Hades, her ne kadar kendi ülkesinden nadiren çıkıp yaşayanların arasına karışıyorsa da bir ziyareti sırasında Demeter ve Zeus'un güzel kızı Persephone ile karşılaştı.Hades, Persephone'yi yanında birkaç orman perisiyle bir ovada çiçek toplarken görmüştü.Onun güzelliğine hayran kaldı ama kur yapmaya kalkışmadı.Onu hemen kaçırıp yeraltına dünyasına götürdü.Persephone, Hades'in ülkesine hapsedildiğinde tarım ve bereket tanrıçası Demeter şaşkınlıkla kızını dünyanın her yerinde aramaya başladı ve görevlerini ihmal etti, insanlar şiddetli bir kıtlık çekmeye başladı.Bunun üzerine Zeus, Hermes'i Hades'e göndererek ondan Persephone'yi özgür bırakmasını istedi.Hades Persephone'den vazgeçmeyi düşünmek bile istemiyordu ama Hermes'in ilettiği haber Zeus'tan gelen kesin bir emirdi.Hades, Zeus'un emrine uyar gibi görünürken Persephone'yi elinde tutmak için bir plan geliştirdi.Güçlü kader perilerinin kurallarına göre yeraltı dünyasındaki herhangi bir yiyeceği yiyenler asla ölümlüler dünyasına geri dönemezdi.Bu yasayı bilen Hades Persephone'yi birkaç nar tanesi yemeye ikna etti.Zeus bile kader perilerine karşı çıkamazdı.Bununla beraber bir çözüm buldu.Persephone her yıl altı ay yeraltı dünyasında Hades ile birlikte olacak, kalan altı ayı da annesinin yanında geçirecekti.Böylelikle Persephone Hades'in eşi ve yeraltı dünyasının kraliçesi oldu.*
°°°
Anthony, ısınmaya başlayan havalarla birlikte yeşerip boy göstermeye başlayan çimenlerin ve hoş kokulu rengarenk çiçeklerin arasında annesi ve ablasını takip ederken bir yandan da duyanları kendisine aşık edecek kahkahalar atıyordu.
Denizden esen ferahlatıcı rüzgar, sıcağın etkisini bir nebze olsun azaltırken birlikte kırlarda yürümek istemişlerdi.Maria ve Natasha, Anthony'nin yanlarında olmadığını fark ettiklerinde hızla geri döndüler.Üçü de küçük, önemsiz tanrılardı; anneleri Maria bulundukları yarım adanın iklimini, kız kardeşi Natasha bitki örtüsünü ve Anthony de su varlığını dengeli ve yasalara uygun bir şekilde kontrol ederdi.Burada Olimpos Dağı'nın entrika ve şatafat dolu yaşamından uzak olsalar da iki kadın da Anthony'nin fazla dikkat çektiğini biliyor ve korkuyordu.
Anthony, henüz çok genç bir tanrıydı, tecrübesizdi, kimi zaman büyük tanrıları kızdıracak kadar dikbaşlı ve dobra olabilirdi.Buna rağmen iri kahverengi gözleri, minik burnu ve gençliğin ateşinin vurduğu güzel yüzüyle fazlasıyla sempati toplardı.Olimpos ve diğer adalardaki birçok genç tanrı, şimdiden onun aşığıydı.
Natasha, avcunun içinde beliren açık pembe renkli çiçeği küçük kardeşinin kulağının arkasına yerleştirip yanağına ufak bir öpücük bıraktı.
"Harika görünüyorsun, canım."
Anthony inci gibi dişlerini ablasına sergileyip gözlerinin kısılmasına neden oldu.Ablasının da farkı yoktu gözünde, annesinin sayesinde tüm canlandırıcı ışınlarını onlara gönderen güneşin altında kızıl saçları ışıl ışıl parlıyordu.
Aklına gelen fikirle bir an muzipçe gülümsedikten hemen sonra yanlarındaki nehirde akmakta olan suyun bir kısmını kolayca kaldırıp ablasının başından aşağı bırakıverdi ve bir kahkaha atıp koşmaya başladı.Annesinin ismini azarlayıcı bir tonda bağırdığını, uzaklaşmamalarını söylediğini duyuyor fakat saçlarının arasından geçen rüzgarı hissederek koşmasına engel olamıyordu.Sonunda çoktan izini kaybettirdiği ablasının oluşturduğu bir tümsek tökezlemesine neden oldu.
Kovalamaca bittiğinde ormanın derinliklerine girdiğini yeni fark etmişti.Ormanda pek çok yaratık bulunurdu; kötü niyetli sentorlar, aldatıcı orman perileri ve daha pek çoğu... Yerden kalktı ve ellerine bulaşmış toprağı aceleyle silkeledi.
Anthony ürkmüştü, sudan uzaklaştıkça güçsüz düşüyordu, üşümeye başlamıştı. Uzaktan annesinin ve ablasının onu çağıran sesleri duyuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stony One Shots
FanfictionSteve Rogers • Tony Stark Çoğunlukla AU stony #4 tonystark #33 steverogers #19