Odada sadece tahminlerimi ve derin derin almaya çalıştığım nefesimin varlığını hissedebiliyordum, diğer her şey susmuştu. Kafamda ki tüm soru işaretleri asla cevap alamayacaklarını bilmelerine rağmen haykırmaya devam ediyorlardı. Gözlerimi olabildiğince yumup sessizliğin tüm bu kaosu, sakinleştirmesini beklemeye başladım. Ama sessizlik gittikçe sesli bir hal almaya başlamıştı. Ne hissetmiştim kesinkes kestirebiliyordum.
Etkilenmiştim. Tabii ki etkilenmiştim, sıradan bir sapık olmasını dahi göz ardı edecek kadar etkilenmiştim hemde ama tabii ki bu çok kısa sürmüştü çünkü realite tüm bunların yüksekliğine rağmen hala daha en güçlüsüydü. Ve saniyeler geçtikçe sorular daha net bir hal almaya başlamıştı.
Kimdi bu böyle?
O kadar zaman geçmiş olmasına rağmen neden ikinci bir hamle daha yapmamıştı?
Karmaşanın ortasında daha fazla direnemeyip iki adım gerimde duran yatağıma düşmüştüm. Kapımın tıklatılmasına aldırış etmedim ama her kimse ısrarcı olup ayrılmamıştı odamın önünden.
"Gel." Diyerek fısıldadım neredeyse. Saniyeler sonrasında ise kapı hemen açılmıştı, uyumuş olduğunu zannettiğim annem ellerinde ki torbaları yatağımın dibine girene kadar elinden atmamış ve gözlerime dahi bakmaya tenezzül etmeden hareket etmişti.
"Yarın akşam babanın iş yemeği var." Dudaklarımı dişlemekle yetinmek iyi olabilirdi ama dilimi tutamayacağımı biliyordum.
"Ve sen benim yerime kıyafetlerimi seçtin. Saçımı nasıl yapacağıma da karar verdin mi bari, hayır, zorlanmayayım diye söylüyorum." Delici bakışları bana sabitlendiği zaman kendimi ilk defa bu kadar umursamaz ve rahat hissetmenin şaşkınlığını yaşıyordum. Annem, Zümrüt Hanım ilk defa umurumda bile olmamıştı. Rahatladığımı tüm iliklerime kadar hissediyordum ama o an üzerimde daha büyük bir baskının hakim olduğunu anlayana kadar sürmüştü bu durum.
"Kaç gündür üzerinde taşıdığın sersemlikten, yarın geceye kadar kurtul.." dedikten sonra koyu lacivert, stilettolarının üzerinde dönüp odamdan çıktı. Kapının kapanışı ile irkilip yatağımda sıçradım.
Haklı mıydı?
Kafamın ayık olmadığını biliyordum, bazı şeyler aşırı bulanıktı, net olanların aksine..
Ama..
Odamdan çıkıp, mutfağa yöneldim hızla, salona da göz atmayı ihmal etmemiştim ve Doğan bıraktığım yerde değildi. Aklımın onda kalmasına takılmamaya çalışarak içki dolabının aslan başlı, metalik kulpunu tutup kendime doğru çektim ve içki şişelerine göz atmaya başladım şuan için en iyi seçenek viski gibi duruyordu ve ben onu tercih edecektim. İçeceksem en iyisini içmeliydim değil mi?
Elimi kalitesinin daha şişesinden belli olduğu Woodford Reserve uzattım ve ağırlığını boşta kalan elimle dengeleyip odama doğru adımlarımı hızlandırdım, içeri girdikten sonra kapıyı sadece aralık bırakıp yatağıma gömüldüm. Aklıma hücum eden düşünce ile rahatsız olsam da görmezden gelebileceğim bir konumda değildi..
Tirbuşonu almamıştım.. Ama aşağı inecek gücüm olmadığı için komodinimin üst çekmecesini açıp, Constantine koleksiyonundan olan altın haç işlemeli Zippo çakmağımı çıkarıp camın arkasından mantarı ısıtma başladım. Camın genleşmesiyle mantar yukarı doğru yol almaya başladı. Sonunda ulaşabileceğim yere çıkınca baş ve işaret parmağım yardımıyla bulunduğu yerden çıkardım onu ve içeceğimle aramda sıfır engel kalmasının tadını çıkarmaya başladım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANŞİNEL
Teen FictionKarayip Yerlilerinin " Gölgesinde uyuyanın bir daha uyanmayacağına inandığı" tatlı Meyve Ağacı. Ama bir kusuru var.. Zehirli.. Dokunmanın, koklamanın, yaklaşmanın hatta ona çarpan su damlasına değmenin dahi günah sayıldığı ama etrafında olmanın büy...