Marry kağıdı ve telefonu apar topar cebine tıkıştırıp ara sokaktan yavaşça çıktı. Caddenin hala boş olduğunu görünce içi rahatladı. Arabasının olduğu yere yaklaştı. Cebinden anahtarını çıkarıp uzun süredir gelemediği binasına göz gezdirdi. Bıraktığı gibiydi ama satılık ilanlarını görmemezlikten gelemedi. Giriş kapısını açıp karanlık koridorda bir süre merdiven çıktı. Sonunda kendi dairesine gelince kapıyı açıp içeri girdi. Daireye girince ilk olarak evin buz gibi olmasına şaşırdı. Anlaşılan Albert ısıtmayı açmamıştı. Kapının sağındaki anahtarlara basıp daireyi ışıklandırdı. Ev boydan boya camlarıyla bütün caddeyi içine alıyordu. Duvarların mat kırmızı rengiyle camın önündeki beyaz koltuk takımı, koltuğun önündeyse dev ekran televizyonu vardı. Televizyonun arkasındaysa mutfakları, kanepenin hemen sağındaysa uzun bir yemek masası vardı. Üzerinde her türden eşya bulunuyordu. Genelde bilgisayar ve benzeri eşyalar olduğu için Marry de anahtarıyla telefonunu masaya bıraktı. Mutfak ile oturma yeri arasından açılan bir koridor tuvalet ve başka odalara gidiyordu.
Marry ayakları kutup ayısı postu gibi yumuşak halı tüyleri üzerinde gezinirken kendini uzun süredir hissetmediği kadar rahat hissetti. Koltuğa kendini bırakıp bir süre gözlerini dinlendirdi. Fazla geçmedense kapı çaldı. Tam uykuya dalmak üzere olduğundan ayağa kalktığı için pek memnun değildi.
Kapıyı açınca önlüğünü bile çıkarmadan gelmiş olan Albert'i gördü. Onu görür görmez üzerine koşup bütün gücüyle sarıldı. Kapıda uzun bir kucaklaşmanın sonunda kafasını çekip öpücük verdi. Ardından Albert:
" Bart ile konuşman nasıldı?" dedi. Marry hiçbir şey demeden bir adım geriye atıp Albert'ın elini tuttu. İçeri hızla çekip kapıyı kapattı. Masayı işaret edip:
" Bana bir şey verdi." dedi ve masaya yaklaşıp bir sandalye çekti. Sandalyeye oturup elini cebine attı. Kağıdı çıkarıp masaya koydu. Albert kağıdı görünce hemen o da bir sandalye çekip oturdu. Kayan gözlüğünü eliyle düzeltip:
" Daha önce böyle bir dil hiç görmedim." dedi ve yanındaki laptopa uzandı. kapağını kaldırıp internette araştırmaya başladı. Marry ise telefonundan çeviri sitelerine göz gezdiriyordu.
~1 Saat Sonra~
Artık ikisi de pes etmişti. Olabilecek bütün kaynaklara bakmışlardı. Albert telefonunu çıkarıp:
" Ben resmini çekip laboratuvardakilere sorayım. Aralarında filoloji ile ilgilenen vardı. " dedi ve kamerasını açtı. Kağıdın üstüne getirip resmini çekti ve:
" Baksana bir gariplik var galiba." dedi. Marry yaklaşıp resme baktı:
" Nasıl ya? Yazı çıkmamış." dedi ve telefonu Albert'ın elinden alıp kağıdın resmini tekrar çekti. Fotoğrafa bakınca yine aynı şeyin olduğunu gördü. Telefonu geri Albert'a verdi. Masadan kağıdı alıp:
" Al. Böyle götürmek zorundasın." dedi ve kağıdı Albert'a verdi. Montunu üstüne giyip Marry'e bir öpücük verdi ve evden çıktı. Albert evden çıkınca Marry duş alıp üstünü değişti. Tam oturacaktı ki bir telefon geldi. Arayan Julian'dı. Yüksek ses tonuyla:
" Nerelerdesin hani buradan ayrılmayacaktın." dedi. Marry umursamaz bir tavırla:
" Bir şeyler yemeye geldim. Ayrıca onun bana zarar veremeyeceğine dair söz vermediniz mi?" dedi. Julian ses tonunu alçaltmadan:
" Yarın ilk iş buraya geleceksin. Her an her şeyi yapabilir. Ayrıca şu depolama zımbırtıları ne alemdeymiş? Albert telefonlarımı açmıyor." dedi. Marry sıkılmış ses tonuyla:
"Onun adı ultrakapasitör. Hem daha onunla görüşemedim bende. " dediği anda telefonun mikrofonunu eliyle kapattı ve karşıdan biri ona seslenmiş gibi: "Tamam. Hemen geliyorum ." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ray Part 2
RandomEvrende üç ırk yaşamını sürmektedir. Bunlar Nux, Jark ve Hork olarak üçe ayrılmakta. Hork olarak doğup sonradan Nux olan ilk örnek Bart, Nux ırkının ayrıcalıklarını kaldıramaz. Öğrendiği gerçeklerle birlikte güç Bart'ı delirtir. Artık dünya onun...