Tuana ile dışarı çıkmış alışveriş yapıyorduk. Mağazaları dolaşırken aynı zamanda gözüm, bir erkek için alınabilecek güzel eşya arıyordu. Ona çaktırmadan sağa sola bakınıyordum. Arın için bir şeyler baktığımı bilse kim bilir neler yapardı... Sonunda girdiğimiz bir kuyumcudaki birbirinden güzel aksesuarlar dikkatimizi çekmişti. Tuana başka tarafa doğru ilerlerken ben gözüme kestirdiğim kolyeleri incelemeye koyuldum. Kalın zincirli, gümüş bir kolye hepsinin içinde bana el sallamıştı. Ucunda kapaklı bir madalyon vardı ve üzerine çok asil bir kurt fügürü işlenmişti. Kurtu görmek beni germişti ama buna rağmen o hayvana karşı sempati duyuyordum. Her ne kadar beni yemek istemiş olsa da Arın'la ilk kez onun sayesinde tanıştığım gerçeği daha ağır basıyordu...
Madalyonun içini açıp baktım. Bu madalyona benzer fakat daha kadınsı olanından annemin boynunda da vardı. Demek kapaklıydı...
Bugüne kadar kapaklı olduğunu hiç anlayamamıştım daha doğrusu pek inceleme fırsatı bulamamıştım. Zaten annem madalyonunu çoğunlukla elbiselerinin içinde saklardı. Sanırım büyükannemden kalmıştı ona ve zarar görmesinden korkuyordu...Etrafı biraz daha inceledikten sonra bunu almaya karar verdim. Tuana henüz diğer taraftan gelmemişti. Bunu fırsat bilerek, gelişi güzel bir künye de alarak direkt kasaya gittim. Tuana ne aldığımı sorduğunda bir şeyler göstermem gerekiyordu. Ödemeyi yaptıktan sonra güzel bir kutuya koyup çantama attım kolyeyi. Künyeyi ise daha ön ceplere ekledim. Tuana elinde zümrüt yeşili, taşlı bir yüzükle bana gelirken yüzüğü parmağına koyup heyecanla sordu. “Nasıl duruyor?” Bembeyaz parmaklarında gayet şık duruyordu. “Harika!” Beğenimi gülümseyerek dile getirdim. Kendinden memnun bir şekilde gülümsedi. “Ben seçeceğim de çirkin olacak, görülmüş şey mi?”
Gözlerimi devirerek karşılık verdim. Ben de egosu uzayı aşmış Tuana, nerede diyordum. Kendisi hep bizimleymiş oysa...
“Tuana, Alya’yı benden sonra hiç gördün mü? Gittiğimden beri onunla görüşmedim,” dedim arabaya doğru yürürken.
“ O sinir şey mi?" Dudağını gıcık olmuş gibi kıvırıp yarım ağız söylemişti. "Seninle konuşmak için eve gelmişti ama evde olmadığını söyleyince gitti, yaklaşık yedi gün oluyor.” Sonra poşetleri arka koltuğa koyup omuz silkti. "İyi görünmüyordu Zuzu, sinirimi bozmasa onunla konuşurdum ama biliyorsun yan yana pek hoş durmuyoruz onunla." Tuana bile endişelenmişse durumu gerçekten kötü olmalıydı.“Anladım,” diyerek sıkıntılı bir şekilde nefesimi verdim. Onu çok özlemiş, durumunu iyice merak etmeye başlamıştım ve Alya'nın da beni merak ettiğinden emindim. Şahit olduğumuz o acı olaydan yüzünden en az benim kadar dağılmış olmalıydı. Yarın ilk işim evine gitmek olacaktı. Onu bir an önce görmem gerekiyordu...
Arabanın şoför koltuğuna geçip derin bir nefes aldım. Tuana yanımdaki yerini alınca arabayı çalıştırdım.
“Güzel bir gündü, değil mi?” Ona yan bir bakış atarak söylemiştim.
“Kesinlikle. Sen gittiğinden beri doğru dürüst bir yere çıkmamıştım Zoya, evde Saras’a işkence etmekten başka bir şey yapamaz hale gelmiştim.” Yüzündeki hain gülümsemeyi yakalamıştım hemen.
