"Beni bulduğun için teşekkür ederim."
Sehun'nun sesi oldukça kırık geliyordu. Alfalara özgü işitme özelliğim olmasa duyabilir miydim bilmiyordum. Başımı yatağında oturan bedene çevirdim. Başını hala kaldırmamıştı. Tek ayağım pencerenin dışında kalmıştım orada.
Öyle dalmıştım ki sanırım Kris'in ayak seslerini bile duyamamıştım. Ki bu eğitimim için hiç de iyi bir sonuç değildi. Gür sesi kapının diğer tarafından gelince sıçrayarak kendime geldim. "KİM JONGİN! SENCE BEN KOKUNU ALAMAYACAK KADAR YAŞLI BİR ALFA MIYIM?"
Pekala bu kesinlikle aklıma gelmemişti. Belki de ilk gece paçayı kurtardığım için bu gecede aynısının olmasını ummuştum. Ama görünen o ki ya Kris o gece az önce benim olduğum gibi dikkati dağılmıştı. Ya da evde yoktu. O geceye dair düşündüğümde evde yanan tek ışığın Sehun'nun odasından geldiğini hatırlıyordum. Ki o odanın Sehun'nun çıkması kesinlikle acemi şansıydı.
"10 SANİYE İÇİNDE KAYBOLMAZSAN ANNENE VERDİĞİM SÖZÜ TUTABİLECEĞİMİ SANMIYORUM. 1... 2..."
"Sanırım bu benim için gidiş çanı oluyor."
Sehun kısık bir sesle kıkırdadı. Bana mı yoksa babasına mı güldüğünü bilmiyordum ama onu güldürmek hoşuma gitmişti. Gözlerinin kısılması onu ekstra tatlı hale getiriyordu. Bunu hep yapmak istedim. Tabiki gizli gizli eve girerken Kris'e yakalanmayı kast etmiyorum. Onu tabiki yapacağım. Ben onu güldürmekten bahsediyorum.
#Sehun
Önümdeki kekten kocaman bir parça çatalıma taktım.
Bu gün hava öyle güzeldi ki penceremden içeri giren güneş ışığında parlayan toz tanecikleri bile gözüme güzel göründü. Ben de neden dışarı çıkmıyorum dedim. Son 1 aydır odamdan çıkmadığımı göz önüne alırsak kafayı yemek üzereydim. Ancak Baekhyun'nun her üç dakikada bir sanki bakmazsa ortadan kaybolacakmışım gibi bakışlarına maruz kalınca bu fikrimden vazgeçtim.
"Bana öyle bakmayı kes."
Baekhyun bakışlarını kaçırdı benden. "Sana bakmıyorum."
"Kyungsoo sevgiline hakim olabilir misin?"
Soo ağzına attığı kek parçası ve ağzındaki çatalla başını kaldırıp benimle göz göze geldi. Çatal dudaklarını yavaşça tek edip tabağındaki yerini buldu. Sandalyesinde sakince geriye yaslandı. "Beni buna bulaştırmayın."
"Soo, senin benim tarafımda olman gerekiyor hayatım."
"Beni buna bulaştırmayın dediğimde zaten senin tarafında oluyorum." Kyungsoo omeganın çenesini tutarak başını kendine çevirdi. Baekhyun'nun dudaklarına küçük, sevimli bir öpücük bırakırken bu sahneyi kaldıramayacağımı düşünerek başımı masamızın hemen yanındaki camdan sokağa doğru çevirdim.
Haftasonuydu ama öğrenciler çoğunlukla hayatlarının çoğunu okulda geçirdiği için haftasonlarında da okulun çevresindeki kafelerde buluşurlardı. Bu yüzden biz neredeyse bölge sınırlarımıza denk gelecek bir yer seçmiştik.
Henüz okuldan birini görmeye hazır hissetmiyordum. Gözlerin sürekli üzerimde olmasına alışkındım. Ama bana acıyla bakan gözler çok farklı bir boyuttu. Nereden bilebilirler ki haftasonuydu okulda kimse yoktu diye düşünüyorsunuz biliyorum. İşin aslı şu ki Chanyeol ne kadar durdurmaya çalışsa da p.tesi günü babamın ilk işi okula gidip kendi değimiyle o piç kurusunu bulmaya çalıştı. Oldukça gürültülü bir olaydı anlayacağınız.
Baekhyun yanımda olduğu sürece hepsinin üzerinden gelebileceğimi biliyordum. Yine de buna hazır değildim. Düşündüğüm zaman bile miğdem düğüm düğüm oluyordu. Zorla brokoli yemek gibiydi. Kusmak istiyordunuz ama kusamazdınız da.
Camın önünden geçen koca bir grup yaşıtımız çocuk gürültülü bir şekilde kafeye girdiler. İçlerinden hiçbirini tanımıyorum belki de sadece yaşıtlarımız gibi göründükleri kanısına kapılmıştım ancak yanılmıştım. Ya da basitçe bizim sürüden olmayabilirlerdi. Kokularında farklı bir şey vardı. Tanıdık bir şeydi ama çıkaramıyordum. Bir şeyi kutluyorlarmış gibi görünüyorlardı. İçlerinde omegalarda vardı ama alfa aurası oldukça fazla gözüküyordu grupta.
"Hey Soo sorun ne?"
Baekhyun'nun endişeli sesini duyduğumda masaya dönmek için hamle yapmak üzereydim ki bakışlarım onunla buluştu. Arkadaşlarından biri gülerek kolunu omzuna attı. Kai ise her zamanki gibi mükemmel gülümseyişini sunuyordu grup arkadaşlarını. Gözleri benimle buluştuğunda ise birkaç saniyeliğine afallamış gibi göründü. Sonra dudakları daha fazla kıvrılarak yüzündeki gülümseme genişledi.
Vücudumda tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Gözlerimi ondan çekemiyordum ama beynim şuan kafama başka yöne dönmesi için kelimenin tam anlamıyla küfrediyordu. Kalp atışlarımın artışı ve terlemeye başlamış olmam panik atak geçiriyormuş gibi hissetmeme sebep olmuştu ama neden panik atak geçireyim ki?
Arkadaşının kolunun altından kurtulup diğerleri masaya yerleşirken bir şeyler söyledi ve bizim masamıza doğru ilerlemeye başladı. Kesinlikle sakindim. Kulaklarımda duyduğum gürültü kalbimden gelmiyordu yakınlarda yol çalışması olmalıydı. Kalbim bu kadar sesli atamazdı.
"Hey Sehun? Senden bir yardım isteyebilir miyim?" Kyungsoo'nun ona doğru attığı kötü bakışlardan kaçtığı belliydi.
"Ne isteyeceğine göre değişir."
"Telefon numaranı alabilir miyim benimkini kaybettim de?"
"İyi deneme Kai. Sana numaramı vermeyeceğim."
"Denemediğimi söyleyemem en azından. Neden buradasın?"
"Bunu sana ben de sorabilirim. Burası Wu sürüsünün bölgesi"
"Evet ama aynı zamanda bizim sürü sınırımıza çok yakın. Ve pankekleri çok güzel. Hey Kyungsoo." durdu ve masanın diğer tarafında oturan çifte doğru döndü birden. İlk seferde de bana neden burada olduğumu soran oydu ama şimdi cevap vermemi istemiyormuş gibi konuyu değiştirmişti. "Sen de Baekhyun olmalısın. Seni hatırlıyorum."
"Öyle mi?" Baekhyun ve ben aynı anda sormuştuk. Baekhyun'u nerden hatırlayabilirdi ki.
"Bir hafta boyunca pembe saçlarla dolaşmama neden olan insanı hatırlıyorsun."
O anıyı hatırlayınca istemsizce dudaklarımdan bir kahkaha çıktı. Basketbol takımının soyunma odasına gizlice girip şampuanlarına geçici saç boyası eklemiştik. Çünkü onlarda bizim soyunma odasının kulbunu çalmışlardı. Hem de bütün takım içerideyken. Yeterince adil görünüyordu. Ayrıca Kim Jongin pembe saçlarıyla birlikte bile oldukça çekici görünmeye devam ediyordu.
"Gevezeliğin bittiyse gitmen için ne yapmalıyım." Kyungsoo ve Kai kesinlikle birbirlerinden hoşlanmıyorlardı. Aslında ikisinin de basketbolla ilgileniyor olması gibi bir ortak yanları olması belki doğru şekilde tanışsalardı iyi arkadaş olacaklarmış gibi düşünce oluşmasına sebep oluyordu kafamda.
"Sehun, yorgun olmadığına emin misin?" Esmerin sesi oldukça endişeli gelmişti. Bu da beni bir anlığına şaşırtmıştı kabul emeliyim. "Çünkü bütün gün aklımda dolaşıp durdun."
"Kes şunu!" Ondan bir şey beklemek tamamen benim hatamdı. Gözlerimi devirerek arkadaşlarına doğru baktım. Şuan bizim masamıza doğru bakan bir omegayı fark ettiğimde genişçe gülümsedim. Biraz şeytani bir gülümsemeydi ama o omeganın gözleri Kai'ın üzerinde olduğuna göre şuan burada olmasından rahatsız oluyor demekti. Neden biraz da ben rahatsız etmeyecektim ki.
"Ceketini babam bizi basmasın diye pencereden kaçtığın gece benden aldın Kai. Nerede olduğunu bilmiyorum?" Sesimi olabildiğince yüksek tutarak yan masanın da duymasını sağladım. Baekhyun'nun şaşkın ve Soo'nun sertleşen bakışlarına maruz kaldığımı biliyordum. Onlara nasıl olsa açıklardım. Ama şimdi esmer alfanın arkadaşlarına bir açıklama yapması gerekiyordu.
Birkaç dakikalığına kazandığımı inanmama izin verdi. Ancak yüzündeki gülümseme nedense kazanmışım gibi hissettirmiyordu. Pişman olacağımı anladığım anda ise artık çok geçti.
"Hayır Sehun yanlış hatırlıyorsun. Ceketimi çatınızdaki kaçamağımızı yaparken sırtın kirlenmesin diye altına sermiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The War
FanfictionSehun dünyanın şansız omegasıydı. Gidip babasının bir kere bile anlaşamadığı Kim sürüsünün baş alfasının oğluna aşık olmuştu. İşin en kötü kısmıysa Kim Jongin o nefret ettiği egoist alfaların en şerefsiziydi.