ON ALTI

136 4 0
                                    

Yeni gün dayanılmazdı. Zar zor uyuduğum gecenin sabahına baş ağrısıyla uyandığım bugüne yeni gün dememin sebebi, gerçekten yeni olmasıydı. Basit veya her zamanki günle aynı değildi. Sıradan bir gün değildi. Farklıydı. Düşündükçe beynimi kaybedeceğim kadar farklı...

Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır derler. Benimki sanırım bugündü. Birçok şeyi aynı gün öğrenmiştim çünkü. Bir insan değil de, bir melek olduğumu -hala kulağa delice geliyordu-, bütün en yakın arkadaşlarımın da birer insan olmadıklarını, hayatımın bana öğretilenden çok daha ilginç olduğunu, sırtımdan yakın zamanda iki tane kanadın çıkacağını ve bunun gibi kulağa hiçbir şekilde mantıklı gelmeyen şeyler öğrenmiştim ve Tanrım..., henüz on yedi yaşındaydım.

Dünyada kaç ergenin bir gün benim öğrendiğim gibi şeyler öğrendiğini merak ettim. Sanırım tüm Melekler, Sentorlar veya daha varlıklarından bile haberimin olmadığı yaratıklar bir şekilde benim gibi bir günde hayatının gerçeklerini öğreniyor ve belki de benim gibi o sabah baş ağrısıyla uyanıyorlardı.

Veya belki de birçoğu doğumundan itibaren oldukları kişi gibi yetiştiriliyordu.

Bu duruma ve olduğum şeye alışmaktan başka çarem yoktu. Hayatıma bir şekilde devam etmek zorundaydım. Okula gidiyordum, sınavlarım vardı. Seçmek zorunda olduğum bir üniversite vardı. Vakit ayırmam gereken arkadaşlarım vardı.

Arkadaşlarım... Acaba dün her şeyi onlar da öğrenmiş miydi? Öyleyse neden telefonum bir kez bile olsun çalmamıştı? Belki de onlar da bu durumu sindirmeye çalışıyorlardı. Bu çok ilginç bir süreç olacaktı. Bu belliydi. Neler olacağını yaşayıp görmekten başka çarem yoktu.

Duvar saatime baktım. Okul için hazırlanıp evden çıkmam için tam olarak yarım saatim vardı. Hemen yerimde doğruldum. Annem ve babam beni uyandırmamışlardı. David pencereme taş atmamıştı. Herkes benim geç kalıyor olmama göz mü yummuştu yani? Belki de bugün istemezsem okula gitmeyecek olmamı anlayışla karşılayacaklarını gösteriyorlardı.

Ama, hayır. Gidecektim. Belki ilk derse yetişemeyecektim ama hemen hazırlanmaya başlasam iyi olurdu.

***Ilık bir duş, gelişi güzel giyilmiş kıyafet ve bir dilim ekmeğe sürülmüş fıstık ezmesiyle yapılan kahvaltı sonrası evden çıkmak için hazırdım. Belki de ilk defa okula tek başıma gidecektim. David her gün beni alırdı. O hastalanıp okula gidemeyecek durumdaysa eğer annem veya babam bırakırdı. Veya benim evimin bir kaç blok ilerisinde oturan Stuart geçerken beni alırdı, bir şekilde telefonlaşıp evden aynı saatlerde çıkmaya çalışırdık.

Ama bugün öyle değildi. İnsan ırkına ait olmadığımı öğrenmem yetmiyormuş gibi bir de yalnız mı kalmıştım yani? Homurdanarak evden çıktım. Yoldan kimseyle karşılaşmayı beklemedim çünkü zaten onlar ilk derse girmişlerdi bile. Tabii okula gitmişlerse! Bunu neden düşünememiştim? Belki de bugün okulu ekmek istemişlerdi. Ama öyle olsaydı bana haber vermezler miydi?

Her neyse, okul yolu boyunca yavaşça yürüdüm. Normal olmaya çalıştım. Dün gece neredeyse çember oluşturup içindeki renkleri dışarıya fışkırtacak gibi duran şu sırtımdaki adlandıramadığım şey, sabaha karşı tekrar eski halini alıp bir çizgi haline dönüşmüştü. Sabah baktığımda ise hala çizgi halindeydiler. Sızlama da geçmiş gibiydi. O yüzden normal hissetmemem için hiçbir neden yoktu. Eskisi gibi olmak zorundaydım. Eski Dorothy gibi.

Yol hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelmişti ama sonunda okula varmıştım. Bahçe bir iki kişi haricinde bom boştu. Herkes dersteydi anlaşılan. Kol saatime baktım. Yarım saat kadar vardı bitmesine. Eh, yapacak tek bir şey vardı. Bahçedeki çimlere oturup Gurur ve Önyargı'yı bitirmek.

KUSURSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin