BEĞENDİYSENİZ OYLAMAYI, YORUM YAPMAYI VE HESABIMI TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN :)Evet, sabah evden çıkarken kapımın önünde bir not buldum. Daha doğrusu tam olarak bir not değildi, kapıya yapıştırılmış sarı renkli bir post-it kağıdıydı! Kağıdı hızla elime elime aldım. Üzerinde yazan "Doğru tahmin, aynı okuldayız ;)" notuyla sinirlerimin bozulduğunu hissettim. Akşam da mı bizi dinlemişti bu ruh hastası?
Tam kağıdı elimde buruşturup çöpe atmaya hazırlanıyordum ki, bu fikrimden vazgeçtim. Ben böyle davranmaya devam ettikçe korkuyor gözükücektim- ki öyleydi, ama önemli olan bunu o kişinin anlamamasıydı- ve ben korktukça o da zevk duyarak bu işine devam edecekti. Bende bundan sonra sanki bu iş beni sadece eğlendiriyormuş gibi davranacaktım ve korkmayacaktım, zaten çok birşey yapacağını da sanmıyordum, "havlayan köpek ısırmaz" hesabı. O yüzden ani bir kararla avucumda buruşturduğum kağıdı elimle düzelttim ve çantamdan kalemimi çıkarıp ne yazacağıma karar vermeye çalıştım. Aklıma birşey geldi, evet, fakat o kadar saçma birşey geldi ki ben bile inanamadım.
"Kııız, o Eylül'ün saçlarını gördün müü? Ona hiç kakül yakışır mı yaa? Onun alnı dar bir kere!" yazıp post- it'i tekrar kapıya yapıştırdım. Bazı harfleri bilerek uzatmıştım, anlarsınız ya... daha samimi ve rahat gözükmek için. Bahçeyi geçerken kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Ve bütün yol boyunca da bu böyle devam etti.
Okula vardığımda sınıf genel olarak boştu. Biraz erken gelmiştim sanırım. Masama oturup kitabımı çıkardım. Tam okumaya başlamıştım ki, yanımdaki sandalyeye fırlatılan bir çanta sesi ile kafamı kaldırdım. İlk başta sadece sarı saçlar gördüm. O saçların o kişiye ait olmamasını umarak gözlerimi birazcık daha aşağılara indirdim ve bana bakan bir çift mavi gözle karşılaştım. " Hayır" dedim kendi kendime. "Hayır, hayır, hayır!"
"Buraya oturmamda bir sakınca yok değil mi?" diyen Doruk, sorusunun aksine çok rahat ve umursamaz gözüküyordu. Sinirle cevap verdim.
" Bunu çantanı koymadan ÖNCE sorman gerekmez miydi?"
"Çantamı koymadan önce birşey soracaksam, bu 'çantamı koyabilir miyim' olurdu. 'Buraya oturabilir miyim' olmazdı. Çünkü mantıken oraya oturan şey benim çantam, ve ben bir çanta olmadığıma eminim."
"Evet" dedim dişlerimin arasından. " Sen bir çanta değilsin, sen bir ODUNSUN!"
"Birşey mi dedin?"
" Evet, fikrimi sormuştun, ve cevabım, hayır. Buraya oturamazsın."
" Niye ki, senenin başında gayet iyi sıra arkadaşı olmuştuk kanka. Hadi yaa lütfen" derken sırıtıyordu.
"Öff, iyi, otur o zaman. Kanka" derken güldüğümü görmesin diye başımı çevirmek zorunda kaldım. Bana ne oluyordu böyle?
........
Bu bölüm çok kısa oldu, farkındayım ama bu aralar çok da müsait değilim, lütfen kusura bakmayın ❤ Hikâyedeki önemli detayları unutmanızı istemediğimden kısa da olsa bir bölüm paylaşmak istedim 🤗 Ara bölüm niyetine sayın😄 Bundan sonraki bölümlerde bunu telafi edeceğime ve daha uzun bölümler atacağıma emin olabilirsiniz. Daha heyecanlı olacak sanki 😄 Ayrıca unutmayın, Efsa'yla Doruk'un hikâyesi daha yeni başlıyor 😉😉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSA
Teen FictionAmaçlarımız aynı, sonuçlarımız farklıydı. Doruk Özdemir. Beni geçmeye ant içmiş rakibim. Bu yolda çok iyi bir şekilde ilerliyordu. Ama ben de yerimi ona vermemeye kararlıydım. Ta ki bir olay bizi hiç olmadığımız kadar yakınlaştırana dek... Hiç bek...