“Demek ona işkence ettiğini kabul ediyorsun, zorba?” Tek kaşımı kaldırdım. Umursamaz bir şekilde omuz silkti.
“Bence halinden memnun o. Ona sataşmadığım zamanlar mutsuz oluyor,” kıkırdayınca ona ters bir bakış attım. “İnanılmaz birisin cidden,” diyerek başımı sağa sola salladım.
“Öyleyim tabii ki,” diyerek kibirli bir şekilde saçını arkaya savurdu. “Tuana Karapençe olmak kolay mı sanıyorsun?”
“Kolay olması ne mümkün...” diyerek karşılık verdim ve gözlerimi devirip yola odaklanmaya koyuldum...Eve vardığımızda karanlık hafiften çökmüştü. Arabayı bahçeye park edip içeri girdik. Saras bizi görür görmez yanımıza koşarak,
“Efendim, poşetleri bana verin yukarıya ben taşırım.” dedi ağırbaşlı bir şekilde. Tuana elindekileri kibirli bir şekilde uzattı ona. Sonra,
“Aferin Saras, gittikçe akıllı bir adam oluyorsun,” dedi üstten bir bakış atarak. Cidden onunla uğraşırken eğleniyordu ve bunu bariz bir şekilde belli ediyordu. Saras'ta başını kaldırmadan hafifçe gülümseyince gözlerimi kırpıştırdım. İkisinin arasındaki bu garip ilişkiye bir anlam veremeden boş boş onları süzdüm. Saras gerçekten Tuana’nın dediği gibi işkenceden hoşlanıyor olabilirdi...“Efendim siz de verin,” memnun bir ifadeyle söyleyince kaşlarımı yukarı kaldırdım. Sonra elimdeki iki poşeti ona uzattım.
“Teşekkür ederim Saras,” diyerek gülümsediğim sırada çocuğun bakışları aniden yüzüme çıktı ve aynı hızla aşağı indi. Teşekkür etmem onu şaşırtmıştı fakat bu hali beni hiç şaşırtmamıştı çünkü Tuana’dan böyle bir cümle duymadığına adım gibi emindim.
“Onu bu şekilde alıştırma,” diyerek mırıldandı Tuana.“Ne şekilde?”
“Teşekkür falan etme Zoya bünyesine ağır geliyor,”dedi Saras’ın ardından imalı bir tebessümle bakarak. Baygın bakışlarla onu süzdüm.
“Seninle tartışmayı çok isterdim Tuana ama dua et, fazlasıyla yorgunum. Fakat unutacağımı sanma, bu konuyu başka bir zaman etraflıca konuşacağız,” uyarır gibi karşılık vererek yanından ayrıldım...Yatağımın üzerine oturmuş, lacivert, kadife kutunun içindeki kolyeyi çıkardım. Arın’ın beğeneceğinden emindim, onun tarzına yakışacaktı...
Koridorda ayak sesi duyunca hemen kolyeyi kutunun içine koyup yastığımın altına ittim. Birkaç saniye içinde kapım tıklatıldı. İçeri girilmesini söyleyince aralandı. Arın, bir eli kapıda başını içeri doğrulttu.
“Bir isteğiniz var mı efendim, eğer yoksa odama çekileceğim?”
“İçeri gel Arın,” dedim gülümseyerek. “Bakıyorum da efendim faslına geçmişiz.”
İçeri tebessüm ederek girdi. “Her an tetikte olmak lazım.”
Başımla onayladım onu ve yastığımın altındaki kutuyu alarak ona doğru yürüdüm. Kutuyu ona uzatırken,” Bu senin,” dedim. Boş gözlerle yüzümü inceleyince, “Alacak mısın?” diye sordum.
Kutuyu elimden alıp, bir şey anlamamış gibi yüzümü incelemeye devam ederken,
“Bana değil Arın, elindekine bak.” dedim.
Bu çocukta bir aptallık mı vardı, ne? Sonunda kutuya bakınca içim rahatlamıştı. Kutunun kapağını nazik bir şekilde açıp içindeki kolyeyi eline aldı.
