[24. Bölüm]

15.4K 778 241
                                    

Babamla bir az daha sohbet ettikten sonra şirkete doğru gittim. İçeriye girdiğimde kızın bir koştura koştura geliyordu.

X: hah Y/N. Şu dosyayı Jungkook beye götürür müsün? Benim acelem var geç kaldım.

Bir şey dememe izin vermeden dosyayı elime sıkıştırıp koşarak gitti.

Y/N: allah allah! Getir götürcüyüm ben burda değilmi? Ver ver seninde Jungkook beye götürmek istediğin bir dosya varsa ver bana yani! Getir götürcuy muşum ben!

Q: ay~ var aslında bir kaç dosya bir saniye.

Elime 3 dosya verdi ardından biri daha geldi.

W: şunuda götürürsün canım.

G: bunuda götürebilir misin?

Ğ: şunuda götürebilecek misin?

Hepsi elime dosyaları verip yerlerine geçtiler.

Y/N: hayır soru soruyorsunuz cevabını beklemiyorsunuz! Götürürüm tabi!

F: Y/N! Şunuda götürürsen...

Y/N: Y/N kadar taş düşsün kafanıza!

Söylene söylene yürümeye başladım.

Y/N: kapıdan girer girmez bir merhaba der bir hoş geldin der insan! Hem ben bir kere asistanım asistan! Sizde normal çalışanlarsınız! Ben sizin bir üst seviyenizdenim!

Jungkook'un kapısının önüne son 3 adım kalmışken yerimde durdum ve arkama dönerek söylenmeye devam ettim.

Y/N: bu işleri sizin yapmanız gerekirken neden ben yapıyorum acaba!!

Arkamı döndüğümde dibime kadar girmiş bir Jungkook gördüm.

JK: istersen ben alıyım onları. Asistan hanım.

Y/N: a yo! Sizde patronsunuz sizede iş taşıtmak olmaz.

JK: ama sende kadınsın. Erkekler dururken kadınlarada iş taşıtılmaz.

Y/N: şimdi ikimizde haklıyız.

JK: istersen ben alıyım onları.

Y/N: patronuna iş taşıtıyor dedirtmem ben!

Jungkook gülmemek için dudaklarını ısırmaya başladı. Komik olan ne şu anda! Ben burda gerçeklerle konuşuyorum!

JK: uzatmada ver hadi.

Elimden çekmeye başlayınca bende inat edip elinden almaya başladım. Çalışanlar şaşkınlıkla bize bakarlarken dosyaların hepsi yere düşmüştü.

JK: onları toplayıp bana getirebilirsin. Asistan hanım!

Odasına girdikten sonra yere oturup söylenerek dosyaları toplamaya başladım.

Y/N: bana kadınsın erkekler dururken sana iş yapmak düşmez diyor ama dosyalar yere düşünce yerinden toplayıp bana getir diyor!

Ayağa kalktığımda Çalışanlar kaş göz yaparak bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.

Y/N: ne bakıyonuz be?!

Arkamı döndüğümde yine tam dibimde olan bir Jungkook ile karşılaştım.

JK: odama gelecekmisin artık?

Y/N: geliyim Jungkook bey.

Arkasından gidip kapıyı kapatıp dosyaları masaya koydum.

JK: nereye gittin bu sabah?

Y/N: birisiyle görüşmem gerekiyordu.

JK: kim?

Y/N: pardonda sizene bundan?

JK: sevgilimin kiminle buluştuğunu bilmek isterim.

Y/N: Jungkook bey çalışanlarınızla nasıl konuşmanız gerektiğini bilmiyorsunuz sanırım.

JK: bey? Şimdi de Jungkook bey mi oldum?

Y/N: ben işimin başına geçeyim.

JK: senin işin benimle!

Y/N: Jungkook zaten sana sinirliyim üzerime gelme çok fena olur!

JK: naparsın?! Sabah banyoya girdiğim içinmi sinirlisin?! Mini eteklerle her kesin önüne nasıl çıkıyorsun o zaman? Onların önünde utanmıyor musun?!

Y/N: aynı şey değil.

JK: aynı şey değilmi?! Benimle oyun oynamayı kes! Bir böyle davranıyorsun bir öyle! Tam beni sevdiğine inanacakken olumsuz şeyler yapıyorsun!

Y/N: sevmek senin sandığın gibi bir şey değil. Çıplak bir şekilde karşına geçtiğimde bu seni sevdiğim anlamına mı geliyor?! Yada tam tersi sen geldiğinde çıplak bedenimi sakladığımda bu da seni sevmediğim anlamına mı geliyor?! Eğer senin sevgi anlayışın buysa sevme! Bu her kez içinde daha iyi.

Sinirle hızla şirketten çıktım. Sakinleşmek için önce kendime bir kahve alıp sonrada sahile doğru yürüdüm. Ben o beni gerçekten seviyor diye zannederken o sadece benimle oyun oynuyordu. Bense tam tersi ben onunla oyun oynuyorum diye zannetmiştim. Oyuna getirdi beni.

Kahvem bittikten sonra bardağını çöpe atıp bir banka oturdum. Yüzüme düşen su damlası dahada çoğalmıştı. Şiddetli bir şekilde yağmur yağmaya başlamıştı. Her kes koşarak bir yerlere giderlerken bense hiç bir şey olmamış gibi yerimden yavaşça kalkıp denize bakmaya başladım.

JK: Y/N!!

Jungkook koşarak yanıma gelmişti.

JK: hadi gidelim. Hastalanıcaksın.

Y/N: ben burda kalıcam!

JK: yürü hadi elbiselerim bedenime yapışıyor hiç sevmiyorum!

Y/N: aa Jungkook sen yağmuru sevmiyor musun?

JK: hayır nefret ederim yağmurdan!

Y/N: e o zaman git!

Yağmur o kadar hızlı o kadar sesliydi ki bir birimizi duyabilmek için bağırarak konuşmamız gerekiyordu.  Sabah saat 10 olmasına ramen hava kararmıştı. Tepemizde kara bulutlar vardı.

JK: ya seninle giderim yada seninle ıslanırım!

Y/N: Jungkook ben senle gelmem git!

JK: sen haklıydın!

Y/N: hangi konuda?

JK: sevmek onun çıplak bedenini izlemek veya dokunmak değil! Sevmek... onun için en sevmediğin şeye bile sabırla katlanmak onun kılına zarar gelmesinden korkup peşinden gitmek! SENİ SEVİYORUM!

İkimizde gülümsedikten sonra Jungkook belimden tutarak beni kendisine çekip dudaklarıma daha önce hiç öpmediği bir şekilde öptü. Bu sefer çok farklı öpüyordu. Sanki kaybetmekten korkmuş gibiydi.

Bu sefer daha önce hiç yazmadığım kadar uzun yazdım. Genelde 400 kelime yazarken bu sefer 730 kelime yazmışım. O yüzden büyük bir beyeni ve yorum bekliyorum! Haydi bay!

ÜVEY BABAM JJK/*TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin