18.bölüm

435 29 34
                                    


"Abla!" Koşarak nazlı ablanın yanına gittim. Yerde iki büklüm olmuş şekilde karnını tutması beni korkutmuştu.

"Tahir yengem bişey yap. K kanamam başladı. Abin babamla şirkete gitti gözünü seveyim bişey yap!" Nazlı ablanın elini tutup ona destek olurcasına sıktım. Şule de diğer elini tutuyordu. Zorlukla onu yerden kaldırdığımız gibi tahir kucağına aldı. Ani bir hızla mutfaktan çıktık hepimiz.

"Nazlı! Tahir ne oluyor?" Meliha hanımın merdivenlerden bağırışını umursamdan kapıdan çıktı tahir. Arabanın içine nazlı ablayı koyar koymaz bende binecektim ki buna kolu ile engel oldu.

"Sen gelmiyorsun. Birde seninle uğraşamam. Kaçarsın felan." Kirpiklerim titrerken ağlamamak için kendimi zor tuttum. Birde seninle uğraşamam diyordu. Arabadan nazlı ablanın bağırmasıyla kendime gelip ona döndüm.

"Nazlı abla olmasa seninle burada uğraşırdım kaleli! Ama dua et yavrusu için ağlayan bir anne var arabada." Geri çekilerek arabaya binmesini sağladım. Bana gözlerini devirip arabaya bindi. Meliha hanım koşarak arabanın ön koltuğa bindiği zaman araba evin bahçesinden çıktı.

Bahçede ki korumaların hepsi bana dikkatli bir şekilde bakıyordu. Sanki bişey olacakmış korkusuyla. Devlet sırrı saklarmış gibi saklıyordu beni ama yeri geldiği zaman böyle ucuz bir bez gibi kenara atıyordu.

Derin bir nefes alarak eve girdim. Nazlı ablanın bebeği için olan bağırışı gözümün önüne geldikçe kötü oluyordum. Daha bir kaç saat önce bebeğinin cinsiyetini merakla bekleyen bir anneydi o. Evlat acısı yaşamayı hak etmeyen bir anne.

Her zaman bulunduğum odaya gidip kapıyı kapattım. Camın kenarında bulunan koltuğa oturup ellerimi açtım. Beni duysa duysa bir tek rabbim duyardı.

"Allah'ım sen nazlı ablaya evlat acısı yaşatma yarabbim. Bebeğini annesiz,nazlı ablayı evlatsız bırakma yarabbim. Annemin çektiği acıyı çekmesin. Dilerim ki mutlu bir şekilde döner sağlıcakla kucağına alır bebeğini ya rabbim. Allah'ım sen büyüksün. Bir tek sen duyar,sen gerçekleştirirsin dileklerimi. Alma o mazlumun canını." Ellerimi yüzümü kaplayacak bir şekilde koyup serbest bıraktım.

Koltuktan kalkıp yatağa yattım. Yanındaki yastıktan gelen koku ile ister istemez gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bu kokunun tarifi yoktu. Lavanta desem değil. Vanilya desem değil. Gül desem hiç değil. Bu kokunun adı yok. Sadece özel bir şeyden yapılmış bir koku.

"Nefes!" Gelen sesle sıçrayarak yastığı kenara attım. Kapıya doğru dönüp nehire baktım. " korkma benim de... bizimkiler nerede? Dışarı çıkmıştım iki saatliğine evdekiler nereye uçtu?" Burnumu kaşıyarak ona baktım. Gözlerimi kaçırmamdan anlamış olacakki aynı tedirginlikle bana baktı. "Söylesene nefes ne oldu?"

"Nazlı abla... kanaması vardı. Tahirde hastaneye götürdü." Nehir gözlerini büyüterek bana baktı. Anında telefonunu çıkartarak tahiri aradığını sandığım telefonu kulağına koydu.

"Abi! Nasıl?" Biraz dinleyip kaşlarını çattı. Bişey olmuş korkusuyla yatakta dikleşip nehire baktım. "Bişey derlerse ara ama. Ya da geliyim mi ben?" Biraz tahiri dinleyip omzunu düşürdü. İzin vermemişti galiba. "Off abi tamam. Ama bişey olursa arıyorsun." Telefonu kapatarak bana baktı.

"Ne dedi?"dedim.

"Daha yeni girmiş içeri. Yanında annem varmış. Gelmemede izin vermedi hödük." Başımı yere eğip parmaklarımla oynadım. O bebeğe bişey olmaması için içimden yüz den fazla dua etmişimdir.

"Bu ne?" Nehirin sorusuyla ona baktım. Yerde bir yere odaklanmış bakışları çatılmıştı. Baktığı yere bakıcakken eline aldığı kıyafetle kaşlarımı çattım. "Bu abimin penyesi değil mi?" Sertçe yutkunup ona baktım. Yatarken üzerindeki penyesini çıkarmıştı.
Nehirin anlamsız bakışları ima ile gülümseyip yere baktı. Yanaklarım kırmızıya dönerken bu anın bir an önce bitmesi için dua ettim.

Sessiz çığlıklarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin