6.

6.2K 300 106
                                    

"Beriğiğiğiiiiiil"

Yüzümü buruşturup kulağımın dibinde bağıran ve yakın arkadaşım olan Eylül'e çevirdim gözlerimi.

Nasıl bir ses çıkmıştı ondan bilmiyorum ama gerizekalı olduğu açıktı.

"Ne oldu yine Allah'ın belası?"

Şirin olduğunu zannettiği bir gülümsemeyle oturduğu yerden ayağa kalktı.

"Ekşın yapalım biraz" dedi ve kötü karakter kahkahası attı birden.

Şerefsiz çok kötü gülüyordu.

"Mesela markete gidip kovulmak için bir şeyler yaparız" diyip koltuğa çıkıp zıplamaya başladı. "Yada ben erkek keserken sen eniştenin fotoğrafına bakıp efkarlanırsın"

Gözlerimi devirip ayağa kalktım. "Hadi dışarıya çıkalım da ne yapacağımıza o zaman karar veririz"

Gülümseyerek koltuktan atladı fakat hızını ayarlayamamış olacak ki yüz üstü yere düşmüştü.

Kahkahamı hiç durdurmaya çalışmayıp gülmeye başladığımda elim ile kendisini gösterdim. "Sülük gibi yapıştın lan yere" diyip tekrar gülerken kaşlarını çatıp ayağa kalktı.

"İnsan kankasına bunu yapar mı ya? Ne acımasız bir civcivsin sen" diyerek beni geride bırakıp salondan çıkacakken "Dur!" dedim yüksek bir sesle.

Gözlerini ağır bir biçimde bana çevirdiğinde yüz ifademi yalandan değiştirip üzüntülü bir hale soktum. "Gitme" diyerek olmayan gözyaşlarımı kolum ile sildim. "Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın, fazla derine inme çünkü orda sen varsın"

Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm.

Kollarını açtı ve burnunu çekti. "Seni asla bırakmayacağım aşkım"

Yavaş çekimde birbirimize koşarken tam sarılacaktık ki kapıda bize şaşkınlıkla bakan anne ve babamla durdum.

Eylül de benim baktığım yere gözlerini çevirdiğimde elimde olmadan kıkırdadım.

Annem kafasını iki yana salladı. "Bunlar iflah olmaz Muti benden söylemesi" dedi babama. "Dört yaşında kendi kafasını duvara vurduğunda anlamalıydım bu kızın olmadığını"

Bozulmuş bir ifadeyle anneme baktım. "Kırdın beni God damn it"

"Küfür mü ediyon kız sen?" diye annemin cırlamasını duyduğumda Eylül ile göz göze geldik.

Sanırım fazla türk dizisiyle evlilik programları izlemiştik.

"Yok annecim ne küfürü? Neyse biz Eylül ile dışarı çıkacağız" dediğimde Eylül'ün koluna girdim.

Babam kafasını olumlu anlamda sallayıp mutfağa geçerken annem gözlerini kısmış ikimize bakıyordu.

"Sizin sevgiliniz var mı bakayım?"

Sorusuyla Eylül ile kısa bir bakışma yaşarken ikimizin ağzından aynı anda cümleler dökülmüştü. "Ne münasebet?"

"Bizi hakedecek biri yok şuan" dedim.

Yalandan kim ölmüş be.

"Biz çıkalım artık" diyen Eylül ile annemi zar zor geçiştirip dışarıya çıktık.

"Bir kafeye gidip limonata içelim" dedim.

Hava fazla sıcaktı.

Eylül de onayladığında her zamanki gittiğimiz Muhittin'in yeri adlı kafeye girdik.

Adının bu kadar mükemmel olması insanın içini bir hoş yapıyordu.

Harika bir kafe ismiydi gerçekten.

Sokak meyhanecisi gibi.

Karşılıklı bir şekilde Eylül ile sandalyelere yerleştik. Siparişlerimi verdikten hemen birkaç saniye sonra Eylül kolumu dürttü.

"Enişte arkanda saat on yönünde ama o yellozla"

Oflayıp ikisine bakarken sevdiğim beyi görürken mutlulukla doldu içim birden. Tamam şuan sevgilisine gülümseyerek bakıyor olabilirdi ama geçiciydi bu.

O müptelası olduğum maviler benim olacaktı.

Poyroz benimdi.

"Bak bak ne yapacağım şimdi" diyen Eylül'e dönmeye vakit kalamadan o ayağa kalkmış ve Poyraz'ların masaya ilerlemişti.

O an bir rezillik çıkacağını anlamıştım.

Ama benim için yapıyordu.

Ayağa kalkıp onlara yakın bir mesafede durdum.

İkisinin de gözleri Eylül'e dönerken gözlerimi manitamdan ayıramıyordum. Allah vardı taş gibi herifin tekiydi.

"Bir istediğiniz var mı?" diyen Eylül'e gözlerimi çevirirken kaşlarımı çattım.

Ne planlıyordu anlamamış olabilirdim ama kızı rezil edeceğinden adım gibi emindim.

Ayla denen yelloz, kibirli bir gülüşle Eylül'e baktı. "Garson musunuz?"

"Yok ben ebenin nikahına aldığı bacının oğlunun halasının kızının torunuyum"

Ayla kaşlarını çatıp Eylül'e bakarken ben kendimi kahkaha atmamaya zorluyordum. Saf manitamda hiçbir şey anlamamış, Eylül'e bakıyordu.

"Efendim?"

"Tabiki garsonum, burada çalışıyorum hem"

Poyraz oradan atladı. "Zaten garson  olmak için burada çalışman gerekiyor"

Bak!

Ne kadar da zeki bir çocuk.

"Haklısın eniş-"

"Hapşuuuğğuuuuğğğğ"

Sahte bir şekilde hapşırmam ile kafedeki herkesin gözü bana dönmüşken masum bir şekilde gülümsedim.

Eğer hapşırmasaydın Eylül her şeyi batıracaktı ve Poyraz'a enişte diyecekti.

Aslında her şeyin içinden çıkan bir kızdı ama işi sağlama almak lazımdı sonuçta.

Gözlerimi Poyraz'ın olduğu kısımdan çekerken yavaş yavaş üzerimde ki gözlerde benden ayrılıyordu.

"Her neyse ne istiyordunuz?" dedi Eylül.

"Bir şey istemiyoruz canım, gitsen yeterli" diyen Ayla ile gözlerimi ona çevirdim.

Kibirli piç.

Yerden bitmiş çürümüş muz.

Şımarık.

Poyraz bunda ne bulmuştu anlamıyordum. Tamam güzeldi ama ülkede tek güzel o değildi sonuçta.

"Ahahaha öyle mi?" dedi Eylül ve başını hafifçe yana eğdi.

Bu hareketi biliyordum.

'Şimdi siktim belanı' demek istiyordu bu hareketinde.

Tam gidecekken masada ki kahveye bilerek çarpıp Ayla'nın üzerine dökerken arkamı dönüp sırıtmaya başladım.

"Ahh, yandım" diye bağıran Ayla'nın üzerine Eylül hızla yanıma geldiğinde koşarak kafeden çıktık.

Kesinlikle çok güzel bir gündü.

Hem manitamı görmüş hemde o gerizekalıyı rezil etmiştik.

Eylül'e dönüp yumruğumu havaya kaldırırken o da aynı benim gibi yaptı. Yumruklarımızı tokuştururken hala kahkahalarla gülüyorduk.

Hırçın Civciv | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin