Soğuk taşa oturmuş, kollarımı kendime doğru çekmiş olduğum bacaklarıma dolamıştım. Kafamı sağa doğru çevirdiğimde yanımda oturmuş olan Boğaç'ın yeşil gözleriyle karşılaştım. O da beni izliyordu. Belki de konuşmamı bekliyordu. Sert gözlerinin altında bana eskisi gibi bakan merhametli Boğaç'ı göremiyordum.
¨İlk evden kaçtığımda da onun yanına gitmiştim. Biraz olsun onun yanında rahatlamıştım. Daha sonra bazı sebeplerden görüşmemeye karar verdim. Sonra seninle olduk. Aramız çok iyiydi. Seni hala çok seviyorum ama arkadaşım olarak.¨
¨Nerede, nasıl tanıştınız?¨
Başımı iki yana doğru sallayarak ¨O kadarını anlatamam. Özür dilerim Boğaç yapamam.¨ dediğimde gözünün seğirdiğini gördüm. Her şeyin cevabını istiyordu. Bunun farkındaydım ama veremezdim. Ne kadar yaptıklarına sinirli de olsam Arslan'ı seviyordum. Devam et dercesine başını salladı.
¨Bazı olaylardan sonra barıştık ama sana bunu söyleyemedim. Yani ne diyecektim ki? Kalbini kıramazdım, buna cesaret edemedim. Böyle öğrenmeni hiç istemedim. Sen benim için çok değerlisin Boğaç.¨
¨Değerliyim ama buna rağmen arkamdan iş çevirdin.¨
Sözleri içimde bir acı bırakmıştı. Kalbim sıkışmıştı sanki. İş çevirmek ne kelime direk başkasının koynuna girmiştim. Gözlerine merhamet dilenircesine baktım. Beni hala seviyor muydu bunca şeye rağmen? Bunu öğrenmek istiyordum. Ya da sevsin diye yalvarmak.
Ayağa kalkıp ¨Betondan kalk üşüteceksin.¨ dedi ve eve doğru yürümeye başladı. Kalkıp arkasından yürüdüm. Babam öldükten sonra bana en yakın erkek sadece oydu. Şimdi bana sırt dönemezdi. Beni bir başıma bırakamazdı. Ya da bırakırdı. Niye bırakmasın ki? Ona ihanet ettim. Şu an bile yanımda durması mucize gibiydi.
Evin önündeydik ki kapı açılıp Oktay dışarı doğru savrulmuştu. Ben şaşkınlıkla bakarken Belen ¨Bu ayyaşı hemen götür buradan yoksa elimden bir kaza çıkacak!¨ diye sessiz ama içten içe bağırırcasına konuştu. Oktay'ın konuşacak mecali bile kalmamıştı. O da tek sığınağı Boğaç'a yaslanmıştı.
İçeri girmiş kapıdan onların gidişini izlerken Boğaç aniden kafasını çevirip bana baktı. O kadar değişik bir bakıştı ki bir anda içimi bir hüzün kapladı. Neden bu son konuşmamızmış gibi hissediyordum? Niye bir daha onu göremeyecek gibi hissediyordum? Peşinden koşup beni bırakma desem, yalvarsam da geçmeyecek gibiydi. Arkasını dönüp boş sokakta karanlığa karıştıktan sonra gözümden bir damla yaş aktı.
Ben Boğaç'ı kaybetmiştim...
--------------------------------
Sabah daha çok erkendi. Daha uyumak istiyordum ama uyuyamıyordum. Son yaşanılanlardan sonra iki gün geçmişti. O günden sonra Boğaç ile hiç konuşmamıştık.
Yataktan kalkıp mutfağa gittiğimde annem tek başına oturmuş kahvaltı ediyordu. Yüzünde uzun zamandır görmediğim bir ifade vardı. Mutluluk? Tezgaha yaklaşıp bardağa su doldurup içerken onun telefonuyla uğraşmasını izliyordum. Beni hala fark etmemişti sanırım. Son günlerde onu böyle umursamaz yapan şeyi baya merak etmedim değildi.
¨Günaydın?¨
En sonunda dayanamayıp ben konuşmuştum. Bir anlık korkuyla elinden telefonu düşürecekmiş gibi olup geri tuttuğunda gülmemi zar zor tuttum. Telefonu masaya ters bir şekilde bırakırken ¨Günaydın, sen ne ara geldin buraya?¨ derken heyecanı sesinden belli oluyordu.
¨Yeni geldim ama beni fark etmedin.¨
Yüzünün önüne gelen saçı kulağının arkasına sıkıştırırken ¨Ahh dalmışım canım.¨ diyerek yerinden kalktı. ¨Artık benim gitmem lazım. Kahvaltını et.¨ Acele bir şekilde yerinden kalkıp kapıya koşturdu. Ben ise sadece baka kalmıştım. Cidden bir haller vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak
Teen FictionNe bu kadar içimi soğutmuştu? Buzdan bakışları mı yoksa kokusu mu? Peki bunu nereye kadar devam ettire bilecektim? Ne zaman içimi kavuran bu yalanı söküp atacaktım? Onu istiyordum... Onun da beni istediğini biliyordum... O zaman ikimizde yanacaktık...