Ayağımla toprakta oyduğum yere bakarak aklımdaki düşüncelerden kurtulmaya çalıştım.
Uçakta arkama oturan çocuk kimdi acaba? Neden benimle konuşmaya çalışmıştı?
Düşünceler beynimi kemirirken belimde hissettiğim kollar ile çığlık atarak ayağım yerden kesildi. Bulunduğumuz yerde dönmeye başladığımızda gözlerimi sıkıca kapatarak mideme hakim olmaya çalıştım. Ayaklarım yere değdiğinde ellerimi mideme götürerek yüzümü buruşturdum.
Kusmak istemiyorum.
"Unnie!" Kulaklarımı dolduran hoş sesle gözlerimi açarak bana şebek gibi gülen Jungkook'a şefkat ve sevgiyle baktım.
Belki sadece hayallerimde görebileceğim çocuk az önce bana sarılmış üstüne üstlük unnie demişti. Galiba bu yıl şans yüzüme gülüyordu.
"Unnie'ni rahat bırak Jungkook." Arkadan elleri cebinde, olduğundan fazla karizmatik bir şekilde bize doğru yaklaşan Yoongi ile yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Sevdiğim çocuk bana doğru adımlıyordu. Bana. Bana düşünebiliyor musun?
"Kaçık." Yanaklarıma hücum eden kan ile elimi saçlarımın içinden geçirdim. Utandığım da hep bunu yapardım. Alışkanlık işte.
"Hey, hyung baksana kızardı!" Jungkook'un attığı kahkaha ile ona öldürücü bakışlarımı sergilediğimde gülüşü yarıda kalmış, kendini toparlamıştı.
"Hava soğuk içeriye girelim." Üzerinden ceketini çıkarmaya çalıştığında onu engelleyerek başımı olumsuz anlamda salladım.
"Üşümüyorum." Olumlu anlamda başını salladığında şirketten içeriye girerek bedenimi sıcaklık dalgasının sarmasına izin verdim.
Aslında üşümüştüm ama onun üşümesine göz yumamazdım...
"Aaaa, bu... Adı neydi? Garip bir ismi vardı." Kulaklarım Hoseok hyungun sesi ile dolduğunda gülümseyerek sesin geldiği yöne döndüm. Bana o mükemmel ötesi gülüşü ile yaklaştığında göz pınarlarıma dolan yaşlar bir bir döküldü.
"Yhaaa, ağlama!" Ellerimle yüzümü dolduran yaşları silerek gülümsedim.
"B-belki sadece rüyamda ve fotoğraflarda göreceğim insanlara sarılıyorum. Bu çok güzel." Jin hyung'un hayali göz yaşlarını silişine gülerken Yoongi'nin ilk defa gülüşünün bu kadar güzel olduğunu fark ettim. Demek ki bilgisayar karşısında o kadar da gerçekçi olmuyormuş.
"Öhm öhm, bunların hepsi benim sayemde oldu, bence bir teşekkürü hak ettim." Ellerini göğsünün altında birleştirerek bana mükemmel ötesi bakışlarını yolladığında mahcup bir şekilde gülerek gözlerine baktım. Tek elimi uzattığımda önce elime sonra gözlerime bakıp dudağının kenarını hafifçe kaldırdı. Elleri ellerimi bulduğunda bedenimi kendine çekerek kollarıyla vücudumu sarmaladı. Kokusu burun deliklerimden dolduğunda gözlerimi kapatarak kokusunu hissetmeye çalıştım.
"T-teşekkürler Yoongi."
"Ben teşekkür ederim Rümeysa..." Kollarımı sıcak bedenine sarmaladığım da kolları arasında kaybolacaktım neredeyse. Yüzüme yerleşen memnuniyet tebessümü ile sessizce kulağına fısıldadım.
"İşte seni bu yüzden seviyorum, ne kadar sert biri olsan da duvarlarının ardında pamuk gibi biri yatıyor. Ve ben o pamukta yaşarım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise | MYG ✓
Fanfiction|Texting| rumin : Bana söz verebilecek kadar seviyor musun beni? rumin : Yoksa söz veremeyecek kadar korkak mısın? rumin : Söylesene Yoongi, sana gerçekten oppa deyip aramızda olabilecek her şeyi koparmamı istiyor musun? ©Lelanora | 2019 Aralık