"Toplam 12 dolar 53 cent." Jenis'in monoton ve baygın ses tonu içimi karartmıştı.Gerçi küçük bir kasabada yaşayan kasiyer kızdan başka bir şey beklemek bencillik olabilirdi.Cebimdeki tüm parayı ona uzatıp aldığım atıştırmalıkları sırt çantama attım ve küçük marketten çıktım.Zaten 15 dolarım vardı ya da öyle bir şeydi.
Ben markete girmeden önce iyice kapanmış olan gökyüzünden yağmur damlaları düşmeye başlamıştı.Converselerimin burnunu kaldırıma sürterek bir süre marketin kapısının önünde bekledim.Bekleme sürem boyunca ise arayabileceğim çoğu kişiyi aramıştım ancak ya açmamışlardı ya da evde değillerdi.
Zaten hassas olan bağışıklık sistemim yüzünden tek çarem Steve'nin evine gitmekti.Annemin hastalarından biri olan Kuş Barney acil ameliyata alınmıştı.Babam da hala ofiste olmalıydı.Sabah aceleyle çıkarken anahtarlarımı unuttuğum için akşama kadar öylesine dolaşmayı düşünmüştüm ama, Haziran ayına göre inanılmaz şiddetli yağan yağmur bu düşüncemi yok etmişti.
Yaklaşık 15 dakika sonra yağmur hafiflemeye başlamıştı.Tentenin altından çıkıp pek fayda etmemesine rağmen başıma siper ettiğim ceketimle koşmaya başladım.Bay ve Bayan Rogers'in evi, caddeye sıra sıra dizilmiş tipik beyaz Amerikan evlerinin yedincisiydi.Yani bizim evin hemen dört sıra yanındaydı.
Annem akıl almaz derecede sıcakkanlıydı.Ben 5 yaşındayken Manhattan'dan Brooklyn'in bu küçük kasabasına taşındığımızda bütün komşularımız için kek pişirmiş ve bir sepete koyduğu kekleri dağıtmam için beni yollamıştı.Komşularımız iyi insanlardı ama ya çocukları yoktu ya da çocukları da onlar gibi yetişkindi ki bu işime yaramazdı.Ama Rogers ailesinin kapısını çaldığımda kapıyı açan benim yaşlarımda mavi gözlü, hafif tombul bir çocuk olmuştu.
Adının Steven olduğunu sonradan öğrendiğim çocuk o gün bana o kadar ters davranmıştı ki eve dönüp annemin kucağında ağlamıştım.Ertesi hafta kreş açıldığındaysa annem ve Sarah arkadaş olmuştu ve sarışın çocuğun derdinin kreş korkusu olduğu ortaya çıkmıştı.
Sırt çantamdaki hazır kek aklıma geldiğinde güldüm.Steve gerçekten şanslıydı.Evin önüne geldiğimde kafamı hızlı hızlı iki yana sallayıp bir köpek gibi kurulandım ve zile bastım.
Steve kapıyı saçları dağınık ve mavi gözleri şiş bir halde açtı.
"Uyuyor muydun?" Başını olumlu anlamda sallayıp beni içeri aldı, kapıyı kapatmadan gözyüzüne şöyle bir baktı.
"Kusura bakma, bir anda yağmur indirdi.Anahtarlarımı evde unutmuşum." Üzerinden sular sızan ceketimi elimden alıp merdivenlere yönelmeden önce, "Buraya istediğin zaman gelebileceğini biliyorsun Tony." Deyip gülümsedi.
Antreden salona geçtiğimde çiçek desenli kanepelerden en büyüğünün üzerinde duran örtüyü bir kenara çekerek oturdum.Televizyonda talk show programlarından biri açıktı.Steve'in kumanda elinden sarkar vaziyette koltukta uyuyakaldığını hayal edince merdivenin son basamağına basmayı unutmuşum gibi bir hisle doldum ama Steve elinde rahat kıyafetlerle aşağı inerken bu histen hemen kurtulmaya çalıştım.
Yanıma gelip elindeki eşofmanı ve tişörtü bana uzattı.Yüzünü yıkayıp saçlarını taramıştı sanırım, şimdi daha uyanık görünüyordu.
Elindekileri almak için hareketlendiğimde üzerimdeki ıslak tişört karnıma yapıştı ve bu cidden birinin başına gelebilecek en iç ürpertici şeylerden biriydi.İstemsizce titrediğimde Steve'in üzerimdeki bakışları endişeli bir hale büründü.
"Hastalanmıyorsun değil mi?" Lisede Amerikan futbolu oynuyor olmasının da etkisiyle Steve bana göre epey yapılı bir çocuktu.İri gövdesiyle karşımda dikilirken bana doğru eğildi ve elinin tersini alnıma bastırdı.Bir süre ateşimin olup olmadığını anlamaya çalışarak durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stony One Shots
FanfictionSteve Rogers • Tony Stark Çoğunlukla AU stony #4 tonystark #33 steverogers #19