1. Bölüm

4.2K 287 60
                                    

"Kyungsoo!"

Şuan bulunduğum durumun içerisinden beni kurtaracak tek kişi ona seslendiğimi duyunca adımlarını yavaşlatarak durdu ve ona yetişmemi bekledi. Ben ellerimi dizlerimin üzerine yaslayarak böyle uzun mesafe koşularına alışkın olmayan bedenimi dinlendirirken Soo'nun alfa iç güdüleri tetiklenmişti. 

Genç alfa yabancı bir alfanın kokusunu alır almaz hızla etrafını kontrol etti ama bu kadar yoğun kokunun gelebileceği yakınlıklarında kimse yoktu. Havayı tekrar koklayarak kokunun geldiği yeri tahmin etmeye çalıştı ama bu sefer burnu onu bana yönlendiriyordu. Yüzündeki karmakarışık ifadeyi fark ettiğimde açıklama yapmam gerektiğini biliyordum.

"Sehun sakın bana yabancı biriyle birlikte olduğunu söyleme."

"Hayır! Babam beni öldürür. Yani beni bu halde bulsa da kesin öldürür çünkü sen fark edemeyebilirsin ama baş alfa Kim Kai'ın kokusunu tanıyacaktır."

"Kim Kai mı?!" Kyungsoo birden sesini fazla yükselttiğini fark edince hızla etrafını yokladı. Neyseki kimse bizimle ilgilenmiyordu. 

"Uzun hikaye söz veriyorum sonra anlatacağım ama önce bundan kurtulmama yardım et."

Pekala size Kyungsoo hakkında bir şey söylemeliyim şimdi. Öyle etrafında elli tane omeganın fır döndüğü tiplerden değildir. Omegalar ona ilgi duymadığından değil Soo etrafındaki ilgiden hoşlanmayan bir alfaydı. Ki bu onun en sevdiğim özelliğiydi. Tabiki onun dışında egosunu beslemeyi sevmeyen alfa olmadığı için okulda yalnız kurdu oynuyordu. 

Ne zaman onunla takılmayı teklif etsem beni de reddetiyordu. Aramızdaki her şey tamamen arkadaşlık üzerine olmasına rağmen insanlar bütün omegaları reddeden alfanın gidip de sürü liderinin oğluyla takılması hakkında dedikodu yapacağını ikimizde bildiğimiz için çok ısrar etmemiştim. Ama şuanda gidebileceğim tek kişi oydu. Bu yüzden yavru köpek bakışlarımı kullanmaya bile hazırdım.

"Şöyle yapalım. Okulun soyunma odası bu gün boştur git ve bir duş al." Soo elini cebine atıp bir anahtarlık çıkardı. İçindeki en küçük anahtarı halkadan çıkarıp bana uzattı. "12 numara benim dolabım. İhtiyacın olan her şeyi al." 

Başımı olumlu anlamda salladım. "Teşekkür ederim Soo."

Kyungsoo da teşekkürümü bir baş sallamasıyla aldı ceketini çıkarırken. "Babana neden üzerinde benim kokun olduğunu da açıklaman gerekecek."

"Orası kolay. Üzerime bir şey döktüğümü bu yüzden bana ceketini verdiğini söyleyeceğim." 

"Baekhyun nerede? Genelde yanından hiç ayrılmaz."

"Beni bu şekilde görürse aylarca dilinden düşemem. O yüzden pek zamanım kalmadı. Sonra görüşürüz." Hızla arkamı dönüp soyunma odasına doğru koşamadan önce ağzımda geveledim hızla. Şimdi Kyunsoo'ya bir hayat borcum vardı. Babam hayatı boyunca anlaşamadığı tek sürünün gelecek alfasının kokusunu üzerimde alsa önce beni öldürür sonra da Kim sürüsüne savaş açardı. 

***

"Sen neredesin? Ve neden Kyungsoo gibi kokuyorsun? Standa mı geldi." Baekhyun tek kaşını kaldırarak imalı bir şekilde bana bakıyordu. Pekala babama yedirirdim belki ama Baek biraz dişli olacaktı.

"Üzerime bubbletea döküldü. Kyungsoo da ceketini verdi bana. Önemli bir şey değildi."

"Kyungsoo da tam o sırada oradaydı."

"Soo'yu biliyorsun yardımseverdir."

"Hmmm biliyorum." Bu 'burada bitmedi' demenin Baekhyun'nun lugatındaki karşılığıydı bu. Şimdilik kurtulmuş olmak da bana yeterdi. Sonrasını da sonra düşünürdüm. Kesinlikle Kai ile aramda olanları Soo'dan başkası bilmemeliydi özellikle Baekhyun ve babam.  Konuşmanın bundan sonrası benim günümün ne kadar iğrenç olduğu hakkındaydı. 

