32.

3.7K 188 41
                                    

"Ya ben bunun anasını avradıyla birlikte Çin'e götürüp ahtapot yemekleriyle si..."

"Bu çocuğun fantezi dünyası da ne değişikmiş" diye Atlas'ın sözünü bölen Eylül'le gülmemek için yanak içlerimi ısırdım.

Aslında bu kadar sinirlenmesi gereksizdi.

Sadece yükseklik korkusu olmasına rağmen onu zorla kamikazeye bindirmiştik ve bayılma noktasına gelmişti. İnince de bir ton kusmuştu.

Atlas, Eylül'ün dediğiyle kaşlarını havaya kaldırdı. "Sen bir gelsene benimle" diyerek kolundan tutarak korku tünellerinin oraya götürürken sırıttım.

Kesin ilk görüşte birbirlerine aşık olmuşlardı ve öpüşeceklerdi.

Gözlerimi ondan çekip Poyraz'a çeviricekken ileriye doğru giden ve adını Kuzey diye öğrendiğim çocuğa kaşlarımı çattım.

"O nereye gidiyor?" diye Poyraz'a dönerek sorduğumda omuz silkti.

"Oyuncak silah görmüş, ondan almak istiyormuş"

Açıklamasına karşı kafamı olumlu anlamda sallarken yalnız kaldığımızı farkettiğimde sertçe yutkundum.

Aklıma öpücük olayı gelirken yanaklarıma hücum eden sıcaklıkla boğazımı temizledim.

Poyraz "Bizde bir alete binelim" dedikten sonra gözlerini dönme dolabına çevirdi ve tekrar bana baktı. "Ne dersin?" diyerek göz kırptığında ağzım açık onu izliyordum.

Bu çocuk bir gün beni heyecandan öldürecekti.

"Olabilir" dediğimde gülümsedi. Arkasını dönüp ilerleyeceğini zannederken eliyle elimi tutmasıyla şaşkınlıkla ona baktım.

Elimi mi tutmuştu o?

Hayal mi görüyordum?

Anında kendimi cimciklediğimde canımın acıdığını farkettim. Gerçekti.

Kendiyle beraber beni de dönme dolabın olduğu yere sürüklerken heyecandan kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım.

Şimdi şuraya düşüp bayılacaktım.

Nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyorum ama biz dönme dolaplardan birine binmiştik.

Poyraz ile karşı karşıyaydık.

"O günden sonra pek konuşamadık"

Ah, bunu tahmin ediyordum sanırım. Eninde sonunda bu konuyu birbirimize açmalıydık.

Bir cevap vermediğimde kaşlarını kaldırılarak bana baktı ve dirseklerini dizlerine dayayarak bana yaklaştı.

Sanırım nefesim kesiliyor.

"Son attığım mesajı hatırlıyor musun?"

Aklıma kazınmıştı, ne unutması.

"Neydi, pek hatırlamıyorum" diye yalan söylediğimde gülümsedi. Biz en yukarıya çıkarken gözlerimi manzaraya çevirdim.

Poyraz'ın bakışlarının bende olduğunu hissediyordum fakat bir tepki göstermiyordum.

"Bence hiç sözlü tartışma yaşamayalım" derken bakışlarımı tekrar mavilerine çevirdim.

Dediğini anlamamıştım.

"Ne?"

Gülümsedi ve bana biraz daha yaklaştı. Nefesi dudaklarıma çarparken gözlerimi kapatmamak için zor tutuyordum kendimi. Heyecanlandığımı görebiliyor muydu?

"Diyorum ki direk icraata geçelim"

"Hı?"

Gözleri dudaklarıma kaydı.

Benimde onun dolgun hafif pembe dudaklarına. Dönme dolap en tepeye çıktığı an dudaklarımda hissettiğim baskı ile nefesim kesildi.

Ve bu mecaz anlamda değildi.

Gerçekten nefesim kesilmişti.

Çünkü beni öpmüştü!

Hırçın Civciv | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin