar; ama bu iki adam ve bu meşin döşek tenine dokununca kızcağız bütün kanının yüreğine hücum ettiğini hissetti. Şaşkın bakışlarını odada gezdirdi. Böcekler ve kuşlar arasında yarasa, kırkayak ve örümcek neyse o zamana kadar gördüğü bütün aletler arasında o gözle baktığı bu biçimsiz işkence aletleri sanki hareket ediyormuş, vücuduna tırmanıp kendisini ısırmak ve etini kıstırmak üzere dört bir yandan üstüne yürüyormuş gibi geliyordu.

"Hekim nerede?" diye sordu Charmolue.

"Burada," dedi, "kızın o âna dek görmediği kara cüppeli biri."

Notre Dame'ın KamburuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin