ON

201 9 0
                                    

Bugün okul sonrası ekstra Trigonometri dersine kaldığım gündü. Bu yüzden en nefret ettiğim gündü. Çok iyi sayılan notlarım dışında bir tek bu dersin notları zayıf geldiği için annemin zoruyla kurs programına yazılmıştım. Dersler sona erdikten ve herkes okuldan dağıldıktan sonra saat 6'da başlayan dersi okul bahçesinde bekliyordum. Benimle birlikte okulda kalan beş-altı kişi daha oluyordu. Koca okulda Trigonometri'si zayıf olan sadece altı kişi olmamız mümkün değildi tabii ama kursa katılmayı isteyen kişi sayısı sıfırdı, ailesinin zoruyla gelense altı. En azından ben böyle tahmin ediyordum.

Çocuklar benimle birlikte kalmak ve beklemek istemişlerdi. Yalnız beklememin benim için sorun olmayacağını ne kadar söylesem de bana aldırmamışlardı. Bir saat okulun sahasında tenis oynamıştık. David bana biraz Trigonometri çalıştırmıştı. Hiçbir şey anlamamıştım. Yine. Ama bunu ona belli etmek gibi bir niyetim yoktu. Bir konu sonrası anlayıp anlamadığımı sorduğunda anladım demiştim ve sorduğu soruda tökezlemiştim. Bu sayede hiçbir şey anlamadığımı belli
etmiş olmuştum.

"Ne yapayım? Benim beynimin Trigonemetri'yi anlayan kısmı yok," demiştim dudaklarımı sarkıtarak. David pes edip anlatmayı bırakmıştı.

Saat 6 olduğunda okula girmiş ve dersin olduğu sınıfa bakındığımda Bayan Martinez'i görmüştüm. Önündeki sıralarda oturan bir kaç kişiye Geometri anlatıyordu. Beni görünce bir böceğe bakıyormuş gibi bakmıştı. Kendisi çocuklardan nefret ederdi ve bence hayatta seçmesi gereken en son mesleği seçmişti. Belki de bu mesleği seçmesinin tek sebebi nefret ettiği çocuklara işkence edebilmekti. Ki bunu gayet de iyi başarıyordu.

"Bayan Walker?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Kekelememeye çalışırken, "özür dilerim Bayan Martinez. Saat 6'da bu sınıfta Bayan Green'in ders vereceğini sanıyordum. Acaba başka bir sınıfta mı verecek?" diye sordum.

"Bayan Green'in dersinde bir değişiklik oldu. Saat 7'ye çekildi. Sana haber vermeyi unutmuş olmaları gerek," dedikten sonra yüzüme boş boş baktı. "Çıkarken kapıyı kapat lütfen."

İçimden bir küfür savurup kapıyı kapattım ve kendimi oradan uzaklaştırdım. Tekrar bahçeye çıktığımda çocuklar bıraktığım yerde oturuyorlar ve gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı. Hızlı hızlı yürüyüp olanları anlatıp eve gitmek istediğimi söyledim ama sadece bir saat daha burada duracağımızı söyleyip beni ikna etmeyi başarmışlardı.

Saat 7'ye gelirken oturduğumuz yerden kalkıp lanet olası derse girmek istemiyordum. İstemediğimi defalarca söylesem de beni düşünen sevimli arkadaşlarım buna izin vermiyorlardı. Bir gün benim de onlara aynı işkenceyi çektireceğim günler gelecekti ve kesinlikle çok acımasız olmam gerektiğini beynimde bir yerlere not ettim.

"Ateş böceği mi o?" diye sordu Caleb bir anda.

"Hayır, ateş böcekleri!" diye bağırdı Olivia hayranlıkla. "Ne kadar çoklar böyle."

Etrafımda uçuşan sürüsüyle ateş böceği beni bir anda korkuttuğu için bir çığlık atarak ayağa kalktım. Onlar da benimle birlikte kalkmış etrafımda uçmaya devam ediyorlardı.

"Othy korkma bir şey yapmazlar," dedi Stuart. "Seni sevmiş olmalılar," bir kahkaha attı.

"Dalga geçme," diye bağırdım elimle uçuşan böcekleri savuşturmaya çalışırken. "Tanrım alın şunları.

"Neden senin etrafında uçuşuyorlar?" diye sordu Olivia hayretle. "Ayrıca ateş böceklerinin hava karardıktan sonra çıktıklarını sanıyordum."

"Güneş gittikten sonra ortaya çıkıyor olmaları gerek," dedi Stuart. "Zaten hayatımızda kaç tane ateş böceği gördük ki? Onlar hakkında hiçbir şey bilmememiz çok doğal."

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin