BEŞ

261 13 3
                                    

Öğle saati Caleb'la birlikte aldığımız Coğrafya dersinde yanyana oturuyorduk. Elimde bir kalem ve önümde kenarları yıpranmış olan not defterime Bay Black'in söylediği önemli bilgileri not ediyordum. Caleb, Bay Black'in arkasına döndüğü aralarda yeni kamerasıyla ilgili özellikleri kulağıma fısıldıyor ve her defasında susması için uyardığım bakışları anlamıyor gibi görünüyordu. Bay Black boğazından gelen ölü sesiyle ve mekanik yürüyüşüyle dersi yavaş yavaş anlatırken sınıfın yarısından çoğu uyukluyordu.

"Evet çocuklar," dedi Bay Black aniden yükselen sesiyle. Uyuklayan sınıf bir anda sıçradı ve tüm dikkatlerini ona verdiler.

"Bu dönemi de yakında bitiriyoruz. Geriye yalnızca üç haftamız kaldı. Haftaya sizlere deneme sınavı yapacağım, şimdiden bilginiz olsun. Deneme deyip çalışmamazlık yapmayın. Belki yıl sonu notlarınızı etkilemeyecek ama benim sizler hakkındaki düşüncelerimi derinden etkileyecek. Haftaya görüşürüz."

Not defterimi ve kalemimi sırt çantama tıkıştırıp ayağa kalktım. Bay Black'in bir dakika erken bitirdiği dersin teneffüs zili çalmıştı. Caleb kamerasını eline alıp sınıfı ve kızları çekerken önüne geçip onu tanımıyormuş gibi davrandım.

Kafeteryada David, Stuart ve Olivia birlikte durmuş bizi bekliyorlardı. Ortam çok kalabalıktı. Herkes bağırıp, çağırıyor, birbirine dalaşıyor ve kahkaha atıyordu. Yemek kuyruğu yeni yeni oluşuyordu. Midem bulanmıştı. Çok geçmeden yiyemeyeceğimi hissetmiştim. Şu an bu kalabalığın içinde bulunmamam, daha ferah bir yere geçmem gerekiyordu. Bunalmıştım ve neredeyse boğulacak gibiydim.

Caleb'la birlikte diğerlerinin yanına geldiğimizde David endişeyle yüzüme dokundu. "Dorothy? Neyin var bebeğim? Çok solgun görünüyorsun."

Terlediğini hissettiğim alnımı David'in omzuna dayadım. "David, beni buradan çıkar."

Kalabalıktan çıkan rahatsız edici uğultular arasında diğerlerinin korkmuş seslerini zar zor ayırt ediyordum.

"Belki açlıktandır, ben atıştırması için hemen bir şeyler alıp geliyorum," demişti Stuart.

"Derste bir şeyi yok gibi görünüyordu, Tanrım nesi var?" demişti Caleb.

"Othy canım, iyisin, iyisin," diyordu, kolumu sıvazlayan Olivia. "David onu hemen revire götürmeliyiz."

"Hayır," dedim, kafeteryadan dışarı, bahçeye çıktığımızda. "Sadece temiz havaya ihtiyacım var."

Çok geçmeden bahçenin en sakin kısmına gelmiştik. Etrafta sadece bir kaç insan sesi ve yakınımızda bulunan süs havuzunun rahatlatıcı sesi duyuluyordu. Çimenlere uzanıp, yüzümü güneşe verdim. Gözlerimi kapattım ve açık havanın, ışığın ve sıcaklığın tadını çıkarmaya koyuldum. Çocuklar benimle konuşmaya çalışıyorlardı ama ben ağzımı açıp tek kelime etmek istemiyordum.

En sonunda David'in dudaklarını alnımda hissettiğimde gözlerimi açtım. Parlak güneş ışığına doğru yüzümü verdiğim için etrafı masmavi gördüğümde birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım. Şimdi çok daha iyi hissediyordum. David'in bana endişeyle bakan yüzüne çevirdim bakışlarımı. Diğerleri de başımda toplanmış aynı ifadeyle bana bakıyor ve iyi olup olmadığımı merak ediyorlardı.

Onları daha fazla endişelendirmemek için gülümsedim ve kalkmak için doğrulduğumda sırtımda hissettiğim ve daha önce hiç yaşamadığım bir acıyla sarsıldım. Bedenimi şokla tekrar yere bıraktığımda gözlerimi sımsıkı yumdum. Ağzımdan, "ahh," sesi çıkmıştı. Aklıma gelen ilk şey sırtıma bir böceğin girdiğiydi. Bir böcek beni ısırmıştı ve böylesine acıtmıştı. Başka bir şey olamazdı.

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin