Sabah erkenden uyandı. Köşedeki çömlekten bir tas su alıp onunla ellerini ve yüzünü yıkadı. Hızlıca üzerini değiştirdi ve dışarı çıktı. Öyle bir etrafına bakındı. Bazı komşuları çoktan uyanmış ve muhtemelen iş yerlerine gitmişti bile.
Aklından bir anlığına "Bu insanlar hiç uyumuyor mu?" düşüncesi geçti ama o üzerinde fazla durmadı.
Doğrudan kahvaltı yapacağı yere yöneldi. Kahvaltıyla fazla oyalanmak istemiyordu. Koşarak yaşadıkları yerin merkezinde bulunan devasa binaya yöneldi. Bu sabah o binanın dışında dev saksılarda yetiştirilen garip ağaçları görmedi bile.Hızlıca sandviç almayı planladığı masaya yöneldi.
"Ağabey kahvaltıda sadece bir sandviç yiyeceğim ona göre hazırla bir şeyler ve hızlı ol acelem var" dedi.Kahvaltıcı ağabey anladım anlamında kafasını salladı ve içine birçok malzeme koyduğu bir sandviç hazırladı.
"Al sana tek lokmada 3 öğün" Sonra eliyle beklemesini işaret edip masanın altına eğildi. Küçük bir sandıktan bir kupa çıkarıp uzattı.
"Al iç bunu o şey öyle kuru kuru iyi gitmez" dedi. Tam kahramanımız bir elinde sandviç bir elinde içinde beyaz bir sıvı bulunan kupa ile arkasını dönüp binanın en yakın çıkışına yönelmiş iken kahvaltıcı ağabey arkasından seslendi."O şeyleri burada yemen gerektiğini hatırlıyorsun değil mi? Hem kupamla işin bitince bana iade etmen gerekiyor"
Kahramanımız geri dönüp "Benim için bir oturağın var mı" dedi. Kahvaltıcı ağabey de
"Kibarca istersen bakarız" diye cevap verdi. Bunun üzerine kahramanımız
"Lütfen, Lütfen, Lütfen" dedi sırıtarak. Kahvaltıcı ağabey de arkasındaki tabureyi göstererek
"Bunu alabilirsin şimdilik. Hem öyle 'lütfen' denmez" dedi.
Zaten acelesi olan kahramanımız hemen kendisine gösterilen yere oturup güzelce kahvaltısını yaptı. Bir yandan da sabah egzersizine katılmamanın bir yolunun olup olmadığını düşündü.
Ya da tanımadığı insanlar tarafından kovalanmadan kaçmanın bir yolunun.
"Acaba haki kullanıyorlar mıydı" diye düşündü bir an. Peki, haki nedir? Bu sorunun cevabını bilmediğini fark etti.
Peki, anlamını bilmediği bu sözcük aklına nereden geldi? Belki okçuluk dersinde öğretilen ama kendisinin unuttuğu bir şeydi.
Hedefi her türlü 12'den vurduğu için okçuluk kendisine fazla sıkıcı gelmiş teorik dersleri de hayaller kurarak geçirmişti. "peşimdekiler çok kötü atıcıydı" diye düşündü sırıtarak.
"Attıkları oklar beni sıyırmadı bile." Bir yandan bunları düşünürken bir yandan kahvaltısını bitirdi. Birden aklına parlak bir fikir geldi ya da en azından o öyle düşündü. Kahvaltısını bitirir bitirmez planını uygulamaya koyuldu. Hedef meyve bahçeleri ...
Saatler sonra kahramanımızı gitmeyi planladığı meyve bahçesinde buluyoruz. Etrafında insanlar normal görünümlü ağaçlardan normal görünen sarı meyveler topluyorlardı. Kahramanımız ileride zar zor görünen farklı ağaçlara yöneldi. O kadar uzaktılar ki bir an önce ulaşmak için koşmaya başlamasına rağmen oraya ulaşması bir hayli zaman aldı.
Nefes nefese önce güneşin konumunu kontrol etti. Güneş tam tepede kocamandı ve etrafında sadece birkaç minik beyaz bulut vardı
"Burası da amma uzakmış" diye düşündü. Etrafına bakındı ve ağaçlar gerçekten de ilk düşündüğü gibi çok garip görünüyorlardı. Ayrıca etrafta meyve toplayan insanlar da yoktu.
"Sabah sporuna katılmama gerek yok gereken egzersizi zaten gezerken de pekâlâ yapıyorum veya çalışırken" diye düşündü kafasından suçluluk duygusunu atabilmek için.
Olduğu yerde çömelip ağaçları inceledi. Ağaçların gövdesi değişik bir kahverengi tonundaydı. Biraz daha düşündü ve evet "değişik" bulabileceği tek kelimeydi o kahverengi tonu için."Hem güçlenmek için de sabah egzersizine ihtiyacım yok. Eminim şu taş parçasını çok uzaklara fırlatabilirim" diye düşündü. Taşa doğru ilerledi ve elini uzatırken arkadan bir ses "Dur" diye bağırdı.
"Sabah egzersizinin zamanı dolmuştur değil mi?" diye düşündü kahramanımız.
"Sakın dokunma o meyve aşırı derecede zehirli" diye devam etti arkadan gelen ses.
"Sabah egzersizi sabah yapılır değil mi?" diye düşünürken arkadan gelen sesin ne demek istediğini anladığını düşünerek cevap verdi.
"Meyve mi? Hangi meyveden bahsediyorsun?" Bir anda arkadan gelen sesin şokuyla yerdeki taşa dokunmak üzere iken ellerini havada tuttuğunu fark etti. Hızlıca taşı eline aldı ve bir taş kadar sert olmasına rağmen o büyüklükte bir taş için fazla hafif olduğunu fark etti. Arkasını döndü ve
"Bundan mı bahsediyorsun. Merak etme yemeyi planlamıyorum" dedi hızlıca. Hafifçe görüntü karardı ve elinde hissettiği son his de yavru dinozor kemirmesi oldu.
Görüntü tamamen karardığında artık vücudunu hiç hissetmiyordu.
Aklındaki son düşünce ise "Bu lanet dinozorları kim saldı yine" oldu. Zehir o kadar hızlı işliyordu ki vücudunun yere düşmesini de kendisini taşıyan elleri de hissetmedi.Not:Bu karakterin kullandığı dilde karıncalanma hissi tabiri en azında güncel dilde yok. Bu yüzden burada o tabir kullanılmıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren 1
Fantasy3 kişi 3 kahraman ... Bir tanesi içinde bulunduğu ütopyanın farkında değil. İkincisi hiç görmediği halde memleketine hasret bir gurbetçi . Sonuncusu kıyameti görmüş merhametli bir yardımsever. Bedenleri birbirinden ışık yılı uzaklıkta olsada kaderle...