"Rümeysa!" Gülümseyerek bana yaklaşan çocuğa baktığımda değiştiğini fark ettim.
"Jung Hee, çok değişmişsin!" Sarıldığımızda nedense ilk defa ailemin yanında gibi hissettim kendimi.
"Bana diyene bak, Arizona kertenkelesiyken prensese dönüşmüşsün." Utanarak elimi saçımın içinden geçirdiğimde gülerek burnumu sıktı.
"Aiişh, şu; her utandığın da ellerini saçının içinden geçirme huyundan vazgeçmemişsin."
"Sende her utandığım da burnumu sıkmaktan vazgeçmemişsin." Gülümseyerek saçlarımı karıştırdığında yüzümü buruşturarak gözlerine baktım.
Yurdun camından bizi izleyen Yoongi görüş alanıma girdiğinde gözlerindeki boş bakışlar bir ok gibi beynimi delerek geçse de yutkunarak belli etmemeye çalıştım. Perdeyi çekerek içeriye girdiğinde sanki kalbimi toz haline getirip elime vermişti.
Jung Hee'nin çalan telefonu ile sessizce konuşmasını bekleyerek yerdeki taşlara baktım.
"Rümeysa benim gitmem gerek, numaram zaten sende vardı, sonra görüşürüz." Koşarak yanımdan uzaklaştığında atıştırmaya başlayan yağmurla beraber yavaşça adımladım.
Uzakta kalan otelim ile oflayarak bir durakta oturmaya başladım. Sağanak haline gelen yağmur saçlarımı ve kıyafetlerimi sırılsıklam ettiğinde artık üşümeye başlamıştım. Etrafta insanlar yavaş yavaş azaldığında içimi dolduran yalnızlık hissi ile gözlerimi kapatarak beklemeye başladım.
Kulaklarımı dolduran korna sesi ile sıçrayarak gözlerimi açtım.
"Bu yağmurda durup hasta olmak istemiyorsan bin şu arabaya!" Yoongi yüzündeki maskesi ile bana o sert bakışlarıyla bakıyordu.
"Tanımadığım insanların arabasına binmiyorum bayım, üzgünüm!" Hızlı adımlarla oturduğum banktan uzaklaşarak ara sokaklardan birine girdim. Buraya arabayla giremezdi her halde. Sırtımı yasladığım duvarın dibine çökerek dizlerimi kendime çektim.
"Anason kokarken sofralar. Yaşlandırıyor seni aynalar. Her geçen yıl birer birer. Masadan eksiliyor dostlar."
Sessizce söylediğim şarkı ile yanımda bir hareketlilik hissettim.
"Grip olmak istemiyorsan benimle gelmelisin." Burnumdan gülerek saçlarımı geriye attım.
"Galiba hasta olmak istiyorum..." Gözleri beni bulduğunda öfke dolu bakışları korkmama neden olduğunda belimde hissettiğim elleri ile yerimden havalanarak yürütülmeye başlandığım da küçük bir çığlık feryat oldu dudaklarımdan.
"Sana benimle geleceksin dediysem geleceksin!" Hızla kullandığı araba ile torpidoya baskı uygulayarak kendimi korumaya çalıştım. Bu kadar hızlı kullanmaya ne gerek vardı?
"Yavaş olsana!"
"Derdin neydi de o yağmur altında duruyordun? Ölmek mi istiyorsun?!"
"Yavaş ol dedim!"
"Grip olup başıma bela olacaksın! Seni çekemeyecek kadar meşgul biriyim ben!"
"O ZAMAN ŞU SİKTİĞİM ARABAYI DURDUR DA BAŞINA BELA OLMAYAYIM OROSPU ÇOCUĞU!" Ani bir hareketle sağa kırarak frenlediğin de yalpalanarak kafamı başlığa çarptım.
"Ne dedin sen?" Öfke ile kemerimi çözerek arabadan indiğimde arkamdan gelerek beni durdurdu.
"Bırak beni! Def olup gideceğim işte daha ne istiyorsun?!" Bedenimi kendine çekerek sarıldığında şok ile kollarım havada asılı kaldı.
"Ya gitmeni istemiyorsam?" Kollarından iterek bedenimi kendinden uzaklaştırdığım da şok edası ile gözlerime baktı.
"Ben oyuncak değilim tamam mı? Git gel yapamam senin için, iki gün kullanıp atacağın kızlar kategorisinde olmaktansa hiçbir şeyin olmamayı tercih ederim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise | MYG ✓
Fanfiction|Texting| rumin : Bana söz verebilecek kadar seviyor musun beni? rumin : Yoksa söz veremeyecek kadar korkak mısın? rumin : Söylesene Yoongi, sana gerçekten oppa deyip aramızda olabilecek her şeyi koparmamı istiyor musun? ©Lelanora | 2019 Aralık