8

1K 140 51
                                    

    
       Alya ile odamda oturmuş bir hafta önce itiraf ettiği olay hakkında konuşuyorduk. Çok gizli bir konu olduğu için kapı kilitli olmasına rağmen fısıldaşıyorduk. İkimizde yatağımın üzerinde bağdaş kurarak oturmuştuk.
“İnan çok denedim Zoya ama ondan uzak durmayı bırak, yüzünü iki dakika görmezsem dünya başıma yıkılıyor,” yüzündeki acı ifadeyle eş bir şekilde söylemişti derinlerde sakladıklarını.
“Ona aşık olduğunu nasıl anladın, yani basit bir hoşlantı olamaz mı bu?"
Aşkın ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu zaten yaşanılması yasak olan bir duygu olduğu için hakkında pek bir şey de okuyamamıştım. Tek bildiğim sonuçlarının dayanılmaz olduğuydu...
Yeşil gözlerinde sıcak bir parıltı geçti ve şirin yüzü düşündüğü şeyle tebessüm saçmaya başladı.
“İlk başta ben de basit bir hoşlantı, beğeni zannettiğim için bunu pek umursamadım ama bir zaman sonra; her an onu düşünmeye başladım ve bu geceleri uykumun kaçmasına neden olmaya başladı, sonra rüyalarımda görür oldum onu, hayaller kurmaya başladım ve bir baktım artık benden eser yoktu, bütünüyle o olmuştum...” Gözleri derinlere dalarken  gülümseyerek devam etti,
    “ Yüzünü görmeyi  bırak adını bile bir yerlerde duyduğumda içimde tarifi imkansız güzellikler açılıyor, Zoya.  Büyü gibi bir şey yani,”

Bir iki saniye sessiz kaldıktan sonra yüzünü bana çevirip elimi sıktı fakat bir anda omuzları düştü ve gözleri puslandı. Bu ani değişiklik beni biraz  korkutmuştu açıkçası.

“Bu sihir bozulacak diye çok korkuyorum Zoya, günlerdir uyku uyuyamıyorum bu yüzden.” Dedi titrek bir ses tonuyla.
“Korkmalısın canım ve çok dikkatli olmalısın. Bu aşkın, felaketin  olsun istemiyorsan  kendine çeki düzen verip profesyonel bir şekide hareket etmelisin,” diyerek güzel bir dille onu uyardım. Endişeli bakışlarıma aynı şekilde karşılık verip derin bir nefes aldı.
“Haklısın, bunu kendim için değilse de onun için yapmalıyım çünkü yaşamım ona bağlı. Ona bir şey olursa ben de yıkılırım,” diyerek beni nihayet destekledi...
   Hayret etmiştim  kurduğu son cümlesine. Nasıl olurda yaşaması bir erkeğin yaşamasına bağlı olurdu? Düşündükçe aşktan ve aşık olmaktan korkmaya başlamıştım. Çünkü akıl işi değildi bu aşk denilen şey. Ölümcül bir zehir gibiydi. İnsanın aklını uyuşturup dengesini bozuyordu. Hiç sağlıklı değildi... Aklıma bir anda Arın düşünce kalbim tekledi. Ya ben de ona aşık olursam? Zihnimin duvarlarında beliren bu korkunç düşünceyi anında bertaraf ederek derin bir nefes alıp verdim.   En iyisi erkeklerden uzak durmaktı. Alya bunu başaramamıştı ama benim başarmam gerekiyordu. Artık Arın ile arama ciddi bir mesafe koymam gerekiyordu hatta sadece Arın’dan  değil bütün alt tabakalılardan uzak durmalıydım...

        Alya evine gittikten sonra akşam yemeğine kadar odamdan çıkmamıştım. Elimde olsa akşam yemeğinde de odamda kalırdım ama evimizin en büyük kurallarından biriydi yemekte hep beraber oturmak.
      Önümdeki yemekten hiçbir tat alamadan bir iki lokma yedim. Masamızda sadece kaşık ve çatal sesi işitiliyordu, üçümüz de sus pus olmuştuk. Daha fazla yiyemeyeceğimi anlayınca elimdeki çatalı yavaşça tabağa bırakıp mendille ağzımı sildim. Annem önce tabağıma sonra bana baktı, “Neden yemeğini bitirmedin canım?” dedi yukarı kalkan kaşları eşliğinde.
“Aç değilim anneciğim. Önceden bir şeyler atıştırmıştım o  beni tok tuttu," diyerek onu geçiştirdim. Bakışları yüzümü sorgular gibi tarasa da konuyu uzatmadı.
   Yemekten sonra odama çekilip erkenden ışıkları kapatarak yatağa girdim. Uykum yoktu ama uyanık kalmayı da ben istemiyordum. Zihnimde bir sürü senaryo ve soruyla kendime eziyet etmekle mesai harcıyordum. Belli bir süre sonra zihnimin uyuştuğunu ve artık düşünemediğimi fark ettim. Yanaklarımın içine hava doldurup tek solukta geri verdim. Durumum hiç iyiye gitmiyordu. Bu konunun üzerinde haddinden fazla duruyordum ve sebebini ise bilmiyordum...
    Uzun geçen bir geceden sonra sonunda uyanmıştım. Üzerime bir sweatshirt geçirip altına da siyah dar bir pantolon giydim. Saçlarımı da hızlıca toplayıp tokayla yukarda tutturdum ve aşağı indim.  Masada Tuana vardı sadece. Bakışlarımı odanın içinde gezdirerek Tuana’ya doğru yürümeye başladım. “Günaydın, annem nerede?”
“Günaydın. Az önce bir haberci geldi ve beraber çalışma odasına gittiler. Sanırım acil bir şey oldu. Bilirsin haberciler buraya pek uğramazlar,” dedi bakışlarını üzerime sabitleyerek. Anladığımı göstererek başımı salladım.
“Umarım kötü bir şey yoktur,” diyerek yerime oturdum. Kısa bir süre sonra Tuana’nın bahsettiği haberci salonda belirdi. Üzerinde mavi ünüforması ve başında haberci şapkası vardı. Şapkasının büyüklüğünden yüzünü görememiştim ama bizi görünce başıyla selam verip hızlıca dışarı çıktı. İçime düşen kurt beni rahatsız ediyordu ve neler olduğunu çok fazla merak ediyordum. Biraz sonra annem de aşağıya indi. Yüzü sert ve ifadesizdi. Düşünceli bir şekilde gelip masaya oturdu. Tuana’yla kaşlarımızı çatıp ilgiyle ona bakarken, sonunda sessizliği ben bozdum. “Anne kötü bir şey mi var?”Dedim merakın zirvelerinde dolaşarak. Ruhsuz bir şekilde bana çevirdi bakışlarını, “Bir saat içinde hazırlanıp aşağı inin Royal meydanına gidiyoruz,” dedi mekanik bir sesle. Tuana ile kısaca bakıştık. “Neden gidiyoruz?” Tuana aklımdaki soruyu sormuştu ama annem istediğim cevabı vermedi.
“Gidince görürsünüz,” diyerek ayağa kalktı sonra tekrar bize baktı, “Koruyucularınıza da söyleyin onlarda adam akıllı hazırlansınlar,” diyerek yukarıya doğru çıkmaya başladı.

FISILTI "Sessiz Çığlık"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin