20

261 25 73
                                    

bu hayat yaşamanın değerini bilenler için mi vardı yoksa yaşamaya çalışanlar için mi? ölümün pençesinde olanlar mıydı hayatı yaşayanlar yoksa gününü gün edenler mi? bu oldukça açık. hayatı yaşayanlar her gün gezenlerdi hayat ise yaşamaya çalışanlar için vardı.

bundan önce okuduğunuz bölümlerin komada olan chittaphon'un film şeridi gibi aklından geçmesiydi desem ne yaparsınız?

chittaphon o gün hissetmişti kötü bir şeyler olacağını. sevgilisini ve kızını doya doya öpüp kokularını ciğerlerine doldurdu. ağlamak istedi. saatlerce ağlamak. çünkü kalbi tertemizdi. bunu hissetmesinden bu anlaşılıyordu zaten.

her şeye rağmen gülümsedi o gece. sevdiği adama sevgiyle baktı son kez. hissediyordu. kendisine bir şey olacağını hissediyordu.

çok geçmeden ara yoldan duydukları korna sesi ile olan olmuştu. kamyon chittaphon'un oturduğu yerden hızla çarptı. arabaları çarpmanın etkisiyle sürüklenirken chittaphon tek bir şey düşünüyordu. sevdiği adam, o iyi miydi?

hareket etmekte zorlanırken acıyan boğazına rağmen yutkundu. "t-taeyong" diyebildi sadece. ona bakmak istese bile bakamıyordu.

elinde hissettiği el ile rahatlamıştı. gülümsemek istiyordu fakat nefes almakta çok zorlanıyordu. sanki üstüne ağır bir taş koyulmuş gibiydi. "sevgilim beni duyuyor musun?!" taeyong'un endişeli sesine karşılık hafifçe salladı kafasını.

"seni kurtaracağım sevgilim duydun mu?! uyanık kal. sakın kapatma gözlerini!" chittaphon kendisine endişe ile bakan kocasına baktı. yüzü kanlar içindeydi. "taeyong.." dedi kendisini zorlayarak "..yasımı tutma...ve kızımıza iyi bak"

taeyong'un gözyaşları yanaklarından süzülürken sevdiği adamın yanağını okşadı. "sen yaşayacaksın sevgilim. kapatma gözlerini yalvarırım chittaphon!"

taeyong ağlamaya devam ederken arabadan zorla da olsa çıktı ve etraftakilere ambulans çağırmaları için bağırdı. kendisini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. sevdiği adam ölümle yüz yüzeydi resmen. kalbi acıyordu. söküp atmak istedi bir an için.

chittaphon'un yanağından bir damla yaş süzüldü sessizce. taeyong'u bu kadar çaresiz ve ağlarken görmek şu anki durumundan daha beter ediyordu.

ambulans sesleri chittaphon'un beyninde yankılanırken yavaşça kapattı gözlerini. bedeni uyuşuyor, üşüyordu. sesler daha da çoğalıp boğuklaşmaya başladığında sadece tek bir sesi net duydu. küçük kızları hikaru'nun 'baba' diye haykırışıydı bu.

gözlerini yavaşça araladı ve kendisine ağlayarak bakan kocasına bakıp yutkundu. "olurda beni özlersen.." dedi kendisini zorlayarak "...gökyüzüne bak sevgilim." taeyong kafasını sallayıp sevgilisinin eline öpücüklerini kondurdu. "çünkü biz aynı yerde değil..aynı gökteyiz"

taeyong o günden sonra her gece gökyüzüne baktı. sevgisini ve şefkatini anlattı yıldızlara. her gece sevdiği adamın uyanması için küçük kızı ile dua etti. her gece onun için ağladı. her gece onun için şiirler yazdı...

chittaphon yavaşça gözlerini araladığında birkaç saniye tavana ve etrafına bakmakla yetinmişti. vücudu uyuşmuştu resmen. ayak parmaklarını yavaşça oynatıp kıpırdadığında kalkmak istedi fakat kendisine engel olan kablolar yüzünden başaramamıştı.

neler olduğunu anlamaya çalışırken aklına tek bir soru takıldı. "onlar iyi miydi?" kalbi hızla atmaya başladığında içeri giren hemşire ve doktorlara baktı. bedenini fazlasıyla yorgun hissediyordu.

hemşirelere kendisini kablolardan kurtardığı için minnet duyarken çoktan normal bir odaya almışlardı. chittaphon doktora baktı ve boğazını temizledi. "neredeler?"

"kendini yorma chittaphon. az önce komadan çıktın ve merak ettiğin tek şey kocan ve kızın. önce sana neler olduğundan bahsedeyim"

"onları istiyorum"

"biliyorum chittaphon fakat iki yıldır komada olduğunu bilmeye hakkın var" chittaphon duyduğu cümle ile şaşırdığında doktor gülümsedi ve genç olanın yanına gitti. "merak etme, birazdan haber vereceğiz"

doktor odadan çıktığında chittaphon gözlerini sıkıca kapattı. gözyaşları durmak bilmezken acıyan kaburgalarına aldırış etmeden devam etti ağlamaya. koskoca iki yıl geçmişti demek.

saatler geçmişti normal odaya alınmasının üstünden. kapının açılması ile o tarafa baktığında gördüğü beden ile daha çok aktı gözyaşları. taeyong sessizce sevdiği adamın yanına oturdu ve elini tuttu. sayısız öpücüklerini kocasının eline bırakırken hıçkırarak ağlamaya başladı.

chittaphon sevdiği adamın boynuna kollarını sardı ve kokusunu ciğerlerine doldurdu. bu özlem çok farklıydı. taeyong iki yıldır ona kavuşmanın hayalini kurarken şimdi ona sarılıyordu. "seni çok özledim sevgilim."

chittaphon'un gözyaşları sessizce yanaklarından süzülürken geri çekildi ve taeyong'un yüzünü avuçları arasına aldı. yavaşça yaklaştı yüzüne ve o küçücük beni öptü. "seni seviyorum"

"baba! seni çok özledim!" küçük kız ağlayarak içeri girdiğinde chittaphon büyümüş olan kızına baktı. yedi yaşındaydı şimdi. "bir daha gitme baba yalvarırım! ben her gece gizlice ağlamak istemiyorum artık!"

"gitmeyeceğim güzelim" chittaphon kızının saçlarını öptü ve geri çekildi. "büyümüşsün" diyebildi sadece. bakışları sevdiği adamı bulduğunda bir damla gözyaşı daha süzüldü yanaklarından.

işte hayat buydu. her şeye rağmen yaşamaktı. yaşamayı bilmekti. yaşamak için çabalamaktı. chittaphon yaşam savaşı verirken gerisinde bıraktığı kocası ve kızı zor geçen günlerine rağmen yaşadı.

her hikaye mutlu sonla biter herkes için. bu hikaye de mutlu bitti. aşkla baktılar birbirlerine tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. saf ve temizdi sevgileri aynı gerçek hayatta olduğu gibi. birbirlerine bakmaya, dokunmaya kıyamadılar, en ufak bir bakışmada bile yanıp kül oldular birbirleri için.

onların sevgisi kadar temiz ve saf bir sevgi daha yoktu bu dünyada.







-
bitti lan

singularity -taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin