"NE YAPIYORSUN ULAN OĞLUMA SİKİMİN PİRANHASI?!"
Müdürün kapı eşiğinde göründüğü an gürlemesiyle, bir an bıçağı alıp kendimi bıçaklamayı düşündüm ama muhtemelen beni diriltir ve sike sike tekrar öldürürdü. Ayrıca daha önce öğrendiğim kadarıyla kraliyet ailesinin bir hediyesi olan altın değerindeki kaşmir halıyı kan içinde bırakmak da istemiyordum. Evet, o anki ruh halimle ölürüm diye değil de etrafı batırırım diye korkuyordum.
Daha önce hiç bu kadar sinirli görmediğim müdür gözleriyle beni çarpanlarıma ayırırken kendimi açıklamaya çalıştım. "Kayınbaba sen beni yanlış anladın-" Ancak sözümü tamamlamama izin vermeden, MEB müsteşarı görmüş gibi üstüme atladı.
Düşerken alnımın kenarını dolaba çarpmıştım, başımın etrafında portakallı pekin ördekleri dönmeye başladı. Bu sırada duvar dibine yığılmış bir halde babası tarafından boğazlanmamı izleyen Charles, çaresizce ona engel olmaya çalışıyordu. "Baba ben iyiyim."
Can çekişirken bu söylediği ne kadar ciddiye alınabilirdi artık bilmiyorum.
"Bıçaklanmışsın ulan!"
"Bir kaza oldu sadece, değil mi Annie?" dedi gözleriyle bana sessiz bir mesaj iletmeye çalışarak.
"Evet." diye bastırırken gözlerimden ateşler çıkmak üzereydi çünkü onun yüzünden resmen katil damgası yiyordum. "Çok büyük bir kaza oldu, 17 yıl önce sen doğdun!"
Müdür beni kafakola almaya çalışınca sürünerek altından kaçtım. Bir yandan dayak yiyor, bir yandan da konuşmaya çalışıyordum. "Hocam benim kanım 0 rh+, genel verici. Charles'ı hastaneye götürelim, ben ona kan veririm-"
"Vermediğin bir o kalmıştı!" diye böğürdü.
"Bum!"
Zaten kafamı az önce dolaba çarptığım için beynimin içi muhallebiye dönmüştü, üstüne bir de müdür bana laf sokunca sinirlerim altüst oldu ve mosmor olmuş yüzümle kişneyerek gülmeye başladım.
Kafama eliyle bastıran müdürse eğlendiğimi görünce daha da delirdi.
"Ulan arsız piç, arsız orospu tohumu gülmesene! Gülme ulan!" deyip omuzlarımdan tutarak kafamı sarsmaya başladı. Sonra ben daha da güldüm, bana üstünde çalkalayarak için yazan bir ayranmışım gibi davranıyordu..."Müdür yavaş ciğerimi söktün..."
"BAK HALA DALGA GEÇİYOR!"
"Baba bırakır mısın sevgilimi?" diyen Charles'ın sesinden artık bezginlik okunuyordu.
"Evet baba, bırakır mısın sevgilisini?" dedim onu taklit ederek. "Hayır yaşlısınız da, tek kroşede gidersiniz diye sesimi çıkarmıyorum ama ellerinizi çekerseniz gerçekten çok sevineceğ... Dövmesene. Dövme işte... Ben de mi karşılık vereyim yani?"
"Hadi ver."
"Yo, yo, yo." dedim bir rapçi klibi edasıyla başımı iki yana sallayarak. "Asla böyle bir şey yapamam, olmaz. Siz büyüğümsünüz, ayrıca kutsalsınız."
"Ne saçmalıyorsun, ne kutsalı?" diye sorarken kaşlarının arasında bir düşünce girdabı oluşmuştu, sanırım onu gafil avlamıştım.
"Kutsal işte, hani Hindistan'da ineğe falan dokunmuyorlar ya..."
"Annie lütfen susun!" diye beni uyarmaya çalışan Charles'a gülerek göz kırpmış ve bir yumruk da çeneme yemiştim.
O beni sarstıkça vibratör gibi titrerken, müdürün özenle taranan bıyıklarının ardına saklanmış güzel ruhuna yakın bir açıdan baktım. Ve Charles'a çok benzeyen tatlış yüz hatlarını görmem üzerine birden aşka geldim, içimde nedensiz bir sevgi kabarmıştı... "Gel bir kere öpeceğim..." deyip onu kendime çektim ve Türk erkeği selamlaşması yaparak samimi bir şekilde alınlarınızı tokuşturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yan rol • bxb
HumorKitap zaman dilimi olarak Adaş'ın 8 yıl sonrasında geçmekle beraber sureti umumiyede iptidaî fiatile behemehal ve mülâhazalarladır ki rasyonelleştirme gayeli ve münferiden ticarî hedefli bilûmum ahlaki değerleri tasrih etmemektedir kısaca içeride si...