ONUNCU KİTAP | II: Git, haydut ol ve Yaşasın şenlik!

127 7 0
                                    

Başdiyakoz manastıra dönünce hücre kapısının önünde, kardeşi Jehan du Moulin'i bekler buldu; beklerken can sıkıntısını öldürmek için duvara kömürle, ağabeyinin koca bir burunla zenginleştirilmiş profilini çizmişti.

Dom Claude kardeşine bakmadı bile. Kafası başka yerdeydi. Çevresine yaydığı neşeyle birçok kez Rahip'in kasvetli suratında güller açtıran bu şen fırlama çehre, bu çürümüş, kokuşmuş ve durgun ruhun üzerinde günden güne yoğunlaşan sisi dağıtacak güçte değildi şimdi.

"Ağabey," dedi Jehan çekingen bir tavırla, "sizi görmeye geldim."

Başdiyakoz gözlerini kaldırıp bakmadı bile.

"Ee, sonra?"

"Ağabeyciğim," diye devam etti riyakâr serseri, "bana o kadar iyi davranıyorsunuz, o kadar iyi öğütler veriyorsunuz ki, hep sizi ziyarete geliyorum."

"Sonra?"

"Heyhat! Ağabey, bana, 'Jehan! Jehan! Cessat doctorum doctrina, discipulorum disciplina. Jehan, akıllı ol; Jehan, bilgili ol; Jehan, haklı bir sebep ve hocanın izni olmadan geceyi okul dışında geçirme. Picardie'lileri dövme: Noli, Johannes, verberare Picardos. Okulun saman döşeği üstünde kara cahil bir eşek gibi, quasi asinus illiteratus, çürüyüp gitme. Jehan, hocan seni cezalandırdığında sesini çıkarma. Jehan, her akşam şapele git ve şanlı Meryem Anamıza ayet ve duayla birlikte bir kıta ilahi oku!' dediğinizde çok haklıydınız. Heyhat! Ne mükemmel öğütlerdi bunlar!"

"Peki sonra?"

"Ağabey, şu anda önünüzde bir suçlu, bir cani, bir sefil, bir ahlaksız, iğrenç bir herif görüyorsunuz. Sevgili ağabeyciğim, Jehan, sizin o değerli öğütlerinizi birer saman ve gübre gibi ezip geçti. Bunun cezasını çektim, yüce Tanrı olağanüstü adil davrandı. Param olduğu sürece vur patlasın, çal oynasın zevk ve safa sürdüm. Ahh! Bilseniz, önden o kadar çekici görünen bu sefahat hayatı, arkadan ne kadar çirkin ve somurtuk! Artık bir mangırım dahi yok; örtümü, mintanımı ve havlumu bile sattım, neşeli günler bitti! Güzel kandil söndü; artık suratımı islendiren kötü yağ fitiline kaldım. Kızlar benimle dalga geçiyor. Su içiyorum. Vicdan azabının ve alacaklıların baskısı altında inliyorum. "

"Devamı?" dedi Başdiyakoz.

"Heyhat! Sevgili ağabeyciğim, daha düzenli bir hayat yaşamak isterdim. Pişmanlıkla dolu olarak size başvuruyorum. Kefaretini ödemeye çalışan bir günahkârım. İtiraf ediyorum. Yumruklarımla göğsümü dövüyorum. Bir gün lisans diplomamı alarak Torchi Koleji'ne eğitmen yardımcısı olmamı istemekte haklıydınız. İşte şimdi bu iş için içimde büyük bir heves uyandığını hissediyorum. Ama mürekkebim yok, satın almam lazım; kalemim yok, satın almam lazım; kâğıdım yok, kitabım yok, hepsini satın almam lazım. Bunun için bir miktar mali desteğe acilen ihtiyacım var. Ve size geliyorum, ağabeyciğim, kalbim pişmanlıkla dopdolu olarak..."

"Bu kadar mı?"

"Evet," dedi öğrenci. "Biraz para."

"Param yok."

O zaman öğrenci hem ciddi hem kararlı bir edayla şöyle dedi:

"Öyleyse, ağabey, başka yerlerden bana pek güzel teklifler geldiğini üzülerek size bildirmek zorundayım. Bana para vermek istemiyor musunuz? Hayır mı? Bu durumda, ben de gidip haydut olacağım."

Bu korkunç sözcüğü söylerken başına yıldırım düşmesini bekleyen Aias'ın yüz ifadesini takınmıştı.

Başdiyakoz soğuk tavrını bozmadan, "Peki," dedi, "git haydut ol."

Jehan, ağabeyini yerlere kadar eğilerek selamladı ve ıslık çalarak merdivenden indi.

Manastırın avlusundan, tam da ağabeyinin hücresinin penceresi altından geçtiği sırada bu pencerenin açıldığını işitti, başını kaldırdı ve pencerede Başdiyakoz'un çatık kaşlı suratını gördü.

Notre Dame'ın KamburuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin