Anonim: Günaydın! :)
Calum: neden bu kadar mutlusun
Calum: bu kadar mutlu olmayı kes
Anonim: Neden? :)
Calum: çünkü sinir bozucu
Calum: aynı bu ifade gibi :)
Anonim: :)
Calum: yanımda olsan yüzüne bir yumruk geçirirdim
Anonim: Öfke problemlerinin farkındayım :)
Calum: siktir ordan :)
Calum kendisine yabancı kıkırtılar dudakları arasından dökülürken koridorda ilerlemeye devam etti. Kilitlediği telefonunu hırkasının cebine koyduktan sonra dolabının yolunu tuttu. Aynı rutinde devam edeceği beklentisi ile dolabına vardığında şaşırmıştı. Dolabının üzerinde kırmızı sprey boya ile yazan koca ucube yazısı karşısında gözlerini kırpıştırdı. Doğru görüp görmediğinden emin olmaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra eli ile hala taze olan boyaya dokundu. Parmaklarının ucuna bulaşan kırmızı boya ona kanı anımsatıyordu. Hızla gözlerini yumdu. Bileklerinden akan kanların banyo mermerlerini boyadığı an gözlerinde belirirken dudakları arasından bir çığlık duyuldu. Koridordaki herkes ona döndüğünde bunu umursamamıştı, kaybediyordu. Kontrolünü kaybediyordu. Dolabına yasladığı sırtı soğuk metal üzerinde kayarak yere yığıldı. Genzi acıyasıcaya kadar çığlıklar atıyordu şimdi yattığı yerde. Bir kaç öğrenci onun etrafına toplandığında nefesleri hala düzensizdi. Hızla inip kalkan göğsüne biri baskı uyguladığında sıkıca kapadığı gözlerini araladı. Siyah uzun saçları beline doğru uzanan bir kız onu dürtüklüyordu.
" İyi misin? " cevap olarak başını olumsuz anlamda salladı. İyi değildi, olamıyordu. Etrafında bu kadar insan varken nefes almak hiç olmadığı kadar zordu.
" Çocuklar haydi sınıflara! " Bayan Brooke'un tiz sesi kalabalığı yararak ona doğru yaklaştığında ayak ucuna eğilmiş kız hızla kalkarak kalabalıkla beraber kayboldu.
" Calvin, iyi misin hayatım? " Orta yaşlardaki kadının ona uzattığı eli geri çevirerek kendi başına zorda olsa yerden kalktı. " İyiyim. " diye mırıldandı sessizce. Yalan söylemişti, iyi değildi. Tek hissettiği derin bir bıkkınlık duygusuydu. Her şeyden bıkmıştı. Ve herkesten. Onların boktan ön yargılarından. Boğazı acıyordu ve yanakları ne zaman akmaya başladığını anımsamadığı yaşlarla ıslanmıştı. Rehber öğretmeninin ona uzattığı mendili alarak yanaklarını sildi. Göz yaşlarının ıslattığı mendili sıkıca tutarak dolabının önüne geçti. Mendil, boya ile kan kırmızısına bürünürken bıktığını hissediyordu. Sıkıldığını.
Tüm dünyadan, yaşamaktan, insanlardan.
Ama sonra onu düşündü. Onun nasıl biri olabileceğini; saçlarını ve gözlerini. Daha önemlisi bakışlarını, dudaklarının şeklini, kalbinin derinliklerini. Düşündü, düşündü ve düşündü. Düşündükçe kalbinin hafiflediğini hissetti, vücudununda öyle. Elindeki mendili buruşturarak fransızca sınıfına doğru ilerlemeye başladı. Gerisinde ona seslenen öğretmenini umursamadı. Mendili yanından geçtiği bir çöp kutusuna attı ve cebinden telefonunu çıkarttı.
Calum: Saçların ne renk?
Anonim: Gök kuşağı renginde. :)
Anonim: Tıpkı bir tek boynuzlu at gibi.
Calum: bana kendinle ilgili biraz ipucu ver
Anonim: Sim sıçıyorum, kanatlarım ve bir boynuzum var.
Calum: siktiğimin tek boynuzlu atları
Anonim: :)
bu ilginiz için teşekkürler, harikasınız.
bu kitaba başlarken bu kadar ilgi göreceğini düşünmemiştim. gerçekten çok teşekkür ederim.
multideki şarkıyı dinleyebilirsiniz, gif ise yine Breakfast Club'dan. O filmi gerçekten izlemelisiniz! "
