Bu yıl ki kurul partisinin konsepti 1800'lü yıllardı. Üzerimde v yaka geniş etekli, mavinin farklı renkleriyle donatılmış bir elbise vardı, ellerimde ise kollarıma kadar uzanmış tül eldivenler... Saçlarımı dalgalandırıp dağınık bir topuz yaptırdım. Kulaklarıma ise beyaz inci küpelerden taktım. Biraz rahatsız hissetsemde gayet güzel görünüyordum. Demek ki 1800'lü yıllarda kadınlar prenses gibi giyiniyorlardı...
Kapım çaldığı sırada içeriye girecek kişinin Tuana olabileceğini düşünerek döndüm, fakat o değildi. Arın girmişti. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Kravatı elbisemle aynı kumaştan yapılmıştı. Dalgalı saçlarını geriye doğru taramıştı ve kemiksi yüzü daha belirgin gözüküyordu. O da 1800'lü yılların ruhunu gayet güzel yansıtıyordu. Kaşları önce yukarı çıktı, hafif şaşırmış gibiydi. Sonra tepeden tırnağa hiç acele etmeden süzdü beni.
"Şey... Ç-Çok güzel olmuşsun," dedi yoğun bakışlarını gözlerime sabitleyerek. Kalbim kafesinden çıkıp hızla yerine çarptı. Bakışlarının yoğunluğuyla yere yapışıp kalabilirdim. Lanet bakışları çok farklıydı, çok. Heyecanımı belli etmemeye çalışarak hafifçe gülümsedim.
"Teşekkürler. Senin takım da gayet güzel duruyor," dedim üstünü işaret ederek.
"Teşekkür ederim," dedi sevimli bir şekilde ensesini kaşıyıp, muzipçe gülümseyerek. Bu çocuk aynı anda hem çekici hem de sevimli olmayı nasıl başarabiliyordu hiç anlamıyordum...Biraz sonra Tuana da içeri girdi. Siyah ve grinin harmanlandığı tül işlemeli, V yaka geniş etekli bir elbise giymişti. Saçları ise düzdü ve omzunda duruyordu. Arın'a yan bir bakış atıp bana döndü.
"Sayemde ikisi de bir şeye benzedi," dedi Arın ve Saras'ı ima ederek. "Beni biraz zorladılar ama değdi."Zevkine güvendiğim için kıyafet seçimlerini tamamiyle Tuana'ya bırakmıştım. Şu an eserleriyle mutlu olması bu yüzdendi. İşim başımdan aşkındı ve bu konuda güveneceğim tek insandı. Güvenimi de boşa çıkarmamıştı...
"Teşekkür ederim Anna, sen olmasaydın ne yapardım hiç bilmiyorum," dedim tebessüm ederek. Ona işim düştüğü vakitlerde şirinlik olsun diye Anna derdim ve kendisi de bu isimle çağrılmayı seviyordu.
"Ahh, ben olmasaydım sen berbat tarzınla rezil olurdun kardeşim. Bunda bilmeyecek bir şey yok ki," dedi egolu bir tavırla. Gözlerimi devirme isteğime engel olup başımı salladım. Arın arkasından başını eğip hafifçe gülümseyince daha çok gıcık olmuştum ama belli etmemeye çalıştım.
"Saras nerede?""Aşağıda tatlım. Ben de buraya annem bekliyor demeye geldim zaten," dedi ve son kez kendimize bakıp, beraber aşağıya inmeye başladık...
Meclis, beş katlı ve genişliği büyük bir alanı kaplayan devasa bir binaydı. Hayli güzel mimarisinden dolayı ihtişamlı bir şatoya benziyordu. Bugün, her yer sade ve şık bir şekilde süslenmişti. İçeride yüz kişiye yakın insan vardı ve dahası da gelecekti...
Kapının önündeki şık giyimli ve iri cüsseli iki koruma başıyla bizi selamlayıp hızlıca kapıyı açtılar. Annem önde biz arkada, korumalarda bizim arkamızdan içeri girdik.
İleride, meclisin en yaşlı üyelerinden biri olan Ronahi Hanım elinde bir içecekle etrafı süzüyordu. Annem onun yanına gideceğini söyleyip ayrılınca ben de Alya'ya göz gezdirmeye başladım. Arın da benimle aynı şeyi yapmış olacak ki, elinin arkasını yavaşça benim elime vurdu. Elektrik çarpmış gibi ona dönünce, gayet normal bir şekilde sol tarafımızı işaret etti. Dokunuşunun etkisi geçer geçmez işaret ettiği yere baktım. Alya ve Taha oradaydılar. Hızlıca Tuana'ya döndüm.
"Ben Alya'nın yanına gidiyorum, gelecek misin?" Normal olmaya çalışarak onu süzdüm. Yüzünü aniden memnuniyetsiz bir hava sardı.
"Sabah, akşam onunlasın Zoya, gerçekten pes!" Başını sağa sola salladı."Yani?"
"Yani ne halin varsa gör, kardeşim. Ben gelmiyorum," dedi ve yanımdan alımlı bir şekilde sıyrılıp geçti. İstediğim şeyi başardığım için mutlulukla soluma döndüm ve Alya'ya doğru yürümeye başladım.
Pembe bir elbise giymişti. Benimkiyle aynı modeldi. Saçlarını ise benimkine oranla daha kabarık bir topuz yapmıştı. Taha'nın üzerindeyse gri bir takım elbise vardı. Bizi ilk gören Taha olmuştu. Hafifçe gülümseyip Alya'ya geldiğimizi haber verdi. Alya arkasını dönene kadar yanına varmıştım.
"Selam," dedim heyecanlı bir ses tonuyla.
![](https://img.wattpad.com/cover/202451442-288-k142010.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI "Sessiz Çığlık"
Misteri / ThrillerZoya Karapençe: "Bazı ruhlar efendiyken, bazılarının hiç önemi yoktu. Hiçbir hayatın denk olmadığı bir zamanın çocuğuyum ben, Ve bu uçurumu eşitlemek; tek gayem..." Bir çok şeyi sorgulamaya hazır olun! Keyifli okumalar...