BALLERİNA

197 2 0
                                    

GÜMÜŞ KARAHAN

Açık camdan içeri süzülen keskin rüzgârı hissederken, perdenin istikrarsız ahenkle salınışını izliyordum. Gece yarısını geçen saate rağmen tüm hücrelerim uyanıktı.
Üzerimdeki baskı gözlerimi dâhi kapatmamı engelliyordu..

Tüm bu tedirginliğe rağmen bir ölü gibi hareketsizdim. Ne olacağını kestiremediğim durumlara karşı geliştirdiğim bu savunma, gereksizce üstüme yapışmıştı.. Derin bir nefes alıp tavanı izlemeye devam ettim.
09.30'da hayatının bundan sonraki gidişatını belirleyecek olan elemeye girecek olan birine göre gereksiz ve doğru olmayan şeyler düşünüyordum.
Zihnimi meşgul etmesi gereken şeyler müziğin ritmine uyarak nasıl Foutté dönüşünü yapacağım, topuzumun çözülmemesi için nasıl daha sıkı sarmam gerektiği ve ya jüriyi nasıl daha fazla etkileyebilirim olması gerekiyordu. 
Bense perdenin sallanışı ve gecenin insanlara yaşattığı korkuları düşünüyordum.
Yersizdi..

Jüri, Akademiye uygun olmadığımı söylerse fikri akın etmişti zihnime. Bu düşünce beni ürpertmişti. Çünkü bu zamana kadar asla bu ihtimali hesaba katmamıştım.
Başarısız olma düşüncesinin peşine, aklıma annem gelmişti.
Hayatımın her anında olduğu gibi yine Zümrüt Hanımı gururlandırmalıydım.
Onun kızı asla başarısızlıkla anılamazdı zira.
Yoksa dernek toplantılarında nasıl bakardı, tek vasfı pahalı elmasları taşımak olan büst arkadaşlarına..
Nankörlük etmeyecektim, hayatım boyunca bana yaptığı tek iyilik, Bale'ye zorlamaktı.
Kendimi ait hissettiğim tek yer o sahneydi, sesinde huzur bulduğum tek şey gösteri müziğimdi, giydiğimde en rahat hissettiğim 'ayakkabı' puantlarımdı, kendimi özgür hissettiğim tek şeydi Bale'nin kendisi..

Yatakta doğrulup, küçük bir iç geçirmenin ardından odanın içinde hareketlendim.
İlk eylemim hasta olmamı engellemek düşüncesiyle camı kapatmaktı ikincisi ise banyoya girip küçük bir duştu.

Küvetin yanına eğilip, altın kaplama musluk kolunu tutup sol tarafa çevirdim ve yavaşça dolan küveti seyretmeyi bırakıp doğruldum.
Üzerimde ki saten geceliğin askılarını omuzlarımdan sıyırdım. Gideceği yolu biliyormuşçasına tenimi hafifçe okşayarak, ayaklarımın dibinde yumuşak bir yığın oluşturdu.
Yan tarafımda duran Kırmızı meyve aromalı köpük topunu suyun içine bıraktım, anında rengi ve kokusu sarmıştı etrafı.
Küvetin mermerinde sıralanan küçük Karamel kokulu mumları da yakmayı ihtimal etmemiştim.
Ayağımın tekini suyun üstüne hafifçe değdirdikten saniyeler sonra tüm vücudum suyun içindeydi.
Sıcak suyun da etkisiyle tüm kaslarım gevşemeye başlamış ve kısa süreli  olsada cenneti yaşatmıştı..
Elimle, sudan mahrum kalan köprücük kemiklerime ve boynuma suyu taşıdım.
Düşünmüyordum o an.
Ama sadece 'o an.'

Hafızama dolan yaşantımdan kurtulmak için son çare kendimi suya gömdüm.
Görüşüm bulanıklaşmış, kulaklarım görevlerini yerine getirmeyi bırakmıştı...

Nefes almayı kesmek için yaklaşık olarak altmış saniyeye ihtiyacım vardı şu andan itibaren.
Suyun hakimiyeti ciğerlerimi mutlu etmeyecek ve gram hava için yalvarır vaziyete geleceklerdi.
İstem dışı, nefes boruma kaçan su da sonum olacaktı.
Kendime bunu yapamayacağımı bildiğim için anında suyun yüzeyine çıktım.
Yaşamak güzel şeydi. Zordu, acımasızdı belki ama güzeldi işte.
Hayallerimi, umutlarımı yeşertmem için var olan kocaman bir topraktı.
İstediğim gibi ekip biçebilir, kendi seçtiğim tohumlarla hayat verebilirdim.
Soldurmak istemiyordum tüm bunları..

Küvetten çıktıktan sonra Bej rengi havluyu sardım kendime.
Geniş lavabonun beyaz mermerine çıkıp nemlendiricimi, ayak bileklerimden başlayıp güzelce sürdüm...

Aynada kendimi fark etmiştim bir aralık. Bu bana sert bir darbe indirmişti. Gözlerimin altında ki belli belirsiz morluklar, hırstan, üzüntüden ağladığım geceleri getirmişti aklıma.
Buna rağmen göz bebeklerimin içindeki parıltı umudumu diri tutmaya yetiyordu.
Tutkularım, hedeflerim,arzularım vardı ve onları küçük mutsuzluklara,engellere feda etmeyecektim..

Mermerden süzülüp odama geçtim. Pudra rengi, ipek geceliğimi serbest bırakmıştım vücuduma. Dönüşümle dalgalanırken tanımsız bir keyif almıştım bundan ama içeri süzülen ay ışığı, artık uyumam gerektiğini hatırlatmıştı bana.
Yatağa girdiğimde yarım saat öncenin aksine huzurluydum bu sefer.
Bir vakit sonra da uyuya kalmıştım...

Sabah oluşunu perdelerin gürültülü hışırtısına ve içeri giren güneş ışınlarına hedefi olunca anlamış ve  fazla direnememiştim.
Gözlerimi kıprıştırıp karşımda duran abime baktım.

"Doğan."   Diyerek sızladım. Annem odama çıkmaya tenezzül etmeyip onu göndermişti.

"Hadi kalk, annemi daha fazla öfkelendirme."  Onunda zorla kalktığı sesindeki boğukluktan belliydi.
Yüzüme küçük ama etkili bir sırıtış yerleştirmiştim.
Birden beyaz pamuklu yorganımı kaldırıp yanıma kıvrılınca sırıtışım, gülümsemeye dönmüştü.
Omzuma küçük bir öpücük kondurup yüzünü saçlarımın arasına gömdü.
Huzur ve keyfin içinde yoğrulurken merdiven basamaklarında duyulan özgüvenli ve ritmik topuk sesleri ile gerçekliğe dönmüştüm..

"Annem geliyor."  Mırıldanışım üzücüydü.
Annem geliyordu ve bu beni mutlu etmiyordu..

Kapı bir kez tıklatılıp, komut beklemeden açıldı.
İçeri asalet ve soğukluğun kanlı, canlı hali girmişti.
Zümrüt Karahan..

Bize küçük bir bakış atmış ve söze girmişti..

"Hayatının sınavına bir buçuk saat kalmış biri gibi davranmıyorsun."

Sesi tok ve iğneleyiciydi.
Yüzümü ondan tarafa çevirdim.

"Yatakta yatıyor olmamdan mı çıkardın bunu?"  Çıkışım sakindi.
Şimdilik...

Doğan gerginlikten rahatsız olmuş ve yataktan fırlayıp seri ama etkisiz adımlarla odadan çıkmıştı.
Ve ben cellâdımla baş başa kalmıştım.
Bakışları ile tastik etmeyeceği şeyler ararken gözü üzerinde elbisemin asılı olduğu dolabıma takılmıştı.
Ve memnun bir ifade ile bana dönmüştü.
'Doğru seçimi' yapmıştım belli ki.

"Hayır, yüzünde ki vurdumduymazlıktan."

Aheste aheste yataktan çıkıp, karşısına dikildim.
Bakışlarımla ona meydan okumaya karar vermiştim.
Ve o da bu hamlemi görüp, kabul etmişti..

"Hayatımın son şansı olmadığını bildiğim için.."  biraz düşünür gibi yapıp ona işkence etmek istemiştim.
Kâle alınmadığı zaman öfkeden gözü dönerdi.

"Rahatım diyelim." Samimiyetten çok uzak bir gülümseme takmıştım yüzüme.
Çok rahattı.
Beni korkutacak kadar rahat..

"Doğru, 'Hayat sana her zaman ikinci bir şansı verir. Adına yarın denir'."

Diyerek alıntıladı.
Gülümsedim. Gerçekti bu sefer..

"Neyzen Fikret, ha?"

Dedim gülüşümü soldurmadan.
Başı ile beni onayladı.

"Ama bugün başarısız olursan, senin başka bir şansın olmayacak."

Önüme düşen saçlarımı işaret ve orta parmağını birleştirip, kibarca geriye attı.

Kazanmıştı, yine..

09.29

Kırmızı perdenin arkasında üç tane "yargıç" duruyordu.
Hayallerimin kolanları görevini gören üç tane otorite..

Derin bir nefes aldım.
Kimsenin karşısında yüzümü yere eğmeyecektim.
Kendimi gururlandıracaktım.

Sert bir ses dikkatimi çekmişti o an.

"Gümüş Karahan." Kadın kalem eteğini  beline yerleştirmek için çekiştirirken bana bakıyordu.

"Sıra sizin.."

Yedi adım ve spot ışıkları altında, göz hapsindeydim artık..

Kulağıma ulaşan Jean Baptiste Lully'den 'Ballet de la Nuit' işaret fişeğim olmuştu...

       

                                                                -ERİS

MANŞİNEL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin