~5 Yıl Önce~
Bagetlerden ışık gökyüzüne saçıldıkça Bart da halüsinasyonunu saydamlaştırmaya başladı. Dev vücudu gittikçe havaya karıştı ve yok oldu. Kameraya çeken, izleyen insanlar artık önceden bina olması gereken boşluğa bakakalmışlardı.
Bart tesise gelince hala boş olmasına alışamadığını fark etti. Önce portal odasını kolaçan etti, ardından Winston'un odasını aramaya başladı. Yürüdükçe beyaz zeminde ayağından siyah moloz izleri kalıyordu. Önceden gitmesine rağmen hangi oda olduğunu hatırlayamadı. Tek Tek bütün odalara baktı. Şansı yaver gitti ki dördüncü denemesinde buldu. Demir kapıyı ardında açık bırakıp odaya daldı. Odada sadece bir masa, bir koltuk ve arkasında BBS in logosunun olduğu bayrak asılıydı.
Sandalyeye geçip bilgisayarını açtı. Bilgisayar açılınca şifre istememesine şaşırdı. Tam masaüstünü kontrol ediyordu ki bir patlama sesi dikkatini dağıttı. Ses ana salondan geliyordu ve kulaklarını çınlatacak kadar yüksekti. Yavaşça masadan kalktı ve kapıya ilermeye başladı. Kapıya bir metre kala kapı kırılarak açıldı. Üzerinde çelik yelekleri ve kasklarıyla onlarca adam odaya doluştu. Silahlarını Bart'a doğrultup içlerinden biri yüksek sesle: "Ellerini havaya kaldır ve dizlerinin üstüne çök yoksa ateş edeceğiz. " dedi. Askerler etrafında çember oluşturup silahlarını daha da yaklaştırıyorlardı. Bart iki elini de havaya kaldırdı. Sinsice bir gülümsemeyle:
" Üzgünüm ama diz çökmeyeceğim." dedi. Karşısındaki asker bir anda silahını indirip Bart'a bir adım daha attı. Kafasındaki kaskı ve yüzündeki gözlüğü çıkardı. Sarı saçlarını iki yana ayırmış, yüzü kan ter içinde kalmıştı. Bart adamı görünce önceden tanıdığı biri olduğunu anladı ama adını hatırlayamıyordu. Adam:
"Kız elimizde. En ufak hareketinde ölür. Anladın mı orospu çocuğu ?" dediği anda Bart'ın yüzündeki gülümseme aniden yok oldu. Asker silahını geri doğrultup: " Yere çök şimdi, hemen." diye bağırdı. Bart askerlere bir kez daha göz gezdirip kendini yere bıraktı.
Bart dizlerine çöker çökmez askerler üzerine çullandı. Hepsi bir anda silahları yüzüne doğrultuyor, birisi de arkadan kelepçe takıyordu. Kelepçeyi o kadar sert taktı ki bileklerinin kesildiğini sandı. Sonunda kaskını çıkaran asker karşısına geçti. Yere çömelip burun buruna geldiler. Bart adamın yüzüne bakmıyor, yere bakıyordu. Adam:
"Yüzüme bak." dedi. Bart hiçbir tepki vermedi. Sonunda adam eliyle Bart'ın saçlarını tutup çekti. Artık Bart adamın yüzüne bakıyordu. Adam:
"Merhaba ismim Julian. Sen belki hatırlamazsın ben söyleyeyim. Bir defasında sahte para yüzünden seni yakalamıştık. Sonra aniden suçsuz çıkmıştın." dedi ve Bart bir kahkaha patlattı. Adamın eli hala Bart'ın kafasında olduğu için daha sert bir şekilde çekti. Bart acı içinde kıvranırken:
"O zaman da söylemiştim. Her şeyin olabileceği bir Dünyada yaşıyoruz Bart." dedi ve yüzüne sağlam bir yumruk geçirdi. Bart yumruğun etkisiyle geriye sıçradı. Burnunun kırıldığını sandı. Kan bir anda hücum etmişti. Julian ayağa kalkıp: " Hadi. " diye bağırdığı anda askerler hızla Bart'ın koluna girip ayağa kaldırdılar. Bart yumruğun etkisinden hala çıkamadığı için ayakları yerde sürünüyordu.
Winston'un odasından çıktıklarında ana salonun tavanının patladığını ve yüzlerce asker olduğunu gördü. Salonun bir kısmı üst taraf gol olduğu için gol suyu dolmuştu ama suyu sonradan engellemişlerdi. Bembeyaz salona artık ay ışığı giriyordu. Her yer toz toprak içindeydi, bütün odaların kapısı açıktı. Bazılarının içinden askerler ellerinde kutularla çıkıyordu. Yukarıda onlarca helikopterden hala askerler halatlarla inmekteydi. Bart'ı salonun ortasına getirip yere oturttular. Etrafında aynı askerler çember kurup nöbete başladılar. Julian ise sürekli askerlere emirler yağdırıyordu. Bütün askerler Julian'ın vereceği komutu bekliyordu. Julian biraz daha etrafta gezinip emir verdikten sonra elini kulaklığına götürdü. Pür dikkat kulaklıktan gelen sesi dinliyordu. Bir kaç dakikalık konuşmanın sonunda yüzünde koca bir gülümsemeyle Bart'a döndü. Önündeki askerleri itip Bart'ın karşısına geçti. Yere çömelip elini havaya kaldırdı. Elini açar açmaz arkadan gelen bir asker siyah bir torba uzattı. Julian torbayı alıp Bart'ın kafasına sertçe geçirdi. Bart artık tamamen kör olmuştu. Julian askerlere çekilmelerini emretti. Ardından yerde çaresizce bekleyen Bart'a tekmeler atmaya başladı. O tekme savurdukça Bart'ta çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Sonunda Bart tam bitti sandığı anda bütün askerler üzerine çullandı. Bazıları ayaklarıyla, bazıları silahlarıyla vuruyor, bazılarıysa yumruk atıyordu. Bart bir süre daha direndi ama daha fazla dayanamayacağını anladığında çoktan bayılmıştı.
Gözlerini açmayı denediğinde açamadı. Başta karanlık bir yerde olduğunu sandı ama sonra sağ gözünü açabildiğini fark edince nerede olduğunu anladı. Diğer gözü şiş olduğu için açamıyordu. Kaburgaları, kolları, bacakları, sırtı yani bütün vücudu acı içindeydi. görebildiği kadarıyla bir hücredeydi. Beton duvarlar ve kapı haricinde yatak bile olmayan bir hücreye koymuşlardı. Demir kapının üstünde parmaklıklardan gelen güneş ışığı haricinde başka bir ışık kaynağı yoktu.
Başta ilk uyandığı yerden hareket edemiyordu. Soğuk betonda bütün gün yatıp hayal kuruyordu. Arada ona bakmaya gelen asker bulunduğu sert betonda hareket ettiriyordu. Yemeği de başlarda hiç vermediler. İki günde bir su içiriyorlardı. O da ölmemesi içindi.
Zamanla Bart aklını toplamaya başardı. Ama aynı zamanda hem kırıklarla hem de açlıkla mücadele etmek canına okuyordu. Bagetlerini oluşturmayı denediği anda yüksek sesli sirenler çalıyordu. Sirenler o kadar yüksek sesliydi ki bagetleri oluşturmayı başarsa bile anında yok oluyorlardı. Bu yüzden kulakları da artık eskisi gibi duymuyordu. Aynı rutinle bir ay geçirmeyi başardı. Son haftalara doğru kendini daha iyi hissediyordu. Hatta kaçma planları bile düşünmeye başlamıştı ama tam bir ay dolduğunda her zaman gelen askerden farklı biri geldi hücresine. Asker üniformasıyla Bart'ın daha önce gördüğü birine benziyordu. Adam yerde yatan Bart'ı sertçe tutup havaya kaldırdı. Bart adamın yüzüne odaklanmaya çalışsa da karanlık yüzünden belli olmuyordu. Adam kollarına kelepçe taktı. Kelepçeleri taktıktan sonra pislik içindeki haline bakıp:
"Bunlar iyi günlerin Bart. Uzun bir yolculuğun olacak." dediği anda Bart ses tonundan kim olduğunu anlamıştı. Zaten hafızasına kazınan tek ses tonu buydu. Julian kelepçesinden çekip kapıya itti. Bart dışarı çıkınca gözlerini bir süre açamadı. Uzun süredir yürümediği için ayakları da ağrıyordu. Daha hücreden çıkar çıkmaz ayağı burkulup yere yapıştı. Artık çok daha zayıf olduğu için bu haline de alışamamıştı. Julian kıyafetini sertçe çekerek yukarı kaldırdı. Hücresindeki parmaklıklardan gözüken kısmından farklı bir yer gördüğü için epey şaşırdı. Julian önde Bart'ı çekiştirerek giderken diğer hücrelerden mahkumlar gözlerini Bart'a dikmiş alay ediyorlardı. Bart ilerledikçe kahkahaları da artıyordu. Sonunda aralarından biri:
"Hey bakın kim buradaymış. Bu bizim sahte tanrı değil mi?" dediği anda bütün hücrelerdeki mahkumlar katıla katıla gülmeye başladı. Kapıya gelene kadar da susmadılar.
Kapıya geldiklerinde Julian kemerinden anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Bart'ı içeri itip peşinden geldi. Bu defa geldikleri yer yine bir koridordu. Bu koridorun farkı hücreler yerine üstünde yazılar olan odaların olmasıydı. Bart daha adını okuyamadan bir odaya atıldı. Odaya girdiğinde üstte bir lambanın altında bir masa ve karşılıklı iki sandalye olduğunu gördü. Julian Bart'ı sandalyeye oturtup ellerini masaya kilitledikten sonra odadan çıktı. Bart odaya girdiğinde fark etmediği bir şey gördü. Tam karşısında siyah bir cam vardı. Camın ardında Julian'ı kontrol edenlerin olduğuna emindi. Aradan beş dakika geçtiğinde Bart sandalyede oturmaktan yorulmaya başlamıştı. Sonunda kapı yavaşça açıldı. İçeri küt kesim sarı saçları ve daha önceden görmediği yeni kıyafetleriyle Marry girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ray Part 2
RandomEvrende üç ırk yaşamını sürmektedir. Bunlar Nux, Jark ve Hork olarak üçe ayrılmakta. Hork olarak doğup sonradan Nux olan ilk örnek Bart, Nux ırkının ayrıcalıklarını kaldıramaz. Öğrendiği gerçeklerle birlikte güç Bart'ı delirtir. Artık dünya onun...