Babam derin bir iç çekerek bana doğru yürüdü. Tam oturmaya yeltenecekken bundan vazgeçip tekrar yürümeye başladı. "Bundan milyonlarca yıl öncesi, şu an içinde yaşadığımız gezegen olan dünya çok çok farklıyken, Tanrı ve Tanrıçalar arasında büyük bir kargaşa başlamıştı. Tanrıların Tanrısı Zeus her ne kadar diğer tüm Tanrılardan güçlü ve üstün olsa da, hükmünü yitirmekten korkuyordu."
Son derece ciddi bir şekilde anlatıyordu ve anlattıklarını kavrayabilmem için düzgün kelimeleri seçmeye uğraştığını fark etmiştim. Devam etti; "Zeus'un kadınlara karşı olan açgözlülüğü onun diğer bütün şeylere olan odaklılığını yitirmeye başlamıştı. Küçük savaşlar çıkmıştı, Tanrılar tek tek ölüyordu. Zeus Tanrıları yönetemiyordu çünkü tek yaptığı şey olabildiğince kadın elde edip, tek gecelik ilişkiler yaşamaktı. Bu diğer Tanrıları korkutuyor ve kendi eşlerini Zeus'dan nasıl korumaları gerektiğini bilmiyorlardı."
"Zeus istediği her kadını elde edebiliyordu çünkü," diye açıklama yaptı annem. "Onun karşısında hiçbir kadın olumsuz yanıt veremezdi çünkü bir şekilde tüm kadınları etkisi altına alacak gücü vardı."
Babam onu onaylarcasına kafasını aşağı yukarı salladı ve devam etti. "Zeus, Tanrılar arasındaki bu kargaşayı yok etmek, onları en iyi şekilde yönetmek istiyor ama bir yandan kadınlardan ve tek gecelik ilişkilerden vazgeçemiyordu. İkisini aynı anda nasıl idare edebileceğini düşündü. Bunu düşünürken kadınlara biraz olsun ara verebilmişti. Sonra aklına bir fikir geldi. Bir şey yaratma fikri. Güçlü, güzel, istediği her an yanında olabilen, hem onu koruyabilecek hem de kendisi yokken Tanrı ve Tanrıçaları yönetebilecek, Olimpos'taki düzeni tekrar sağlayabilecek bir şey. Evrenin en güçlü sihirini kullandı ve bir gece istediği şeyi yarattı. Bütün herkesi kendine hayran bırakacak kadar güzel ve bir kaya kadar sağlamdı. Görüntü olarak tıpkı onlara benzese de Tanrılardan farkı sadece bu yaratığa her yere kolay ulaşabilmesi için iki tane de kanat eklemesiydi. Ve adına melek dedi. Böylelikle ilk melek yaratılmış oldu. Alexander."
"Bir nevi Xander," dedi annem. "Xander Haywood."
Haywood kelimesini duyduğum an başım dönmeye başlamıştı. Saniyeler içinde kuruyan boğazım nefes almamı engellemişti. "Haywood derken?" diye sordum korku dolu gözlerle. "Bildiğimiz Haywood mu?"
"Evet," dedi babam. "Haywoodlar da birer melek. Hem de ilk melek soyundan geliyorlar. Bu yüzden hepimizden daha özeller."
Başım zonkluyordu. Yani Sebastian da mı bir melekti?
"Xander tüm dünyaya soy ismi kanunu geldiğinde Haywood'u seçmiş," dedi annem.
İşte bu kadarı çok ama çok fazlaydı. Olanaksızdı. Mitolojiden, soy ismi kanununa kadar geçen zaman ne kadardı ki? Milyonlar?"
"Xander," dedim, sesim boğuk çıkınca bir iki kez temizlemeye çalıştım. "Nasıl oluyor da yaratıldığı andan soy ismi kanununa kadar yaşayabiliyor?" diye sordum.
Annem ve babam aynı anda birbirlerine baktılar. Başımın zonklaması artmıştı. Birazdan kafatasım yarılıp kanlar fışkıracakmış gibi hissediyordum.
"Bilmen gereken başka ve aslında en önemli ayrıntılardan biri de bu," dedi babam. "Bizler ölümsüzüz."
Buna ilk başta nasıl tepki verilir bilmiyordum. Herhangi bir insanın böyle bir cümle karşısında nasıl hissedeceğini de. Yüzümdeki ifade korkunç olmalıydı. Ölümsüzlük birçok insanı sevindirebilirdi. Belki beni de. Ama duyduğunuz bu cümle gerçek dışıysa buna sadece gülerdiniz. Fakat aynı saat içinde olanaksız çok fazla şey duyduysanız bunu da hemen sindirebilir ve beyniniz de bu kadar şeyi kaldıramadığı için bir anda ağlardınız.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
Science Fiction!!!Kitabımın asıl konusu cinsellik olmasa da bazı bölümler makul seviyede cinsellik içerecektir!!! Yıllardır kapalıymış gibi hissettiren gözlerimi tereddütle araladım. Ne göreceğimi bilmiyordum. Nerede olduğuma emin değildim. Güneş ışığının büyük b...