EĞER BEĞENDİYSENİZ BANA DESTEK OLMAK İÇİN HESABIMI TAKİP EDEBİLİRSİNİZ :)
Teneffüs zili çalınca "Hele şükür." diyerek kalktım masadan. Hoca dersin yarısında ders anlatmayı kesmiş, kendi askerlik anılarını anlatmaya başlamıştı. Adam da ne anı varsa, bitmek bilmemişti bir türlü!
Kafede çıkan olayın üzerinden tam 1 hafta geçmişti. İlk 3 gün boyunca bütün okulun gözlerini üzerimde hissetmenin rahatsızlığını yaşamıştım. İstediğim hiçbir yere gidemiyordum çünkü insanlar bana.... garip bakıyorlardı. Sanırım doğru kelime buydu. Garip.
Su almak için kantine inerken, artık insanların dikkatini eskisi kadar çekmediğimi fark ederek rahatladım. Eh, 1 haftadır okula gelmeyen Mert efendi sonunda okula geldiğinde, o da dikkatleri çekecekti ama olumsuz anlamda. İyi de olacaktı o oduna. Kantin çok kalabalıktı ve upuzun bir kuyruk vardı. Önümdeki erkek öğrenci, uzun saçlı biriydi ve saçlarını toplamıştı. Beni görünce sırasından ayrıldı ve kuyruğun en arkasına geçti. Ne olduğunu ilk başta anlamadım ama yanındaki arkadaşına sunduğunu duyduğum gerekçe, kahkahalar atarak sıradan ayrılmama neden oldu."Oğlum şimdi önünde duruyorum diye benimde saçlarıma yapışır maazallah. Ben bu saçları uzatmak için kaç ayımı verdim sen biliyor musun?" Millet bu sefer de bana, peşi sıra attığı kahkahalarını durduramayan bir deli gözüyle bakıyordu sanırım ama kimin umurunda? O an, su almak için geldiğim kantinden su almadan ayrıldığımı fark ettim. " Ah be Efsa, madem su almayacaktın o zaman ne diye korkuttun çocuğu?" dedim kendi kendime.
Hala çocuğun verdiği cevabı düşünüp düşünüp gülerken, bir kız yolumu kesti. Uzun, sarı saçlarının doğal renginde olmadığı belli oluyordu. Aslında güzel kızdı ama, "Bu yaşta da saç mı boyanır be kızım?" dedim içimden. Ben bunları düşünürken, önümde hiçbir şey demeden dikilmeye devam ediyordu. Ona soru soran bakışlarla baktığımda, nihayet konuştu.
"Mert'ten ne istiyorsun?" Konuya direkt dalmasına şaşırmıştım evet, ama konuya BU soruyla dalmasına ayrıca şaşırmıştım.
"Hmmm..... Bir düşüneyim. Sanırım bu seni hiç alakadar etmez."
Tam yoluma gidecektim ki, sağa kayarak tekrar önümü kesti. Sıkmaya başlamıştı artık.
" Ebelemece filan mı oynuyoruz? Ama eğer öyleyse sen onu git Mert'le oyna. Malum, çocuk gibi davranmasıyla meşhurdur o. Aynı senin şuan yaptığın gibi." dedim sertçe.
"Sen çok zeki olduğunu filan mı sanıyorsun?"
"Bilmem, genelde öyle diyorlar."
Verdiğim her cevapla kızı daha da sinirlendirdiğimin farkındaydım. Eh, bana bulaşmadan önce 2 kere düşünmesi gerektiğini bilseydi o da canım.
"Seni bir daha Mert'in çevresinde görmek istemiyorum." dedi tehditkar bir ifadeyle. Ama böyle davranması bana sadece komik geliyordu.
"Eh, açıkçası onu bende istemiyorum. Kendi korkaklığından dolayı günlerce okula gelmeyen, sonra da ona aptalca aşık olan kızları kullanarak başkalarını tehdit etmeye çalışan ama başaramayan erkeklerle işim olmaz. Ha bu arada söyleyeyim, Mert saçı doğal renginde olan kızlardan hoşlanır. Kendisi o kadar yapmacıkken böyle bir şeye takıntısı olması da ayrı bir ironi. Neyse, çekil yolumdan."
Yanından geçerken, arkamda neye uğradığını şaşırmış ve baştaki davranışlarından eser kalmayan bir kız bıraktığımın bilincindeydim. Açıkçası bunu takıyor muydum, hayır takmıyordum. Kimin ne yaptığı da umurumda değildi.
Sınıfa çıktığımda zilin çalmasına çok az kalmıştı. Dersimiz Candan Hoca'nındı ve bu da demek oluyordu ki, öğretmen masası her an Candan Hoca'nın evrakları, kağıtları ve dosyalarıyla dolu olabilirdi. Çünkü nasıl olduğunu asla anlamadığım bir halde, zil çalar çalmaz, sanki Candan Hoca kapının arkasına saklanmış da zilin çalmasını bekliyormuş gibi anında sınıf kapısında belirirdi. Nitekim, bu sefer de öyle oldu. Ben daha yerime yeni oturmuştum ki, Candan Hoca'nın sesini duydum sınıfta.
"Evet çocuklar, günaydın. Bugün dersimize başlamadan önce, 5 gün önce olduğunuz denemenin sonuçlarını açıklayacağım."
5 gün önce deneme olmuştuk ve her zaman olduğu gibi, sınıf öğretmenimiz olduğundan dolayı sonuçları Candan Hoca dağıtacaktı. Sözlerine devam ederken gözleri ilk kez beni değil de, başkasını buldu ve o an nedensizce, içimde, bugüne kadar varlığından bile haberdar olmadığım birşeylerin kırıldığını hissettim. Ayrıca o "başkasının" Doruk olması da daha garip hissetmeme neden oldu.
" Bu sene de, ilk olarak, her zaman olduğu gibi sınıf birincimizi açıklayacağım."
O an ona hevesle baktım. Sınıf birincisi bendim, biliyordum. Şimdi adımı söyleyecek ve beni yanına çağıracaktı.
" Bu seneki ilk denememizde, sınıf birincimiz, Doruk oldu. Doruk, aynı zamanda da okul birinciliğini elde etmeyi başardı. Tebrikler Doruk." dedi gülümseyerek. O an ağzımdan sadece tek bir kelime çıktı kısık sesle.
"Ne?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSA
Teen FictionAmaçlarımız aynı, sonuçlarımız farklıydı. Doruk Özdemir. Beni geçmeye ant içmiş rakibim. Bu yolda çok iyi bir şekilde ilerliyordu. Ama ben de yerimi ona vermemeye kararlıydım. Ta ki bir olay bizi hiç olmadığımız kadar yakınlaştırana dek... Hiç bek...