21.

4.2K 195 57
                                    

Şansıma sıçayım.

Oflayarak içeriye girerken aslında Poyraz'ın gelip gelmediğini bilmiyordum. Biz bir kenara toplanırken telefonumu çıkarıp Poyraz'a mesaj attım.

Beril: Geldin mi?

Umutsuzca attığım mesajın iki tik olmasını beklerken gelen gürültülü seslerle başımı yerden tavana monte edilmiş pencereden dışarı baktım. Poyraz'ın okulu diğer piste giderken gördüğüm yüz ile şaşkınlığım artarken göz göze geldik.

Polat Alemdar'ın kapının merceğine silah dayarken, yapılan caps gülümsemesi gibi gülümsedim.

Gelmişti.

Fakat bu mutluluğum fazla sürmeden bir hoca adımı seslenerek dikkatini üzerime çekmişti. Üzüntüyle bakışlarımı Poyraz'dan çekerken hocaya baktım.

Eliyle buz pateni alınan yeri gösterdiğinde Eylül'e baktım. Aklıma gelen şeyle sinsi bir şekilde gülümseyerek hocaya baktım.

"Hocam ben iki dakika babamın yanına gidebilir miyim? Çok önemli bir şey söyleyeceğim."

Babamı tanıyordu. Aslında bütün okul babamı ve beni tanıyordu çünkü Poyraz'ın okulu ile anlaşıyordu bizim okul. Haliyle, babamın müdür olduğu o okulda beni tanımamaları saçma olacaktı. Bilmiyorum, aslında belki de beni tanımaları saçmaydı.

Her neyse.

"Ne söyle..."

Hoca sözünü devam ettiremeden hemen lafa atladım. "Hayat memat meselesi hocam, çok özel" dediğimde dışarı göstermesiyle gülümsedim.

Çıkışa doğru ilerlerken Eylül de yanımda yürüyordu. Tam çıkacaktık ki arkadan hocanın sesi duyuldu.

"Eylül, sen nereye?"

Eylül ile duymamış gibi yapıp kapıdan çıkarken hocanın tekrar bağırmasını duymuş fakat pek de tınlamamıştık.

Çünkü we are mad görl.

Eylül ile kol kola girip diğer bir piste giden öğrencilerin arasına sıvıştık. Babam da gelmişti ve belki de bu benim için bir şanstı. Onu burada durmamız için ikna edebilirdim.

Herkes durmuş sırayla patenleri alırken sıra Eylül ile ikimize geldi. Çalışan adam ağzını açmış ayakkabı numaralarımızı soracaktı ki babamın gözü ikimize döndü.

Tek kaşını kaldırdı. "Sizin ne işiniz var burada? Kendi okulunuzun yerine gidin"

Tatlı bir gülümsemeyle babamın yanına yaklaşıp koluna sarıldım ve yanağına öpücük kondurdum.

"Benim biricik, hayatımda ki tek babam" dediğimde bana 'seni yapmaz olaydım' diye bir bakış attı.

"Senin zaten tek baban benim"

"İyiki de benim babam olmuşsun baba, çok şanslısın" diye tatlı tatlı gülümsedim.

Kolunu benden kurtarıp geri çekildi. "Gidin şuradan, hadi"

"Baba ya, biz okuldakilerle pek anlaşamıyoruz. Burada kaysak"

Babam birkaç saniye beklerken Eylül beklenmedik bir şekilde atladı. "Kime?"

Öksürürken ayağına tekme savurdum. Bu kız iyice yoldan çıktı.

Babama döndüğümde kafasını iki yana salladı. "Okulunuzun yanına gidin" diyip gidecekti ki elimde ki son kozu kullandım.

Burnumu çektim ve sahte bir şekilde hıçkırdım. Babam yavaş yavaş arkasını dönerken gözlerim yaptığım hareketlere karşı kupkuruydu.

Elimi her ne kadar gözüme sokmak istesemde babamın karşısında yapamayacağım için kendimi ağlatmak en iyisiydi. Babam o sırada kaşlarını çatmış bana yaklaşırken ben ise düşüncelerimle kendimi ağlatmaya çalışıyordum.

Mesela, Poyraz beni hiçbir zaman ya sevmezse. Ya da sevgili yaparsa. Kahretsin belki de birazdan bir kız ile çarpışıp ilk görüşte aşık olursa. Ya kızlardan bir bok olmaz diye düşünüp eşcinsel olmaya karar verirse.

Gözümden bir yaş akarken burnumdan akacak olan sıvıyı bir Serenay Sarıkaya vakası yaşamamak için hızla çektim.

"Sen beni sevmiyorsun" diye söylenirken babam şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Kızım ağlama, bunun için ağlanır mı? Sevmiyorsam da bir nedeni vardır?"

Cümlesi beynimde birkaç saniye gel git yaparken beynim eror geçiriyordu.

Aniden cırladım. "Ben evlatlık mıyım baba ya?"

Babam omzunu silkti. "Sanırım. Annen bimde görmüş çok beğenmiş seni. İndirime girdin diye aldık"

Ağzım bir karış açılırken kalp krizi geçiriyormuş gibi elimi kalbime koydum.

"Aman Musti bey amca, ağzımın tadı bozulmasın" dedi Eylül ve ardından duvara yaslanıp genç yaştaki çocuğu kesmeye başladı.

Ben tekrar babama dönerken "Bim hemde öyle mi? Fakirlik kalıbınıza işlemiş baba ya."

"Kızım bak seni üzmemek için bir şey demiyorum ama yine de söylemek istiyorum. Bim seni çöpten bulmuş, sonra yıkayıp öyle satışa sunmuşlar"

Elim ile ağzımı kapatırken ağlamıyordum ama yüzümü buruşturarak ağlıyormuş gibi yaptım. "Ama yine de miras bana kalacak değil mi?"

Babam durdu ve bana baktı. Birkaç saniye yüzümü incelerken derin nefes aldı. "Keşke o gün kafanı duvara vurduğunda hastaneye gitseydik, beyninde hasar olduğunu kontrol ederdik"

Gücenmiş gibi babama baktım. "Aşk olsun, bakamıyorsanız niye doğurdunuz"

Babam artık bıkmış gibi eliyle yüzünü sıvazladı. "Beril Allah aşkına, al şuradan patenlerinizi piste gidin" diyerek bizden uzaklaşırken gözden kaybolmadan önce "Kafanı piste vurup hasar gören beynini düzeltirsen çok makbule geçer"

Bir süre arkasından baktım. Sonra gülümsedim. İzin vermişti. Eylül'ün yanına giderken o hala çocuğu süzüyordu. Kolunu dürtüp gözlerinin bana dönmesini sağlarken "Hallettim" dedim.

Patenlerimizi alıp piste giderken böyle bile ayakta durmakta zorlanıyorduk. Eylül'ün düşerken "Tut beni yakışıklı kovboy" demesinin ardından çalışan çocuk gözden kaybolmuştu.

Ve biz zar zor piste gelmiştik. Piste girerken gördüğüm görüntü ile nefesim kesilirken bunun üstüne düşmüş ve çanağımı kırmıştım.

Çünkü gördüğüm şu görüntü Poyraz'ın üstüne düşmüş sarı saçlı bir yılandı.

Hırçın Civciv | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin