Aslında bu gün bu hikâyenin taslağını düzenleyip kapağı üzerinde çalışacaktım ama uyandığımda saat dörttü. Öğleden sonra olan hahahhaha o yüzden anca taslağı düzenlemeye çalıştım. Umarım yeni kurguyu da beğenirsiniz. Keyifli okumalar...
Bu acilen uyanmam gereken bir kabus olmalıydı. Biliyorum asla ama asla okula ilk gidip en önde oturan öğrenci olmamıştım. Ama okulun düzenlediği yardım panayırında görev dağıtımı olacağı gün uyuyakalmak bu hayatta başıma gelebilecek en kötü şanstan başka bir şey değildi. Öpüşme standına vermişlerdi beni.
Baekhyun yurt kapımı deli gibi çalmaya başladığında başımı iyice yastığımın altına gömdüm. Ben diyim saklanıyorum siz diyin deve kuşu taktiği. Her şekilde saçma sapan bir durumun içindeydim. Bu gün panayırın ilk günüydü ve bir omega olarak hormonlarını kontrol edemeyen yüzlerce alfa tarafından öpülmeye hazır hissetmiyordum kendimi. Düşüncesi bile miğdemi bulandırıyordu.
"Sehun geç kalıyoruz."
"Görev dağıtılan gün neredeydin sen?!"
"Bay Lee gelmediğini fark ederse dersinden bırakır biliyorsun değil mi?"
"Senden nefret ediyorum."
Üzerimdeki yorganı kelimenin tam anlamıyla tekmeleyerek yataktan attım kendimi. Böyle bildiğiniz yataktan yere yuvarlandım. Ayaklarım sağolsun beni taşımaya tamamen karşı olduğu için sürünerek dolabıma doğru gittim.
"Sehun? Öldün mü?"
"EVET!"
Birkaç dakika içinde hazır bir şekilde Baek ile okula doğru yürüyordum. Sanki evren benim bu korkunç ruh halimden keyif alıyormuş gibi güneş tepemizde ışıl ışıl parlıyordu. Hafif bir rüzgar esiyordu güneşin yakıcı etkisini yok etmek istercesine. Tam da panayıra gidip eğlenmek için mükemmel bir gündü.
"Bak iyi tarafından bak alfalar senin için sıraya girecekler."
"Çünkü çok ihtiyacım vardı."
"Birkaç yakışıklı alfa öpersin belki kendine bir alfa bulursun."
"Yapma Baekhyun. Tabi sen oyun standında olduğun için rahat rahat konuşabiliyorsun. Bense burada oturmuş aptal alfaların baskınlık savaşının bir kurbanı olucam."
Baekhyun beni stanttaki sandalyeme oturttu. Onun gözlerinde de görüyordum bu durumdan o da memnun değildi ama canımı sıkmamak için olumlu bakmaya çalışıyordu. Uzanıp anlıma sulu bir öpücük bıraktı.
"Şimdi gidiyorum. Bay Lee beni burada bulursa başım belaya girer."
"Git! Git sende git! Bırak beni!" Baekhyun'nun giden silüetinin arkasından seslendim homurdanarak. Oturduğum sandalyeye iyice çöktüm ve kaderime göz yumdum.
Öpücük standında olduğumu duyan ne kadar alfa varsa okulda bir bilet alıp gelmişti. Wu sürüsünün baş alfasının biricik omega oğlu Sehun öpücük standında bunu hangi alfa kaçırırdı ki zaten. Normalde bir buz dağı kadar soğuk olan omegadan bir öpücük kapmak bir daha rastlanmayacak bir şans. Dolayısıyla gün sonunda bilet kavanozum oldukça kabarmıştı. Tam kavanozumu kapatıp Bay Lee'ye teslim etmek üzereydim onun sesini duyduğumda.
"Bir öpücüğe daha zamanın var mı?"
Başımı ona hayır demek için kaldırmıştım ki kahverengi irisleriyle buluşur buluşmaz gözlerim dilim tutuldu. Çikolata kahvesi saçları geriye doğru taranmıştı. Üzerindeki basketbol forması kaslı kollarını ortaya çıkarmış, sanki mümkünmüş gibi onu daha çekici göstermişti. Onu daha önce okulda görmediğime emindim. Kasabadan olduğundan bile şüpheliydim.
Onu uzun zamandır süzdüğümü fark ettiğimde gözlerim hızla yüzüne çıktı tekrardan ama esmerin yüzündeki sırıtışa bakılırsa çoktan yakalanmıştım. Yine de yıllardır sahip olduğum buzlar kralı lakabım sağolsun yüz ifadem gram değişmedi.
Esmerin tek kaşı imalı bir şekilde havaya kalktı. Alaycı bir gülümseme de benim yüzümde oluştu. Kavanozun ağzını tekrar açıp ona doğru uzattım. Bunu bekliyor olmalıydı. Yüzündeki gülümseme iyice yayıldı yüzüne. Uzanıp bileti kavanozuma bırakırken benimle göz temasını hiç bozmamıştı.
Elleri standa dayayarak üzerime doğru eğildiğinde kuru kuru yutkunurken buldum kendimi. Birden kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordum. Acaba nefesim kokuyor muydu? Ayağa kalksam olur muydu? Ya inlersem ortam garipleşir mi? Sabahtan beri kafamda olmaya sorular dolaşmaya başladı birden.
"Üzerinde çok fazla alfanın kokusu var." Fısıltı gibi çıkmıştı sesi ama dudakları dudaklarımdan santimler uzaktayken onu duymamak imkansızdı.
"Bu gün çok fazla ziyaretçim oldu."
Dudakları dudaklarıma sürtündü. "Bu kadar güzel bir omegaya hiç yakışmamış."
Birkaç saniye sürdü dudaklarımızın buluşması ama bana yıllar sürmüş gibi geldi. Dolgun dudakları alt dudağımı kavradı sakince. Nazikçe öptü dudaklarımı, usulca hareket etti dudaklarımın üzerinde. Başımı hafifçe yana eğerek öpücüğü biraz daha derinleştirdim. Dudakları daha hırçın bir hal almıştı şimdi. Boğazıma kadar çıkan inlemeyi durdurmak için kendimi tutmaya çalıştım. Neyseki esmer olan beni çok zorlamadan geri çekildi.
"Son biletimi harcamak için mükemmel bir stand" arkasını dönüp beni orada tamamen dağılmış bir şekilde bırakmadan önceki son sözlerini oyunbaz bir gülümsemeyle süsledi. Göz kırpmayı da ihmal etmemişti.
Formasının arkasında şu yazıyordu 88 Kai. Şimdi normal forma arkasında numara ve isim yazması gibi gelebilir ama değil arkadaşlar. Yıllardır kalbimi hoplatan tek adam geçen yıl okulumuzu desteklemek için basketbol maçına gittiğimizde karşı takımdan bana güzellik diye seslenen takım kaptanının takendisiydi. Hani şu gizlice soyunma odalarına girip şampuanlarına kaşıntı tozu karıştırdığımız düşman sürümüz sayılan Kim sürüsünün dillere destan gelecek alfası olan 88 Kai. Tabi bu başka bir bölümün hikayesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The War
FanfictionSehun dünyanın şansız omegasıydı. Gidip babasının bir kere bile anlaşamadığı Kim sürüsünün baş alfasının oğluna aşık olmuştu. İşin en kötü kısmıysa Kim Jongin o nefret ettiği egoist alfaların en şerefsiziydi.