ON SEKİZ

115 5 2
                                    

David'e bakarken gördüğüm yüz ifadesi beni az da olsa korkutsa da yine de normal bir şekilde ona bakmaya çalıştım. Saniyeler içinde kurumuş olan boğazımı sessizce temizledim. "David?" dedim. Belli belirsiz gülümseyerek bir saniye kadar Sebastian'a bakıp tekrar ona döndüm. "Bu Sebastian."

David tek kaşını kaldırırken, "görüyorum," dedi. "Neden derste değilsin?"

Sebastian'ı yok saymaya çalıştığını görebiliyordum.

Hafifçe omuz silktim. "Geç kaldım."

"Ya da burada vakit geçirmek daha cazip geldi?" dedi iğneler gibi.

"Neyden bahsediyorsun?" diye sordum ses tonumu biraz yükselterek. "Burada oturmuş kitabımı okuyordum ve Sebastian geldi, sonra da sohbet ettik biraz. Ne var bunda?"

David komik bir şaka yapmışım gibi gülmeye başladı. Ama yine de öfkesini saklayamamıştı. Gülmeyi kesip bir şey söyleyecekmiş gibi oldu sonra vaz geçip bana doğru eğildi. "Haydi, gidelim," derken, kolumu tuttuğu anda Sebastian'ın eli de güçlü bir refleksle David'in koluna yapıştı.

David geldiğinden beri sessizliğini koruyan Sebastian'ın bu davranışına hayretler içinde baktım. Neredeyse ateş püsküren gözleri David'in gözlerinin içine bakıyordu. Tam önümde patlamaya hazır bir bomba varmışçasına dikkatle bakışlarımı David'e çevirdim. Kırmızı görmüş boğa gibiydi. Burnundan soluyordu. Tehlikenin yaklaştığının farkındaydım. Bir şeyler yapmak zorundaydım.

"Pekala," dedim, boğazımı ikinci kez temizledikten sonra. "Kesin şunu."

Önümde David, sol tarafımda Sebastian'ın öfkesinin kokusu havada süzülüyordu. "Sebastian, David'in kolunu bırakır mısın?" diye ricada bulundum.

Sebastian gözlerini David'den yavaşça çekerek bana baktı. Gözlerimin derinliklerinde ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyormuş gibi bir hali vardı. Belki de beynimi okumaya çalışıyordu. Sonunda ciddi olduğuma emin olmuş gibi itaat edercesine bir anda elini David'in kolundan çekti. David hala öfkeyle Sebastian'ı yokluyordu. "Sen az önce ne yaptın?" diye sordu birazdan onun üstüne atlayacakmış gibi.

"Bir şey yapmaya çalışmadı, lütfen sakin o-"

"Sen neden onu savunuyorsun şimdi?!" diye sordu yüksek sesle David sözümü keserek. Bana hayretle bakıyordu.

Sebastian ayağa fırlarken, ona tepki olarak aynı anda David de doğrulup onun tam karşısında durdu.

"Bir daha sakın ona bağırayım deme," dedi Sebastian, sakin ama tehditkar bir sesle.

Bacaklarıma komut verdim ve anında ayağa kalktım. Bu yaşadığım absürt olayı toparlamam gerekiyordu. Birbirlerine karşı olan bu tavırlarının saçma olduğunu onlara anlatmam gerekiyordu. Bir yandan Sebastian'ın beni ona karşı korumaya çalışması beni biraz öfkelendirmişti. David benim erkek arkadaşımdı, kimsenin -Sentor'um olsa dahi- hiç kimsenin David'e karşı beni korumasına ihtiyacım yoktu.

David ellerini yumruk yapmış burnundan nefes alıp verirken Sebastian'a bir adım yaklaştı. "Sen kim oluyordun tam olarak?" diye sordu. Bu bir alay cümlesi olabilirdi ama David'in yüz ifadesine bakılırsa hiç mizahi bir havası yoktu.

"Ben onun Sentor'uyum," dedi Sebastian, bana bakmadan kafasıyla beni işaret ederek.

David'in çatılan kaşları bir anda havalandı ve sanki elinde değilmiş gibi sırıttı. "Bak sevgili Bay Sentor Ssebasstian," dedi 's'leri bilerek bastırarak. "Kimse sana söylememiş olabilir ama ben varken Dorothy'nin bir Sentor'e ihtiyacı yok."

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin