Gözlerini açıp etrafında birilerini görmeyi umdu ama kimse yoktu. Üzerindeki beyaz örtüyü ayaklarıyla itti. Üstünde gri bir gecelik gördü. Ayaklarını yere indirip kalkacağı sırada kolundaki serum kalkmasına engel oldu. İğneyi eliyle çekip kenara attı. Odaya göz gezdirmeye başladı. Yeşil duvarlar dökülüyordu. Sol üst köşede neredeyse yandaki oda görülebilecek şekilde çukur oluşmuştu. Duvardaki bir çiviye asılı duran serum torbasına baktı. Dışındaki koruyucu siyaha dönmeye başlamıştı.
Hızla ayağa kalktı. Kalkmasıyla geri düşmesi de bir oldu. Başı dönüğü için bir süre kendine gelmeyi bekledi. Ellerini alnına götürüp ovuşturmaya başladı. Bu defa yavaşça ayağa kalktı. Temkinli adımlara odada dolaşmaya başladı. Tek oda olmasına rağmen sağ tarafta bir klozet ve lavabosu bile vardı. Yatak, odanın ortasında; hemen karşısındaysa oda kadar eski, kahverengi tahta bir kapı vardı. Kapıya yönelmişti ki geceliğine esen rüzgar dikkatini çekti. Arkasını dönüp yatağın yanındaki cama baktı. Birkaç adım atıp cama yaklaştı. Emin olmak için yukarıda asılı duran cama bir elini koydu. Kafasını çıkarıp sokağa baktı. Yolları pislik götürüyordu. Binalar hemen hemen aynı boyda ve haldeydi. Savaş görmüş gibi yıkık döküklerdi. Kaldırımda tek tük insan olsa da hepsinin kıyafetleri bir evsizinkinden farksızdı. Yoldan geçen arabalar ise daha beterdi. Hepsi bulunduğu odayı andırıyordu. Yeşil, kırmızı ve beyaz renkte olsalar da yetmişlerden kalma ve yüzlerce kaza atlatıp boylarını epey yıpratmış gibi gözüküyorlardı. Geçtikleri yerde kara bir duman kalıyordu. Sokak aralarında kafayı bulanların haricinde çöp kutularından taşıp kaldırıma sıçramış çöpleri gördü. Daha fazla dayanamayıp kafasını geri çekti. Tutmakta zorlanmaya başladığı pencereyi gürültüyle kapattı. Fazla gürültü çıkmamasını beklediği için irkildi. Yürümeye başladığında hala yavaş olmaya özen gösteriyordu. Yavaşça yatağın etrafından dolaşıp lavabonun önüne geldi. Kafasından aşağıda kalan aynaya eğildi. Aynanın da yarısının olmamasına şaşırmamıştı. Yüzüne bakıp: "Bu halim de ne?" diye geçirdi içinden. Bu sırada ahşap kapı sertçe açıldı. Kapının tokmağı duvara vurup duvara yeni bir zarar verirken kahve rengi montunun içinde beyaz demeye bin şahit tişörtü ve kot pantolonuyla içeri daldı. Yüzünün yarısını kaplayan gülüşü, bir gözünü kısmen kapatan sarı uzun saçlarıyla lavaboya yaklaştı. Karşısında geçip:
" Merhaba genç dostum Peter. Bugün nasılsın bakalım?" dedi. Koca burnunu Peter'ın yüzüne sokmuş, vereceği cevabı bekliyordu. Adamın ter kokusuna tahammül edemeyip kendini geriye attı. Neler olduğundan habersiz bir şekilde:
" Pardon ama kimsiniz? Ben burada ne yapıyorum?" dedi. Adamın yüzündeki gülümseme yok oldu. Şaşkın bir ifadeyle:
" Peter, dostum beni hatırlayamadın mı yoksa? Ben Howard. Bana ihtiyacın olduğunu söylemiştin geçen gece. Bende hemen gelip seni kurtardım." dedi. Peter hala olayı anlayamamıştı. Yüzüne bakıp:
" Hayır hatırlamıyorum." dedi. Howard bu defa daha da yaklaşıp Peter'ı kollarından kavrayıp yüzüne baktı.
" Nasıl olabilir? Demek çok hasar aldın. Belki anlatırsam hatırlarsın. İki gece önce daha güneş ağarmadan telefonum çaldı. Arayan sendin. Benden adam toplayıp gelmemi, çatışmada olduğunu söyledin. Ben hemen olay yerine intikal ettim ancak seni yaralı ve baygın bulduk. " dedi. Keskin kokusu beynine işleyen Peter geri çekilmeye çalışırken kollarını bıraktı. Sağ eliyle bacağını işaret etti. Hızla yere eğilip geceliğini sıyırdı. Bileğinin üstünü epey bir sargı beziyle sarmışlardı. Paçasını geri kapatıp Howard'a döndü:
" Burası neresi?" dedi. Howard gururlu bir ifadeyle:
" Burası bağlı olduğum kuruma ait ilk yardım merkezi. Ayrıca karargahımız. Dışı biraz kötü olabilir ama sen bir de içeriyi gör. Hem şu hafıza problemine de bir bakalım. " dedi. Peter camdan dışarı tekrar göz gezdirdi.
