O an yıkıldım. Olduğum yerde betonlaşmıştım adeta. Mike amca ölmüş olamazdı.
-“Yalan söylüyorsun, sana inanmıyorum.”
Sesim son derece soğukkanlı çıkıyordu.
-“Bana inanmak zorundasın. Artık yalnızsın ve tehlikedesin. Benim görevim seni o tehlikelerden korumak. Sende daha fazla zorluk çıkarma ve bana yardımcı ol.”
Görev mi?
Kafam iyice karışmıştı. Gitmekle gitmemek arasında ince bir çizgi vardı sanki ve ben o çizginin hangi tarafında duracağımı kestiremiyordum.
-“Tamam, gidelim.” dedim ani bir kararla. Mike amca konusunda ona inanmıyordum ama şu görevin ne olduğunu ve başıma bunların neden geldiğini öğrenmem gerekiyordu.
Bu ani kararım, onu da şaşırtmış olacak ki; yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Elimi tutmaya çalışınca geri çekildim. Bu kez onu arkasından takip edecektim. Adam bu tepkimi gülerek karşıladı. Yine o alaycı gülüş… Yüzünü çevirdi ve yürümeye başladı. Yavaşça adımları hızlanıyordu. Biraz sonra daha da hızlı yürümeye başladı. Aramızdaki mesafe gittikçe açılıyordu. Ona yetişmekte zorlanmaya başladım. Biraz önce de bu kadar hızlı mı yürüyordu yoksa bilerek mi hızlı yürüyordu kestiremiyordum. Birden olduğu yerde durdu ve yanına gelmemi bekledi. Ukala şey! Yanına geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Tekrar elimi tuttu. Tereddüt etsem de, elindeki sıcaklık nedense öfkemi azaltıyordu. Yürümeye devam ettik. Bu nasıl olabilir? Daha demin nefes nefese kalan ben, şimdi adamın tam arkasından ve hiç yorulmadan ilerliyordum.
-“Bilerek yapıyorsun değil mi?”
-“Neyi?” diye sordu hiç duraksamadan.
-“Bilerek yavaş yürüyorsun. Daha demin de bilerek hızlı yürüdün. Sırf sana yetişemeyeyim de elimi tut diye yapıyorsun.”
Kahkaha atmaya başladı aniden. Kahkahası beni daha çok öfkelendiriyordu. Elini sıktım. Birden kahkahasını yarıda kesip arkasını döndü. Yüzü ciddiydi.
-“Anlamıyorsun değil mi? elim sana güç veriyor. Seni hızlandırıyor. Seni güçlü kılıyor.”
Şimdi gülme sırası bendeydi.
-“Bu çok saçma.”
Kaşlarını çatıp elimi bıraktı ve yürümeye devam etti. Bende gülmeyi kesip arkasından koştum ve isteksizce elini tuttum.
-“Tamam, sana inanıyorum.” dedim. Her ne kadar bana hiç mantıklı gelmese de. Gerçi iki gün içinde yaşadıklarımın hiçbiri mantıklı değildi.
Bir süre yürüdük. Tanımadığım caddelerden geçiyorduk. Nerede olduğumuza dair hiçbir fikrim yoktu. Bunca zaman bu yerleri görmemiş olmanın etkisi olacak ki kendimi tuhaf hissediyordum. Büyük bir binanın köşesinden dönüyorduk ki fil adam birden elimi sıkmaya başladı. Canım acıyordu.
-“Bunun burada ne işi var? diye kendi kendine söylenmeye başladı. Başımı kaldırıp onun baktığı tarafa doğru bakınca onları gördüm: Şahin kadın.
Titremeye başladım.
-“Auguralis.” dedi sessizce.
-“Kim?” diye sordum ama o beni duymamıştı bile.
-“Sakin ol.” dedi fil adam ve devam etti:
-“Bizi tanıyamaz.”
-“Neden?”
-“Çünkü hafızasını kaybetti.”
Yüzümdeki anlamaz ifadeyi görmüş olacak ki tekrar söze girdi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Ötesi Aşk
Fiksi IlmiahArkadaşlar öncelikler merhaba :D Bu benim ilk bilim kurgu hikayem. O yüzden hatalarım özellikle kurgu hataları olabilir. Şimdiden özür dilerim. Dört beş ay önce bir rüya gördüm ve oradan yola çıkarak bu hikayeyi yazdım. Tabi kurgulayarak... Bakalım...