Bölüm 16

59 6 1
                                    

Sözcükler ağzımdan birden çıkmıştı. Söylediğime pişman değildim ama Primelphas’ın şaşkın bakışlarını görünce keşke söylemeseydim diye düşündüm.

-“Ah, şey ben... Özür dilerim. Öyle demek...” Lafımı bitiremeden beni kendine çekerek tutkuyla öptü. Ağzım ağzının içinde kayboluyordu. Kendimden geçmiştim. Ona aittim. O da bana aitti. Evet, onu gerçekten seviyordum.

-“Bende aynı duyguları besliyorum, hanımefendi.” gülümsemesi o kadar sıcaktı ve samimiydi zaman dursun istedim. Tekrar koluna zarar vermeden yavaşça sarıldım. Sağlam koluyla beni sımsıkı sardı. Mike amcanın sesiyle irkilerek geri çekildim. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak biraz zor olsa da Mike amca anlamasın diye buna mecburdum. Odanın diğer tarafına gidip eşyaları topluyormuş gibi eğildim.

-“Araba geldi sanırım. Baksan iyi olur.” dedi.

Yüzümde aptal bir gülümseme olduğunu biliyordum ama engelleyememiştim. Odadan çıkarken Primelphas’a baktım ve işte o an anladım ki; aşk buydu işte...

Pencereden dışarı bakınca Ann’i gördüm. Arabasının ön tarafına oturmuş sigarasını yakmaya çalışıyordu. Bir türlü bu alışkanlığından vazgeçirememiştim.

-“Gidebiliriz.” diye bağırdım.

Mike amca bana siyah bir çanta vererek Primelphas’ı almak için yanına gitti. Birkaç dakika sonra Primelphas Mike amcanın omzuna tutunarak yanıma geldiler. Onlar kapıdan dışarı çıkarken bende son kez eve baktım. Merdivenler Primelphas için işkence olmuştu. Nihayet aşağıya indiğimizde yüzü kıpkırmızı olmuştu.

-“İyi misin?” diye sordum.

-“Evet.” dedi.

Ann’i görünce yanına koşarak sarıldım.

Ah, Tanrım! Ne kadar çok özlemişim.

Birbirimizi birkaç hafta görememiştik ama yine de onu bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi. İlk tanıştıkları zamandan itibaren dostluklarının hiç bitmeyeceğini anlamıştı. Ann biraz uçuk kaçık bir kız olsa da yine de onu seviyordu. Zengin ailesinin tek ve şımarık kızıydı ama o asla zenginliğini ön plana koymamıştı. Muhasebe, Ann’in tarzı değildi. Sayılarla arası hiç iyi değildi. O daha çok resimlerle ilgilenirdi. Bu işte oldukça yetenekliydi de... Herkesin ve her şeyin resmini çizebilirdi. Ailesinin ısrarı üzerine bu bölümü okuyordu.  Mezun olduktan sonra – ki mezun olabileceğine ikimizde inanamamıştık - hiç istemese de ailesinin şirketinde çalışmaya başlamış fakat resmiyete ve mali konulara daha fazla dayanamayarak ve ailesini de ikna ederek nihayet sevdiği işi yapmaya başlamıştı. Resimle ilgili tüm kurslara, tüm seminerlere katılmıştı. O kadar yetenekliydi ki; en sonunda Ann’in yeteneğini birileri fark etti. Sonuç olarak ressam olmuştu. Hem de çok iyi bir ressam. Henüz fazla tanınmasa da sergilerinde hatırı sayılır insanlar geliyordu. Bu onu başarıya götürecek olan adımlardı. Ve şimdi krem renginde t-shirt ve onun üstünde açık renk önü açık gömlekle ve dar kesim jean ile karşımda duruyordu. Birbirimizden ayrılınca sigarasını yere atıp üstüne basarak:

-“Emma, ne halt ediyorsunuz burada. Burayı bulmakta ne kadar zorlandım haberin var mı?”

Her zaman ki Ann...

-“Sonra anlatırım.”

-“Tamam, atlayın.” derken Mike amcayla Primelphas’a bakıyordu. Mike amcaya selam verirken Primelphas’a sert bir bakış yolladı. Gözlerindeki sorgulayıcıyı ifadeyi fark etsem de bir şey demedim.

Arabaya bindik. Eve varan kadar sessizdik. Ann ara sıra Mike amcayla konuşmuştu. Mike amca kısa cevaplar vererek nihayet susmasını sağlamıştı. Arada bir Primelphas’a kuşku dolu bakışlar fırlatıyordu. Evine bir saat sonra varabildik.

Nihayet...

Primelphas’ı yavaşça arabadan indirdik. İnerken etrafa temkinle baktı.

-“Evime hoş geldiniz.” dedi kolunu coşkulu bir şekilde iki yana açarak.

Mike amca Primelphas’ı da alarak arkamızdan hızla içeri girdiler. Şükürler olsun ki binada asansör vardı. Eve girince ilk düşündüğüm şey evin tam Ann’lik olduğuydu. Geniş salona hızla göz gezdirdim. Salonda her rengi bulabilirdiniz. Tam bir renk cümbüşüydü. Renkli ve modern koltuklar yetmezmiş gibi bir de üzerine serpiştirilmiş renkli yastıklar göz alıyordu. Bir tek yerdeki halı sade ve klasik hatlara sahipti ama o da burada ne aradığını düşünüyor olmalıydı. Sanırım annesinin ısrarıyla buradaki yerini almıştı. Mike amca Primelphas’ı koltuğa yerleştirirken bende yanlarındaki yerimi aldım.  Ann hem evin hem arabanın anahtarlarını masaya bırakıp yanımıza geldi. Salaş görüntüsüyle ayakta durmuş bize bakıyordu. En sonunda dayanamayarak sessizliğini bozdu:

-“Eee, birisi burada neler olduğunu anlatacak mı?” derken aslında sadece bana bakıyordu. Benim anlatmamı bekliyordu. Kurban bendim.

Tamam, öyle olsun.

Ayağa kalkıp Ann’in yanına gittim.

-“Başka bir yerde konuşabilir miyiz?” diye sordum.

-“Burada bir istemediğin kadar oda var şekerim, unuttun mu? Hadi gel benimle.” koluma girerek beni arka tarafa doğru çekiştirdi.

-“Emma, içerideki insan olamaz.”

 

Lanet olsun! Nasıl anlamıştı.

Rüya Ötesi AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin