Gececi tayfaya bölüm hediye ediyorum. İyi geceler ve keyifli okumalar...
Jongin'le geçirdiğimiz günler #7
Esmer alfa eve geldiğinden beri bir hafta olmuştu. Ve sanırım onu etrafta görmeye alışmıştım. Sabah kuş yuvası gibi birbirine girmiş saçları ile uyanma ümidiyle girdiği banyodan çıkıp ayağını sürüyerek mutfağa doğru ilerlerken banyo kapısının önünde beni fark etmeyişi bile bir rutin haline gelmişti. Anlamadığım kısımsa bir insan nasıl gece kaçta yatarsa yatsın sabah böyle uyanabilirdi. 12 saat uyusa bile sanki hiç uyumamış gibi kalkıyordu.
Neyse Jongin'nin uyku düzenini bir kenara bırakırsak bilin bakalım kiminle yakın arkadaş oldu. Hayır, kesinlikle cevap Jackson değil. Onunla hala kedi-fare ilişkileri vardı ve bundan aşırı keyif alıyordum. Jongin'nin yeni en iyi arkadaşı Kyungsoo'ydu. İlk başlarda aralarında kan davası varmış gibi davranıyorlardı ki var da sayılırdı. Ama gün geçtikçe birbirlerine alışmaya başladılar.
Ve bu sabah ilk defa banyoya girmek için koridora çıktığımda Jongin önümden yürüyen ölü gibi geçmedi. İlk başta uyuyakaldığını falan düşündüm ama ikisinin de yatağı çoktan toplanmıştı. Bir an esmer alfanın evine döndüğünü bile düşünmüştüm. Bu düşünce birden canımı sıkmaya başlamıştı. Hızlı bir şekilde merdivenleri inip mutfağa ulaşmaya çalışırken esmerin sesi mutfaktan geldi gür bir kahkahayla birlikte. Bakın kahkaha da babamdan geliyor.
Bir an yanlış duyduğumu düşünsem de adımlarımı yavaşlatarak mutfağa doğru ilerledim. Her sabah görmeye alışkın olduğum manzara beni karşılamıştı. Babam Jayz dinlerken sofrayı hazırlıyordu. Tek bir farkla tabiki. Bu sabah Jackson ve Jongin ben önce kalkmışlardı. Yetmiyormuş gibi Jongin'nin kuş yuvası saçları özenle taranmıştı bile çoktan. Kyungsoo da masadaydı demiş miydim? Heh işte onu atlamayalım.
Sonradan öğrenmiştim ki Jongin sabah Kyungsoo ile koşuya çıkmış. Ba ba ba ba ba... Jackson da bensiz tuvalete bile gidemezsin diye peşlerine takılmış. Ba ba ba ba ba... Dönüşte de babam Kyungsoo'yu bırakmamış ve kahvaltıya çağırmış. Bu kısmı doğal babam Soo'yu oğlu gibi sevdiğinden şaşırmadım. Ama bitti mi? Bitmedi tabiki. Bu gün babam Jackson ve Jongin ile ava çıkacaktı. Sanırım devamını tahmin edebiliyorsunuz. Eklemek gerekirse esmer alfa yeni en iyi arkadaşı da onlarla birlikte olacağı için aşırı heyecanlıydı. Tam da şu anda gülerek avı planlıyorlardı.
"Günaydın" Mutfaktaki bütün gözleri birden bana dönmüştü. Koro şeklinde bana yanıt verdiklerinde yüzümü buruşturdum ama hiçbiri beni umursamadan konuşmalarına döndüler. (Ne kadar saçma bir cümleydi bu hahahaha)
Mutfaktaki enerji seviyesini düşünürsek ben fazla ölü kalıyordum bu sabah. Gözlerimi ovuşturarak her sabah oturduğum sandalyeye doğru ilerledim. Jongin bu sabah da yanımdaki sandalyeye oturma savaşını kaybetmişti ama ilk defa pek de umursuyor gibi görünmüyordu. Bu içimdeki duygu neydi peki? Neden birden Kyungsoo'yu kıskanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.
"Sehun hayatım?"
Başımı bir şeyler koyduğum ama hiçbirine büyük ihtimalle dokunmayacağım, iştahım kaçmıştı, tabağımdan kaldırıp babamla göz göze geldim. "Efendim?"
"Dalgın görünüyorsun bu sabah?"
"Sadece uykum var."
Babam portakal suyundan kocaman bir yudum aldıktan sonra başını aşağı yukarı yavaşça sallayarak beni onayladı. "Bizimle gelecek misin ava?"
Babamın sorusuyla sofrada ikinci kez bir sessizlik oldu. Yine bütün gözlerin üzerimde olduğunu hissettiğimde kendimi gülümsemek için zorladım. Zorladım diyorum çünkü bu sabah keyfim yoktu. Normalde ava gitmek için kurşun atar kurşun yerim ama biranda hiç içimden gelmemişti gitmek. Bu yüzden yalan söyledim.
"Kendimi iyi hissetmiyorum."
"Güzelce kahvaltını yap ve biraz dinlen. Son zamanlarda zaten az yediğini fark ettim. Sınırda ölen alfayla çok meşgul olduğum için seni ihmal ediyormuş gibi hissediyorum."
Babamın sesindeki endişeyi hissettiğimde bir anlığına kendimi kötü hissetmiştim. Son zamanlarda üzerinde çok fazla yük vardı. Ve bunların üzerine bir de benim için endişeleniyordu şimdi.
"Uykum dağılınca düzeleceğimden eminim baba. Ben iyiyiğim."
Babam çatalına batırdığı cherry domatesi ile tabağıma doğrultarak konuştu bu sefer. "O bitsin."
"Başüstüne komutanım."
Ağzına attığı domatesi ağır ağır çiğnerken küçük bir gülümseme sundu bana. En azından birimiz içten gülümseyebiliyordu. Babam bakışlarını üzerimden çeker çekmez tekrar düz bir ifadeyle tabağımı izlemeye başladım. Kahvaltı aslında keyif aldığım öğünlerden biriydi. Çünkü babam elleriyle hazırlardı. Bu sabahsa sanırım ters tarafımdan kalktım bu sabah.
Jongin ve Kyungsoo hiç anlamadığım basketbol terimleri hakkında konuşurken Jackson da ara ara onlara katılıyordu. Babam diğer tarafta kahvaltısını yaparken tabletinden ölen alfayla alakalı olduğunu düşündüğüm bir şeyler okuyordu. Tam çatalımı alıp bir şeyler yemek için kendimi zorlayacaktım ki Jongin az önce reçel sürdüğü kızarmış ekmeği tabağıma doğru bıraktı.
Gözlerim önce sanki hiçbir şey olmamış gibi Kyungsoo ile konuşan alfaya sonra da gözünün önünde tabağıma reçelli ekmek bırak Jongin'e hiçbir şey söylemeyen babama kaydı. Okuduğu şeye çok fazla dalmış olmalıydı farkında bile değildi. Çatalımı tabağımın kenarına bırakarak tabağıma yeni bırakılmış ekmeği elime aldım. Vişne reçelinin ekşi-tatlı tadı ağzımın içinde dağılırken gözlerim tekrar şimdi yüzünde bir gülümseyle diğer alfayı dinleyen Jongin'i buldu.
"1 saat içinde hazır olun av için çıkarız." Babamın sesi birden beni düşüncelerimden sıyırırken Jongin'e uzun zamandır baktığımı fark ederek hızla gözlerimi kaçırdım.
Babam tabletini ve portakal suyunu alarak mutfağı terk ederken Jackson da birden sandalyesini geriye iterek onun peşinden çıktı. Eğitim hakkında bir şeyler sorduğunu öyle böyle duyabiliyordum yavaşça uzaklaşan seslerinden. Biz okuldayken Jongin ile alfalık eğitimi aldıklarını biliyordum ama konuya dair bilgim bundan ibaretti. Kuzenim bu konuda konuşmuyordu. Jongin'le de benim konuşmama izin vermiyordu.
Kyungsoo bardağının dibinde kalan portakal suyunu tek seferde kafasına dikdikten sonra hemen peşlerinden çıkarken gözlerim Jongin'e kaydı. Onun da Soo'nun peşinden çıkmasını bekliyordum. Ancak alfa diğeri mutfağı terk edip bizi yalnız bırakana kadar diğerinin arkasından baktıktan sonra benimle göz göze geldi. Kahverengi irisleri benimle buluşur buluşmaz dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
Yerinden kalkınca ilk başta onun da çıkacağını düşünmüştüm ama esmer alfa masadan uzaklaşmak yerine üzerinde bana doğru uzandı. Ben daha ne yaptığını anlamadan baş parmağı dudağımın kenarındaki reçeli aldıktan sonra geri çekildi. Aynı parmağın kalın dudakları arasında kaybolup reçeli temizlemesini şaşkın gözlerle izlemiştim. Gözlerimi birkaç kez kırparak az önce olanı hayal edip etmediğimi anlamaya çalıştım. Hayır neden böyle bir şey hayal ediyim bir kere.
"Dudaklarının tadı hatırladığım gibi."
"Ne?"
"Her daim sevimli tepkileriyle tatlı, inatçı yapısıyla ekşi ama tekrar tekrar isteyeceğim kadar bağımlılık yapıcı."
Yanaklarım birden ısınmaya başlarken zorla yutkundum. Boğazım aşırı kuru hissettiği için bardağımdaki portakal suyundan büyük bir yudum aldım ama pek bir işe yaramadı. Jongin'nin gözleri üzerimden ayrılmıyorken odanın sıcaklığı her geçen dakika artıyordu. Daha fazla kızarmadan önce mutfağı terk etmek için ayaklanmıştım ki Jongin de birden benimle birlikte ayağa kalktı.
"Bekle Sehun. Sen kal ben giderim. Kahvaltını bitir."
Dudaklarım bir şey söylemek için ayrıldı ama hiçbir kelime dışarı çıkmadı. Jongin masadan uzaklaşıp mutfaktan ayrılırken sandalyeme tekrar oturdum. Bu sefer tabağımda yarısı yenmiş reçelli ekmeğe bakıyordum. İçimde birbiriyle kavga eden iki taraf vardı. Ve ben ikisini de susturmak için çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The War
FanfictionSehun dünyanın şansız omegasıydı. Gidip babasının bir kere bile anlaşamadığı Kim sürüsünün baş alfasının oğluna aşık olmuştu. İşin en kötü kısmıysa Kim Jongin o nefret ettiği egoist alfaların en şerefsiziydi.