Eve geldiğimde beni kocaman bir sessizlik karşılamıştı ki bu biraz garipti. Annemi kaybettiğimizden beri babam ben eve gelmeden evde olur bana yemek hazırlardı. Haftasonları da evde kalır işlerini evden yürütürdü. Eğer küçük bir omegaya bakamazsam nasıl koskoca sürüyü yönetirim ki derdi sürekli. Annemin kaybı ikimizi de duygusal olarak birbirimize daha çok bağlamıştı ama babam bunu kabullenmeye henüz hazır değildi.

"Baba?"

Babam kafasını çalışma odasının kapısından çıkardı. Sarı saçları yine darman durman olmuştu. "Hey ufaklık! Ne kadar çabuk geldin öyle?"

Normalde bana ufaklık diyen başka bir alfa olsaydı onu pişman ederdim ama sanırım ben de babamın küçük omegası olduğumun farkındaydım. Koskoca Wu sürüsünün baş alfasına bana nasıl hitap edeceğini söyleyecek değildim. "Çabuk mu? Baba saat neredeyse 8 olmak üzere?"

Kocaman adam omuz silkti umursamazca bana. Bu tavrı beni biraz endişelendirmişti. Bu biraz garipti çünkü çoktan beni Baekhyun'la görüştürmemek konusunda beni tehdit etmeye başlamış olmalıydı. Beni çok fazla konuşturduğunu bu yüzden hep geç kaldığımızı Byunların oğlunun bana kötü örnek olduğu falan hakkında baba nutuğu çekmeliydi. Ama o çabuk gelmemden mi bahsediyordu.

"Pekala hemen gidip ödevlerini yapıyorsun. Yemek hazır olunca seni çağırırım."

"Emredersiniz baş alfa." Asker selamı vermek için elimi kaldırdığımda babamdan gür bir kahkaha kazandım. Üzerimdeki kokuyu sorgulamaması işime gelirdi nasıl olsa. Çok fazla kurcalamadan kendimi odama attım hızla. 

Babam baş alfa olduğundan iki kişi için yeterince büyük olan bir evimiz vardı. Dolayısıyla odamda evi hiç aratmıyordu. Oda bu kadar büyük olunca tek kişilik yatak içinde emanet gibi duruyordu. Bütün günümü o yatakta geçirdiğim için iki kişilik yatak benim içinde daha iyi oluyordu. Hem Baekhyun geldiği zaman yerde yatmak zorunda kalmıyorduk ki anca beraber kanca beraber politikası güttüğümüz için ikimiz de yerde yatması gerekecekti.

Uzun lafın kısası yatağımın üzerinde bir yığın kağıdın içinde ne zamandır çalıştığımı bilmediğim bir şekilde matematik ödevimle bakışıyordum. Bakışıyordum çünkü hocam yanlışlıkla dilleri karıştırıp çinci vermiş olmalıydı ödevi. Şimdi sakın bana sayılar evrenseldir falan demeyin. Çünkü asla inandıramazsınız önümdeki kağıdın çince olmadığını.

Camdan gelen tıkırtıyı duyduğumda kafamı kağıtlardan kaldırıp kararmış havada penceremdeki silüeti seçmeye çalışıyordum. Baekhyun çok nadir pencereme tırmanırdı. Omegalar atletik bir vücut yapısına sahip değilleri bu yüzden pencereme çıkmak onu çok yoruyordu. İstese ön kapıdan da girebileceği için bu o olamazdı. Vücudum babama seslenmek için alarmda beklerken pencereye biraz daha yaklaştım.

"Senin burada ne işin var?" Pencerenin önündeki figürün kim olduğunu anladığımda hızla pencereyi açtım.

"Geçiyordum uğrayayım dedim." Yüzündeki aptal gülümseme miğdemde bir şeylerin kıpır kıpır olmasına sebep olsa da görmezden gelmeye çalıştım. Yüzümdeki ifadeyi olabildiğince düz tutmalıydım. İçten içe onu görmekten memnun olsam bile.

"Sen kafayı mı yedin in penceremden!" İnmeyecekti. Koca egosu asla bir omegadan emir almasına izin vermezdi.

"Bak beni içeri alman gerekiyor. Çünkü okulunuzun arka bahçesine küçük bir sürpriz bırakırken bekçiye yakalandık. Şuan buralarda bir yerde beni arıyor."

Kollarımı göğsüme birleştirdim. Tek kaşım otomatikman yukarı kalkmıştı. "Küçük şakanız elinizde patladı ve benden seni kurtarmamı istiyorsun? Bunu neden yapayım?"

Yüzündeki yaramaz sırıtışı hiç bozulmadı. Onu içeri alacağımdan o kadar emindi ki. O yakışıklı yüzüne bir yumruk atıp penceremden aşağı düşürmeyi o kadar çok istiyordum. Ama ses çıkaracak bir şey yapıp babamı da işin içine karıştırmak istemiyordum.

"Çünkü baban omegasının penceresine tırmanmış bir alfa görürse ne düşünür sence?" Seni öldürür gerizekalı.

The WarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin