kutudaki yakut yüzük ve mektup

2.1K 233 156
                                    

"Bir alfa ile mühürlü olmak nasıl bir his ?"

Yoongi çok merak ettiği bu hissi Jimin'e sordu. O sarayın en güçlü alfalarından biriyle evliydi. Jimin gülümsedi, başını utangaçca öne eğdi.

"Onu çok seviyorum, harika bir his. Sana tarif edemem ancak o yanımda olduğu zamanki huzuru annemin kucağına bile alamadım. Umarım ki sen de bu hissi çok kısa sürede tadarsın. Jungkook, sert ve disiplinli bir komutan olsa da, benim yanımda küçük bir çocuğa döner. Prensesin çocukluğundan beri öğretmeni olduğumdan ben uzun yıllar önce saraya geldim. Belkide 17 yaşımda falanım. O orduya ilk alındığı yıl bahçede sürekli onu görürdüm. Hırslı bir alfaydı. Betaların içinde bir ışık gibi parlıyordu. Onlardan çok daha farklıydı. Sürekli gözlerimiz kesişirdi. Ama dikkatini bir saniye olsunda dağıtmazdı. Bir yıl sonra benle konuşmaya cesaret etti. Bizim bağımız çok eski ancak duygularımız hiçbir zaman eskimedi. Hep o çocuk halimizdeki gibi heyecanlı ve aynı sıcak aşk ile kavruluyoruz. Sen ve prensin hissedeceği duygular da çok güzel olacak. Bundan emin olabilirsin."

"O da bir köyden gelmişti. Tıpkı senin gibi. Herkes bir köylünün saraya girmesine karşı çıkmıştı, ancak onun gözündeki hırs ışıltısını eski Komutan görmüştü. Bu yüzden onu sınava kabul etmişti. Çok sıkı çalıştı, başkentten olan beta adaylaradan daha güçlü olmasına rağmen, onlardan daha çok çalıştı. Daha ağır çalıştı. Sakatlanana kadar çalıştı. Önünden geçtiğim veya ona yakın olduğum an hep onu izledim. Jungkook, olduğu yer için öylesine çalıştı ki."

"Onunla tanışmamız çok güzeldi. Avludaki çeşmenin kenarında Prenses Dawon'a anlatacağım konuya hazırlanıyordum. Sonra o geldi. Benimle tanışmayı çok istediğini, ve beni gördüğü andan içinde bir kıvılcım çıktığından bahsetti. Onu izlediğim her zaman fark etmiş. Daha da motive olmuş, bunun için bana sürekli teşekkür ederdi ilk zamanlar. Ders vakti gelene kadar sohbet etmiştik. Sonra belirli saatlere karar verdik. Asla aksatmadan orda buluşur ve konuşurduk. Bağlandığımızı çok iyi biliyorduk. Bir yıl sonra aynı birleşme kararı almıştık, Kral Jung'a kararımdan bahsettim ve ondan evlenmek için izin aldım, sonuçta kızının senelerce öğretmeniydim ve bir bağlılığım vardı. O da kabul etti ve benim için bir düğün organize ettirdi. Çok güzeldi, Prens Hoseok'u düğünde görmen
lazımdı. Yardımcısına bende bir omega istiyorum diye sızlanıyordu."

Yoongi Hoseok'u öyle hayal etmişti. Sevimliydi. Minik bir kıkırtı çıktı Yoongi'nin ağzından. Jimin'in resmen gözleri parlıyordu. Jungkook'a çok aşıktı. Ve onu fazlasıyla özlemişti.

"Senin kim olduğunu araştırmaya gitti, onu fazla özledim. Şu son günlerde pek görüşemedik." dedi ve kıkırdadı.

"Benim mi ? Kral öğrenmek istemiştir sanırım. Ama bana sorsalar, bende yanıtlardım."

"Sanırım bulmuş olmalılar ki Jungkook geri gelmiş. Hissedebiliyorum. O burada ve... kızgın."

Jimin kaşlarını çattı. Jungkook neden kızgın hissediyordu. Mühürlü eşler birbirlerinin hislerini hissedebilirdi. Birisi ağladığı zaman, diğeri de ağlardı.
Jungkook'un sesi sarayda gürledi. Askerlere sarayın önüne çıkmaları için bağırıyordu. Şanslıydı ki, prensin odasındaki büyük cam sarayın tam önündeydi. Hızlıca ayağa kalktı ve büyük cama koştu. Mavi perdelerin arasından bir kuğu gibi kaydı ve camı açtı. Jimin sadece Jungkook'un kızgınlığını merak ettiği için değil onun yüzünü de görebilmek için koşmuştu cama. Yoongi gülümsemişti. O da Hoseok'u hissettiğinde bu kadar heyecanlanıyordu. Şuan da onu görmeyi, huzur içinde konuşmayı çok isterdi. Ancak yüksek ihtimalle onu uzun bir süre göremeyecekti. Jimin perdelerin içinde kayıp iken Yoongi de oturduğu yerden kalktı. Büyük masaya baktı. Üzerinde Hoseok'un yağlı boyaları, fırçaları, kalemleri vardı. Masanın yanında, odanın girişinin yanındaki kahverengi kitaplığa ilerledi. Pek fazla kitap yoktu, muhtemelen her sarayda olan kütüphanede okurdu Hoseok kitapları. Bir rafta safir taşlarının üstünde narin narin durduğu altından bir kutu vardı. Bir kilidi falan yoktu, bu yüzden Yoongi özel bir şey olduğunu anlamamıştı. Hem Hoseok, eşyalarına bakmasına da bişey demezdi.

thanatophobia | sope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin