Sessizliğin içinde ki derin uğultu beni daha da boğuyordu. Aklımın içinde ki düşüncelerden sıyrılmak yerine onların arasında kaybolmak istiyordum.
Saat sabahın beşiydi ve ben gram uyumamıştım..Gözlerimi sımsıkı yumup uykuya dalmak için beklemeye koyuldum ama tabii ki başarısız olmuştum.
Ne zaman gözlerimi kapatsam zihnimin her kıvrımında yüz hatlarını görüyor, derine, daha derine gözlerinin yeşilliklerini işliyordum.Yatağımın altına doğru hafifçe eğilip yoklamaya başladım. Yumuşak ama gergin deriyi elimle bulunca tahta zeminin üzerinden çekip aldım. Başucu lambamı açıp yatakta doğruldum.
Defterin, ince siyah ipini tek taraflı çözüp kapağını açtım.
Güzel bir lavanta kokusu yayıldı ilk önce.
Sayfaların arasına yerleştirdiğim lavanta çiçeğinden geliyordu. Sayfaların arasında gezinirken içine karakalemle hapsettiğim yüzlerin detayına baktım.
Hiçbirinde onda olan şey yoktu, yüzünün içinde anlam barındırmıyordu kimse onun gibi, gözlerinin içinde ki derin hüzün ve alay diğerlerinden okunmuyordu.
Çekmecemin gözünden kalemimi alıp sayfanın üstünde gezdirmeye başladım.
Her detayını aktarmak için üstün bir çaba harcıyordum o an. Gözlerinin biçimini, sert elmacık kemiklerinin duruşunu ve derinliğini, dudaklarının pürüzsüzlüğünü..Gün ağarmaya başladığında tatmin olduğum çizimimin üstüne ışık vuruyordu o sırada da yere beğenmeyip, koparıp attığım sayfalar dizilmişti.
Hiç beklenmedik bir şekilde kapım çalınmadan açılmıştı. Hızla oraya döndüğüm vakit annem kapı eşiğinde duruyordu. Şaşırmıştım, bu saatte burada ne arıyordu?''Sabahı erken etmişsin.''
Diye söylendi yerdeki buruşturulmuş sayfalara bakarak.
Utanmıştım. Kim bilir ne düşünmüştü?.''Henüz uyumadım.'' Durumu kurtarma endişesi içindeyken.
Defterimi yavaşça kapattım. En son ihtiyacım olan şey annemin içeriğini görmesiydi. Söylediğim cümlenin ardından kaşı hafifçe kalktı.''Günaydın o vakit.'' Topuklarının üzerinde dönüp girmeye dahi tenezzül etmediği odamdan uzaklaştı. Bu küçük bir ikazdı.
'O vakit bir daha yatma.' Demek istemişti. Defterimi kapatıp yerine geri koyduktan sonra yere attığım kağıtları toparlayıp çöp kutusuna attım. İşerimi hallettikten sonra yatağa girip cenin pozisyonunu aldım ve en fazla on dakika sonra uyuya kalmıştım..
Zümrüt Hanım ince topuklularının çıkarttığı keskin sese aldırış etmeden mermer basamakları çıkmaya başladı. Narin, ince parmakları siyah kaplama korkuluklara değerken o direk karşıya hedeflediği odanın kapısına bakıyordu.
Sinirlenmek istemiyordu ama kız onu öfkelendirmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu sanki.
Tersine gitmek ona büyük bir keyif veriyordu. Kapının Aslan başlı kulpunu tutup ileriye doğru itti. Kapı açılınca yüzüne doğru hafif bir alkol kokusu çarpmıştı. Az önce ona uyumaması gerektiğini söylemişti ama şimdi ki manzara görmek istediği türden değildi.
Fazla ses çıkartmamaya özen göstererek yanına kadar ilerledi. Yorganı başına kadar çekmişti, derin bir uykuda olduğu belliydi. Zümrüt Hanım derinden bir nefes alıp verdi. Ama ona kendisi ile inatlaşmaması gerektiğini gösterecekti..GÜMÜŞ KARAHAN
Alparslan'ın yüksek volümlü kahkahasına karşı koyamayıp gözlerimi araladım. Abimler uyanmış ve keyifle kahvaltı sofrasına iniyorlardı.
Bende daha fazla oyalanmak istemediğim için hızla yataktan çıktım hafiften başım dönse de aldırış etmeden hazırlanmaya devam ettim. İlk önce banyoda ki işlerimi hallettikten sonra Blue Jean'ı giyip üstüme onu hafif açık v yaka beyaz bodysuit'imi giydim.
Saçlarımın örgüsünü açıp birazcık şekil verdikten sonra parfümümü sıktım. Aşağı inmeye hazırdım artık.
Sessizlik yönümü bulmama yardımcı olmuştu.
Geniş kahvaltı masasına doğru ilerlerken beni fark ettiler. Cenaze sonrası evlere benziyordu bizim masalarımız. Özenle hazırlanmış bir masa, üzgün ve kasvetli insanlar..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANŞİNEL
Genç KurguKarayip Yerlilerinin " Gölgesinde uyuyanın bir daha uyanmayacağına inandığı" tatlı Meyve Ağacı. Ama bir kusuru var.. Zehirli.. Dokunmanın, koklamanın, yaklaşmanın hatta ona çarpan su damlasına değmenin dahi günah sayıldığı ama etrafında olmanın büy...