"O da neydi?"
Yine beni sükunetli sessizliğimden çekip çıkaran yanımdaki kız olmuştu. Kafamı ağır ağır ondan tarafa çevirdim. "Ne neydi?"
Vücudunu dikleştirdi ve kapıya doğru şüpheci bakışlar attı. "Bir ses duydum."
Ses mi? Ben bir şey duymamıştım. İstemsizce kaşlarımı çattım ve ben de kapıya doğru baktım. Duyularım mı körelmeye başlıyordu acaba?
"Belki de biri gelmiştir?" derken dizlerinden destek alarak ayağa kalktı. Bense yerimden kalkmamış hala olduğum yerde oturuyodum.
Kapıya doğru birkaç adım attıktan sonra durdu ve başını hafifçe öne eğerek son derece dikkatli bir şekilde etrafı dinlemeye başladı.
O sırada elimde olmadan gözlerim vücudu üzerinde bir süre dolaştı...
Çok kıvrımlı bir vücudu yoktu ama dümdüz de değildi. Özellikle güneşle buluştuğunda kendini daha da belli eden o kızıla dönük uzun, kahverengi saçları nerede olsa görenlerin dikkatini çekerdi. Aslında uzun süredir bunu kabullenmediğimi fark etmiştim ama, onu görmezden gelmek imkansız gibi bir şeydi. Çünkü her şeyden evvel gerçekten de güzeldi...
Bu kaledeki herkesten farklı bir hava vardı onda. Buraya ait olmadığı her halinden belliydi ama garip bir şekilde, zıt bir uyum yakalamıştı.
Burada oturup onu göz hapsine aldığımı fark edince gözlerimi hızlıca başka tarafa çektim. Parmaklarımı şakaklarım üzerinde gezdirdiğim ve dikkatimi dağıtmak için uğraştığım sırada Euphemia'nın minik çığlığıyla olduğum yerde sıçradım.
"Gördün mü?" diye bağırdı telaşla yanındaki rafa tutunurken.
"Neyi?" derken gözlerimle odayı tarıyordum.
Korku ve dehşet dolu gözlerini bana sabitlerken olduğu yere biraz daha sinmeye çalıştı. "O... O yaratığı!"
"Hangi yaratık?" Oturduğum yerde biraz doğruldum.
Gözleri yeniden yerde gezinirken korkuyla yutkundu. Tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki rafların birinin altından küçük ve gri renkli bir farenin fırlamasıyla Euphemia'nın o tiz çığlığı yeniden atması eş zamanlı oldu. Korkuyla geri çekilmeye çalışırken zaten ondan daha fazla korkmuş minik fare de onunla aynı yöne gitmeye başladı. Euphemia hızlıca benim olduğum tarafa geldi.
Minik fare birkaç kez rafların altında gidecek yer aradıktan sonra benim ve önümde elini ağzına bastırmış korkuyla ayakta bekleyen Euphemia'nın olduğu tarafa doğru yöneldi.
Tam ayağa kalkmaya çalışıyordum ki Euphemia, korkuyla içini çekip geri bir adım attığında ayağı çıkıntılı bir taşa takıldı ve dengesini kuramadan üzerime düştü... Ani şaşkınlık dalgasıyla olduğum yerde kaldım.
Düşüşü oldukça dengesiz olduğundan burnunu da omzuma çarpmıştı. Ağzından minik ve acı dolu bir inleme kaçtığında bir eliyle burnunu tuttu.
"İyi misin?" dedim gayet doğal bir zamanda ve şekildeymişiz gibi tutmaya çalıştığım sesimle.
Sıkı sıkı kapattığı gözlerini bir anda dehşetle açtı ve acıyan burnunu tuttuğu elini geri çekti. Sanırım şu an, boylu boyunca üzerimde olduğunu ve yüzünün bana oldukça yakın olduğunu henüz fark ettiği andı.
Tanrım... Bunu tekrar etmeden geçemeyeceğim ama şu an şaşkınlık dolu yüzü gerçekten de çok yakınımdaydı ve teninden yayılan bahar kokusu burnuma doluyordu. Yüzü ile benim yüzüm arasında birkaç parmak mesafe var ya da yoktu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtarıcı ve Mavi
Historical Fiction🔴 HİKAYEYE YENİ BÖLÜMLER EKLENMEYECEKTİR MAALESEF. ______________________ Clarine Moncreiffe, Eilinior Kalesi'nin tek leydisidir. Ama on sekiz yaşına geldiğinde babası tarafından kırk iki yaşında İskoç bir lorda verilir; evlenmek üzere... Başka hi...