“Bu?”
“Kolye,” dedim soru soran bakışlarına karşılık olarak.
“Yani demek istediğim bana neden veriyorsun?”
“Yaptığın onca güzel şey için küçük bir teşekkür etmek istedim,” dedim omuz silkerek. Memnun bir ifadeyle karşılık verdi.
“Ama bu çok pahalı duruyor,” dedi tekrar kolyeye bakarak.
“Bunu tartışacak değiliz herhalde?” Kaşlarımı yukarı kaldırıp baktım ona. Dudağını bastırarak gülümsedi.
“Çok güzel bir kolye. Çok teşekkür ederim,” gözlerini gözlerime çok farklı bir şekilde kenetledi. “Takmak ister misin?” Kalbim yine işini çok hızlı yapıyordu.
Boğazımı temizleyerek, “Tabii ki.” dedim. Muzip bir şekilde karşıladı ve kolyeyi elime verip eğildi. Arkasına geçip kolyeyi boynundan geçirdim. Kokusu çok güzeldi, tıpkı denizdeki yakamoz gibi etkileyiciydi. Erkeksi ve huzur verici...
Geri çekildiğimde o da ayağa kalktı. Elini madalyonun üzerine koyup yoğun bakışlarını yüzüme indirdi.
“Senin için yaptığım şeylerin karşılığını vermekten vazgeçmelisin,” dedi nazik bir şekilde.
“Bundan neden vazgeçmeliyim, yoksa beğenmedin mi?”
“Kesinlikle çok beğendim. Hatta hayatım boyunca aldığım ilk hediye ve üzerindeki bu kurt onu daha çok değerli kılıyor ama kendini bana sürekli borçlu hissetmen, canımı sıkıyor.”
“Borçlu hissettiğimden değil, boynun boş kalmıştı o yüzden aldım,” çarpık bir gülümsemeyle karşılık verdim. Dişleri görünecek şekilde gülümseyince ne söylediğimi anında unutuverdim. Normalde sert duran yüzü bu gibi durumlarda farklı bir hale geliyordu. Sürekli etkileyiciydi fakat gerçekten gülünce başka oluyordu. Şirin, masum ve öpmelik...“Bahanelerin tam anlamıyla...” gözlerini kısarak yüzüme baktı.”Berbat.”
Başımı bildiğimi gösterircesine salladım.
“Üzerine çalışacağım,” dedim sevimli bir tavır takınarak.
“Bence de çalışmalısın,” dedi imalı bir tebessümle. Hayatı boyunca aldığı ilk hediye olduğu için, içim burkulmuştu ama bir taraftan da ilk hediyesi benden olduğu için sevinmiyor değildim.Yüzünü saran memnuniyetin kaynağı olduğum için ayrıca çok mutlu olmuştum. Onu az da olsa mutlu etmek, bana iyi gelmişti. Bazen ondan kaçmak istememe rağmen yaklaşmak için bocalıyor gibiydim. Hareketlerimle düşüncelerim, konu Arın olunca fazlasıyla zıt düşüyordu. Fakat yine doğru şeyi doğru zamanda yaptığım için kendimi tebrik etmeyi atlamadım. Belki de her şeyi bu kadar çok dert edinmeyip akışına bırakmalıyım. Korkularımın beni yenmesindense ben onların üzerine yürüyerek cesurca savaşıp, yenmeliyim. Yıkılmaktansa engelleri yıkıp geçmek daha mantıklıydı. Böylesi çok daha sağlıklıydı. Hem benim adıma hem de etrafımda bulunan herkes adına...Zoya başka bir yola girmek istiyor?
Peki bunu başarabilecek mi dersiniz?
Daha fazlası için takipte kalın..😙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI "Sessiz Çığlık"
Mystery / ThrillerZoya Karapençe: "Bazı ruhlar efendiyken, bazılarının hiç önemi yoktu. Hiçbir hayatın denk olmadığı bir zamanın çocuğuyum ben, Ve bu uçurumu eşitlemek; tek gayem..." Bir çok şeyi sorgulamaya hazır olun! Keyifli okumalar...