" Hangi ülke ki?" dedi. Howard arkasını döndü. Kapıya yürümeye başladı. Bir kaç adım atıp kapının altın rengi tokmağını tuttu. Odaya kıyasla tokmağın bu derece iyi durumda olmasına şaşırdı. Kapıyı açıp dışarı bir adım attı. Kapıyı sırtına yaslayıp vücudunu hiç hareket ettirmeden sadece kafasını sağa çevirdi. Peter'ın yüzüne bile bakmıyordu. Sakince:
" Brezilyaya hoşgeldin." dedi ve dışarı son adımını da atıp kapıyı ardından kapattı. Peter lavaboya tekrar döndü. Musluğun sağındaki sıkışan vanayı açtı. Avcuna suyu doldurup yüzüne vurdu. Vanayı kapatıp etrafında havlu aradı. Boş odaya göz gezdirdikten sonra geceliğine sildi yüzünü. Kapıya gidip altın rengi tokmağı yavaşça kavrayıp açtı. Kapı açılınca önüne bir koridor çıktı. Karşısında farklı bir manzarayla pencereler bulunuyordu. Duvarlarında turuncu renk üzerinde kırmızı şeritlerle ve yine çukurlarla odasını aratmıyordu. Adımını atınca çıplak ayakları soğuk parkeden kırmızı renk halıflekse geçince rahatladı. Kafasını iki yana çevirip bakındı. Odasınında yanında daha onlarcası vardı.
Karşısındaki pencereye yaklaştı. Farklı manzara olarak ne olabileceğini düşünürken cadde veya bina değil bir çardağın olduğunu gördü. Koridor kare şeklindeydi. Ortasındaki boşluğa dışarıdan bir merdivenle iniliyordu. Tam ortadaki çardağın içinden büyük gövdeli bir ağaç geçmekteydi. Ağacın dalları pencereye kadar uzanıyordu. Çardak, ağacın etrafına ustaca yerleştirilmişti. Pencereden uzaklaşıp iki tarafına tekrar bakındı. Kapıların ardından gelen bir ses olup olmadığına bakmaya çalıştı ama görünürde bir şey yoktu. Tekrar pencereden bakıp çardağa en kısa yolu görmeye çalıştı. En kısa yol sağ taraftan inen merdivendi. Sağına dönüp ilerlemeye başladı. Kapılardan bir adım geride duruyor, birinin açıp yüzünü dağıtmasını istemiyordu. Bu sırada bacağındaki yarayı düşünmeye başladı. Dikiş atılmasına rağmen hiç acımaması aklında şüphe uyandırdı. Bu sırada merdivenlere bir metreden az kalmıştı. Odasından dört kapı daha ilerlemişti. Tam merdivene yönelmişti ki bir ses dikkatini çekti. Beşinci kapının ardından gelen sese başta takmadı. Ses şiddetini arttırdıkça kendine daha çok çekmeye başladı. Merakı her şeyden üstün geldi. Adımını attığı metal merdivenden ayağını geri çekti. Kapıya iyice yaklaştı. Etrafına göz atıp kimse olmadığından emin oldu. Menteşelerin arkasına, birisi çıkarsa hemen göremesin diye geçti. Ortamı tekrar kolaçan ettikten sonra sağ kulağını duvara dayadı. Artık sesler çok daha netti. Daha önce sesini duymadığı, duysa da hatırlamadığı; yüksek sesli bir adam:
" Nerede o?" dediğini çok net duymuştu. Sorduğunu düşündüğü kişinin sesi ağlamaklıydı. Titrek sesiyle:
" Yemin ederim bilmiyorum." dedi ve tahta bir eşyanın parçalandığını net bir şekilde duydu. Adam bu defa sesini daha da yükselterek:
" Bak sen beni anlamadın galiba. Eğer onu bulamazsak hepimiz biteriz diyordu." dediği anda Howard çardağın altından bağırarak:
" Peter nerede kaldın?" dedi. Peter irkilerek kafasını duvardan çekti. Hızla merdivene yürüdü. Soğuk metale temas eden çıplak ayağı artık hiç rahat değildi. Duvara dayalı metal merdiveni inip aşağı indi.
Ağacın dallarından yer pek belli olmuyordu. İndiğinde aklında hiç bu kadar güzel hayal etmediğini anladı. Sadece çardağın ve merdivenlerin indiği yerlerin altında beton vardı. Geri kalan yerler çimle ve rengarenk çiçeklerle kaplıydı. Çimler yukarıdan gelen gün ışığıyla parıldıyordu. Peter çimene adımını atıp çardağın altında bekleyen Howard'ın yanına geldi. Tekrar betona geçiş yaptığı için mutsuz hissediyordu. Peter gelince Howard ağaca biraz daha yaklaştı. Peter hala etrafına bakınırken azalan baş ağrısı yine baş göstermeye başlamıştı. Howard'a dönüp:
" Bağlı olduğum kurum dedin. Ben de bağlı mıyım?" dedi. Howard ona bakmıyordu bile. Hiçbir şey demeden ağacın tam ortasına sol elini koydu. Elinin çevresinde dikdörtgen bir alan tıpkı düğme gibi içine girip çıktı ve bir anda yer hareket etmeye başladı. Peter başta neler olduğunu anlayamadı ve dengesini kaybetti. Bir arkaya bir geriye sallanırken asansör gibi aşağı indiklerini fark etti. Howard kolundan tutup:
" Aslında bağlı olmak değil. Sen kendini buraya adadın Peter. BBS'i hatırlıyor musun?" dediğinde çardaktan ve bahçeden iz kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ray Part 2
RandomEvrende üç ırk yaşamını sürmektedir. Bunlar Nux, Jark ve Hork olarak üçe ayrılmakta. Hork olarak doğup sonradan Nux olan ilk örnek Bart, Nux ırkının ayrıcalıklarını kaldıramaz. Öğrendiği gerçeklerle birlikte güç Bart'ı delirtir. Artık dünya onun...