16

995 116 61
                                    

 

   
           Akşam yemeğinden sonra annemle oturmuş sohbet ediyorduk. Sohbetin ortalarına doğru annem, üç gün sonraki kurul partisini haber verdi. Bu günlerde olacağını tahmin ediyorduk çünkü her yıl, mayıs ayının sonlarında bütün yönetim kurulu ve yakınları toplanır, meclisin büyük bahçesinde güzel bir gün geçirirdi. Pek parti seven biri değildim ve kalabalık ortamlardan da nefret ederdim ama  kurul partileri diğerlerine oranla daha eğlenceli geçerdi...
  Tuana’nın paçaları, annem cümlesini bitirmeden tutuşmaya başlamıştı.
“Ne giyeceğim?” diyerek ortalıkta dolanıp duruyordu. Kızın dünyaya geliş amacı, giyinmek ve güzel görünmek üzerineydi sanırım. Korkusu da, mutluluğu da bu konulardan geçiyordu.  Bu halleri bazen sinirimi bozuyor fakat çoğu zaman eğlenmemi sağlıyordu. Gülümseyerek Tuana'yı izlerken Arın’ın yukarıya çıktığını fark ettim ve kalkmak için harekete geçtim. Sonuçta onunla çok önemli bir konu konuşacaktım ve bütün gün bu anı beklemiştim.
“Ben müsaadenizi isteyeyim artık. İyi geceler,” diyerek anneme dönünce, başıyla onayladı beni. Hızlıca ayağa kalkıp salondan çıkarken, “Tuana haydi sen de odana, yazık değil mi bana sabahtan beri söyleniyorsun kızım. Bendeki de kafa ama,” dedi annem bezmiş bir şekilde. Tuana homurdanarak bir şeyler söylemeye başladığında merdivenlerden yukarı çıkıyordum artık. 

   Odama girip Arın’a söyleyeceklerimi düşünmeye başladım. Bir yandan da onu bu konuya dahil etmenin doğru olup olmadığını sorguluyordum. Yarım saat sonra çalmıştı kapımı.
“Bana bir şey söyleyecektin sanırım,” aralıklı kapıdan başını uzatıp düz bir ifadeyle söylemişti. Başımla onaylayıp içeri girmesini söyledim. Kapıyı kapatıp yanıma geldi. Oturmasını işaret ederek üçlü koltuğun sağ köşesine oturdum. O da ortaya oturdu.

“Dinliyorum.”

“Şey, Arın benim bir konuda senin yardımına ihtiyacım var,” dedim tereddüt ederek. Çünkü hala emin olamıyordum bazı şeylerden. İlgiyle bana baktı ve
“Ne istersen yapmaya hazırım,” dedi erkeksi ses tonuyla.
  Asker gibi davranıyor olması normal miydi? Çünkü bana hiç normal gelmiyordu. Sanırım görevin ne olduğu önemli değildi onun için, yine de açıklamam gerekiyordu. Bilindiği üzere fazla hassas bir konuydu.
“Ben ve Alya bir konuda araştırma yapıyoruz ama iki kişi olduğumuz için ilerlememiz yavaş oluyor, süreci hızlandırmak için sana ve Taha’ya ihtiyacımız var,” dedim dudağımı bukerek. Başıyla onayladı beni. Bir süre  hayret eder gibi gözlerimi diktim ona. Bakışlarım onu rahatsız etmiş olacak ki başını aşağı indirdi.
“Ne konuda araştırma yapacağımızı sormayacak mısın?” Kaşlarımı yukarı kaldırarak onu inceledim, “Çünkü bilmediğin konuyu araştırmak mantıksız olur Arın.”
Bakışları tekrar yüzüme çıktı, “Ben söylersin diye sormadım,” diyerek karşılık verdi. Fazla üzerine gitmeden anlatmaya başladım.
“Bu konu çok hassas. Dördümüzden başka kimse bilmemeli,” dediğimde kaşlarını çattı. “Dinliyorum.”
“Biz ülkenin Gölgeler adında bir topluluk tarafından yönetildiğini öğrendik,” nabzını ölçmek için biraz bekledim. Kaşları daha çok çatıldı.
“Nasıl yani, anlayamadım?” Sonunda soru sormasına sevinmiştim.
“Konu karmaşık biraz. Sen sadece Royalla’nın hatta diğer ülkelerin bile görünen liderler tarafından yönetilmediğini bil yeter,”dedim. “Gölge isimli, gerçek kimlikleri bilinmeyen insanlar tarafından yönetiliyoruz. Kararları onlar veriyor, görünen liderler değil.”
Ağzı aralanmıştı ve kafası karışmış gibiydi. Söylediklerimi anlamaya çalışıyordu sanırım.  Normaldi şaşırması ben de en az onun kadar şaşırmıştım duyunca.
“Peki biz ne yapacağız?”  Bir iki dakika sonra doğru soruyu sorduğu için onu tebrik ettim içimden. Yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirerek süzdüm onu.
“Onları deşifre edeceğiz.”
“Bunu neden yapıyoruz peki? ” Tek kaşı yukarı çıkmış ve gözleri kısılmıştı. Boğazımı temizleyip derin bir nefes aldım.
“Çünkü başka bir masumun daha ölmesine katlanamayacak durumdayım. Günahkarların esiri olmak istemiyorum,” dedim yüzüne ciddi bir şekilde bakarak. Gözlerinin yoğunluğunda kaybolacağımı düşündüm bir an. Bakışları nefesimi tutmama sebep oluyordu. Yine geriliyordum ve nabzımın yükseldiğini hissedebiliyordum. Bakışlarını çekmeden başını hafifçe eğdi. Yüzünün aldığı hal yutkunmam için davetiye çıkarıyordu adeta. Elini yeni çıkmış sakallarında yavaşça gezdirdi.
“Elimizde tam olarak ne kadar bilgi var?” Deyince analizimi bırakıp yüzümü memnuniyetsiz bir şekilde buruşturdum. En can sıkıcı nokta tam da buydu.

FISILTI "Sessiz Çığlık"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin