ON İKİ

186 7 0
                                        

Babam son derece ciddi bir yüz ifadesiyle, "evet, kanatlar," dedi.

Bir süre ne duyduğumu idrak edebilmek için sustum. Ağzımdan koca bir kahkaha çıkmak için saniye sayıyordu. Gerçekten bunu içimde tutamayacaktım, birkaç saniye sonra bir anda haykırarak güldüm.

İkisi de ben kahkaha atarken deliymişim gibi baktılar. Muhtemelen kızlarından böyle bir tepki beklemiyorlardı. Belki ağlayacağımı veya anlattıklarını kabul edip merakla ve heyecanla onları soru yağmuruna tutacağımı bekliyorlardı. Ama ben onlara inanmamakla ısrar ediyor ve karşılarında durmuş kahkaha atıyordum. Çünkü gerçekten anlattıkları şeyler gerçek olamamasının dışında oldukça komikti.

"Baba," dedim, karnımı tutarak. "Bunları bir televizyon kanalına çıkıp söylesen ne olur biliyorsun değil mi? Seni bir tımarhaneye atarlar. Ama kabul ediyorum gerçekten iyi düşünülmüş bir şakaydı bu. Yerimde başkası olsaydı belki bütün bunlara inanabilirdi." Ona bu işte iyisin dercesine bir göz kırptım.

"Eğer bütün dünyanın bu söylediklerime inanmasına ihtiyacım olsaydı televizyona çıkıp söyleyebilirdim. Ve onlara kanıt olarak da bunu gösterirdim," diyerek ayaklandı babam.

Alaylı gülüşüm yerini şaşkınlığa bıraktı. Ne yapacağını merak ederek onu izlemeye koyuldum.

"Tom," dedi annem tereddütle.

Babam karşıma geçip gözlerini bana dikmişti. Annem kalkarak sandalyesini belli belirsiz iteledi. Bir kez daha babama, "Thomas!" dedi bastırarak. "Bundan emin misin?"

Babam ona cevap vermek yerine tekrar bana döndü. "Ama benim bütün dünyanın bana inanmasına ihtiyacım yok. Sadece senin inanmana ihtiyacım var."

Kaşlarımı çattım. Ne yapmaya çalıştığına dair en ufak bir fikrim yoktu. Sadece afallamış bir şekilde onu izliyor, sonrasına ne göreceğimi merak ediyordum.

"Bunu ilk kez göreceğin için en başta gözlerini kapatman gerekecek," dedi omuzlarını dikleştirerek. O anda babamdan çok başka, bambaşka, çok ciddi birşeyler yapacak olan yabancı bir adama benziyordu. "Gözlerin bundan fazlasıyla etkilenebilir. Dorothy, senden gözlerini birkaç saniye kapatmanı istiyorum. Zaten kapalıyken bile o parlaklığı çok net bir şekilde görebileceksin."

O kadar ciddiydi ki, söylediğinin aksini yapabilmem mümkün değildi. Ben de istediğini yaptım. Gözlerimi kapattım. Sadece bir saniye sonra odanın içine kocaman dev bir kuşun kanat çırpışı gibi bir sesin duyulmasıyla birlikte, odanın ortasına bütün dünyayı aydınlatabileceğine inandığım bir şimşek düşmüş gibi ışık yayıldı. O anın vermiş olduğu korkuyla gözlerimi daha da sıkı sıkı yumdum. Ellerim istemsiz bir şekilde kulaklarımı kapatmıştı.

Öylece birkaç saniye durdum. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Ne göreceğimi tahmin etmekle birlikte, nasıl bir şey göreceğime emin olamıyordum. Hızlı ve düzensiz nefes alıp verişlerimi dizginledikten sonra yavaşça ilk önce ellerimi kulaklarımdan indirdim. Dev kuşun kanat çırpışı yavaşlamış, belirli bir düzende açılıp kapanıyordu. Göreceğimin en korkunç ihtimaline kendimi hazırlayarak hafifçe gözlerimi açtım.

Ve babamı gördüm. Her şeyden önce tanımadığım bir adama bakıyor gibiydim. Vücudunun üst kısmını daha önce defalarca çıplak görmüş olsam da, bu kadar muhteşem kasları olduğunu daha yeni fark ediyordum. Ama ilgimi çeken ilk şey tabii ki bu değildi. Veya normalden çok daha yakışıklı, güçlü ve heybetli durması değil.

İlgimi çeken ve beni dumura uğratıp ağzımı açık bırakan ilk şey, sırtından çıkıp kafasının üstünden metrelerce yüksekliğe ulaşan ve bembeyaz tüylerden oluşan o iki kanattı. Hayatımda gördüğüm bütün beyaz şeylerden daha beyazdı. Boş bir kağıttan daha beyazdı. Çırptıkça saçlarım yarattığı rüzgardan uçuşuyor, o kanatlar neredeyse odanın tavanına değecek kadar uzuyordu.

Filmlerde veya tiyatrolarda kullanılan yapmacık kanatlardan çok daha farklıydı. Bir güvercinin kanadı kadar gerçekti. Babamı gördüğüm ilk saniye yalan söylemediğine ikna oldum. Fakat hala bunun nasıl mümkün olduğunu aklım almıyordu. Bir yanım rüyada olduğum konusunda ısrar ediyordu.

Ağzımı kapatabilecek kadar beynimi çalıştırabildiğimde ağır çekimdeymiş gibi yutkundum. Kanatlarının çırpışındaki o muhteşem ses olmasaydı yutkunma sesim bütün odayı doldurabilirdi. Yavaşça ayağa kalkıp ağır adımlarla babama yaklaştım. Yüzümdeki ifade onu rahatlatmış görünüyordu. Artık inandığım için mutluydu; zaten bunu görüp de inanmamamın imkanı yoktu.

Tereddütle arkasına geçtim. Kanatlarının nereden çıktığını, nasıl çıktığını anlamak istiyordum. Dev kanatların arkasında durduğumda büyük bir heyecan duydum. Babam kanatları çırpmayı bıraktığında, yavaşça kapanıp olduğu yerde durdular. Açık değilken bile kocaman duruyorlardı. "Dokunabilir miyim?" diye sordum. Kendi sesimi ben bile zor duymuştum.

"Tabii ki," dedi babam.

Onay alır almaz elimi kaldırdım. Heyecanlıydım ama hayatımda görüp görebileceğim bu en tuhaf ve mucizevi şey beni az da olsa korkutmuştu. Ne hissedeceğimi tahmin bile edemeyerek sağ kanadının kenarına, beyaz tüylere dokundum. Çok yumuşak olmasının yanında aynı zamanda çok da sertti. Güçlü ve asla kopamayacak kadar sert, huzur verecek kadar yumuşak.

Elimi çekip kafamı daha da yaklaştırdım ve kanatların sırtından çıktığı noktayı aramaya koyuldum. Bir yeri yarıp çıkmış olması gerekiyordu. Bir yarık aradıysam da bulamadım. Sanki incecik bir çizgiden çıkmış gibiydiler. Tıpkı benim sırtımda bulunan çizgi kadar ince. Bu kadar büyük bir şeyin, bu kadar normal boyutlardaki bir insanın sırtına nasıl sığdığını aklım almıyordu.

"Bunu nerede saklıyorsun?" sorusu ağzımdan çıktı.

"İçimde," dedi babam. "Nasıl oraya sığdığını merak ediyorsun değil mi?" Birkaç adım uzaklaşıp bana önünü döndü. Kanatların bana çarpmaması için uzaklaştığını tahmin ettim. "Dorohty, o aslında içimde ama bir yandan tam olarak değil. Yani bunu bir sihir gibi düşün. İstiyorum ve oluyor. Oradan iki tane bu kocaman kanatlar çıkıyor."

"Peki ya geri içeri nasıl giriyorlar?"

"Aynı şekilde," dedi babam ve kollarını birbirine dolayıp hafifçe öne eğildi. Sonra aniden hızla doğruldu ve kanatlar yok oldu. Korkuyla sıçradım. "İstedim ve oldu. Tabii onu bir şekilde ittiğimi de hissediyorum. Onu kürek kemiklerimin içine geri yolluyorum." Yerde duran tişörtünü eğilip aldı ve hızlı bir şekilde üstüne geçirdi.

Kesik kesik nefes alarak elimi kalbime götürdüm. "Bu muazzam bir şey. Bu çok ayrıcalıklı bir şey. Böyle bir şeye tanık olduğuma inanamıyorum. Böyle bir şeyin parçası olduğuma hiç inanamıyorum."

Annem elimi tutana kadar bana yaklaştığını fark etmemiştim. "Ama bunun bir parçasısın," dedi gözlerime sevgiyle bakıp. "Hem de çok özel bir parçası. Afrodit'in güzelliği ve Nyks'in tüm geceye hükmeden gücünü alıyorsun."

"Bir saniye anlamadım, Tanrı ve Tanrıçalar yarattıkları meleklere kendi güçlerini mi bahşetmişler?"

"Tam olarak değil. Ama bir Tanrı veya Tanrıça ne kadar güçlüyse yarattığı melek ve o meleğin soyu da o kadar güçlü oluyor."

"Ya senin kanatların anne?" diye sordum. "Onları da görmek isterim."

Annem çok komik bir şey söylemişim gibi güldü. "Nedense çok utandım. Ama aynı zamanda bunu gösteriyor olmaktan büyük keyif alacağım. Babanın kanatlarından tek farkı benimkilerin biraz daha parlak ve şeffaf olması. Aynı zamanda birkaç santim daha kısa." Üstündeki gömleğin düğmelerini çözdü ve çıkarıp babama uzattı. "Gözlerini yine kapatman gerekecek tatlım."

Hemen dediğini yaptım. Her ne kadar o kanatların nasıl oradan çıktığını merak edip görmek istesem de, gözlerimin zarar görmesini bir o kadar istemiyordum. Yine iki saniye sonra gelen parlak ışık ve yüksek sesle gözlerimi açtım. Anlattığı gibi daha şeffaf, daha parlak, aynı zamanda beyazdı. Bu muhteşem güzelliği de inceleyebildiğim kadar inceledim. Kafamda milyonlarca soruyla etrafında dönüp durdum.

En sonunda kendimi koltuğa bırakıp kafamı kaldırdım. "Pekala, bana en baştan her şeyi anlatın. En ufak ayrıntısına kadar her şeyi bilmek istiyorum."

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin