İyi okumalar...-
Aralarda dolaşan ve onları eğittiği her halinden belli olan iri komutan elini ağzına götürdü ve bir ıslık çaldı. Bunun üzerine hepsi çarpıştıkları eşlerini değiştirdi. Bruce biraz ileri gitmişti ama hala görüş alanımdaydı. Bu seferki rakibi en az onun kadar uzun boya ve yapılı vücuda sahip, siyah saçlı bir gençti.
Karşı karşıya geçip birbirlerine gard aldılar ve ikinci ıslık sesiyle tekrar mücadeleye başladılar. İlk hamle siyah saçlı savaşçıdan geldi ama Bruce onu kolayca savuşturdu.
Siyah saçlı olan sağa doğru temkinli bir adım atınca o da sola doğru bir adım attı. Rakibinin çemberini daraltmaya çalışan bir panter gibiydi. Bakışları tamamen onun hareketlerine odaklanmıştı.
Birkaç saniye sonra ani bir hareketle karşısındaki savaşçının omzuna doğru hamle yaptı ve savaşçı kendini kolayca savununca hızla geri çekildi. Ama rakibin dikkati bir kez dağılmıştı ve ikinci hamlesi daha etkileyici oldu. Gerinerek savurduğu kılıcı karşısındakinin kalkanını düşürmesine neden olmuştu. Yine de rakip bunun sonrasında fazla dağılmadı ve Bruce'a atik bir hamleyle kılıç savurdu. Bruce bunu kolayca engelledi, kılıç onun kolunun bir uzantısı olmuş gibiydi. Ona, doğuştan beri ona ait bir uzuvmuş gibi alışkındı, her hareketi diğerinden daha güçlü ve kıvraktı.
Askerin oldukça yakından yaptığı bir atağı boşa çıkarmak için Bruce, kendi etrafında bir tur döndü ve tam bizim olduğumuz tarafa yöneldiği sırada göz göze geldik. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken onun ifadesi bir milim bile değişmemişti. Dönüşünü rüzgar gibi tamamlarken kendiyle birlikte döndürdüğü kılıcı da savrularak karşıdaki askerin gövdesindeki kalın deride büyük bir kesik açtı. Neyse ki o kalın derinin altı demirdendi de asker gerçekten yaralanmamıştı ama yere düşmüştü.
Ama birkaç saniye sonra Bruce elini yerde yatan askere doğru uzatıp onu kaldırdı.
Döndüm ve Kennis'le göz göze geldim, onun yanımda olduğunu bile unutmuştum. Komutanın ıslığıyla bakışlarımı yeniden talim alanına çevirdim. Tüm askerler de düelloyu bırakmış komutana yönelmişlerdi.
"Biraz mola. Gidin ve ben çağırıncaya kadar dinlenin." dedi alana bağırarak.
Askerler geldiğimizden beri durmadan devam eden ve ne zaman başladığını bilmediğim yoğun talimin verdiği yorgunlukla buldukları ağaç dibine oturdular. Kimi de dereye doğru yönelmişti, yüzlerini yıkıyor ve yorgunluklarını biraz olsun atmaya çalışıyorlardı. Bruce ise birkaç saniye olduğu yerde durdu. Sonunda ağır adımlarla dereye doğru yürümeye başladı.
Omzuna attığı kılıcı, onu tutmak için kaldırdığı kolundaki belirginleşen kasları, son derece dağılmış koyu sarı saçları ve var olan tüm yeşillerden daha güzel bir tona sahip gözleriyle kesinlikle Yunan tanrılarını andırıyordu. Hatta o Apollon'du. Yer yüzüne indirilmiş olması gerekiyordu, yoksa bir insanın bu denli güzel görünmesinin başka hiçbir açıklaması olamazdı...
Kılıcı omzundan indirip birkaç metre ileriye, tam derenin kenarına doğru fırlattı ve kılıç az önceki gibi toprağa saplanırken gözlerini bir saniyeliğine bana çevirdi.
"Hanımlar, bizi ziyaret etmeniz ne hoş,"
Beni sadece bir bakışı ile etkisi altına alan bu soğuk adamı izlemeyi bıraktım ve gelen sese doğru baktım.
Siyah saçlı, esmer tenli ve uzun boylu bir asker gülümseyerek bize doğru geliyordu. Deredeki taşların üzerinden kolaylıkla atlarken elindeki kılıcı kınına soktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtarıcı ve Mavi
Tarihi Kurgu🔴 HİKAYEYE YENİ BÖLÜMLER EKLENMEYECEKTİR MAALESEF. ______________________ Clarine Moncreiffe, Eilinior Kalesi'nin tek leydisidir. Ama on sekiz yaşına geldiğinde babası tarafından kırk iki yaşında İskoç bir lorda verilir; evlenmek üzere... Başka hi...