BÖLÜM 1

26.7K 757 179
                                    

Hello biliyorum çok özlemiştikkk söz verdiğim gibi kimliksizler şehri kitap olmuş hali artık wattpade bol bol yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin  sizi çok seviyorum 🤟




Bu şehir mi bu kadar kasvetli yoksa içine düştüğüm kuyu mu beni içine çekiyor?


Bir çocuk on yıllık yaşantısında hangi acıları hayatına sığdırırdı? O küçük kızın kahkaha sesleri duvarlara çarpacakken onun sadece çığlıkları ve feryatları yankılanmıştı boş, beton, soğuk duvarlarda.

Acı ve on yaşındaki kız çocuğu nasıl yan yana dururdu öyle değil mi? O yaştaki bir çocuk ne yaşamış olabilirdi ki bu kadar hüzünle ve kederle baş başa kalmıştı? Bir çocuğun vücudundaki tek yara ve morluklar oynadığı oyundan ona miras kalmalıydı.

Ben de ise durumlar daha farklıydı. Vücudumda oluşan tüm yaralar oyun içindeki oyundan bana armağan edilmişti.

Gözlerim karanlık sokakta gezindi. Başımı gökyüzüne kaldırdığımda tek bir yıldız dahil yoktu. Sanki onlarda ait olmadıklarını biliyorlardı bu şehre, o yüzden tek tek kaymışlardı ait oldukları gökyüzünden. Tamamen karanlığa terk etmişlerdi bu kasvetli KİMLİKSİZLER ŞEHRİNİ...

" Yemek hazır Ahsen."

Duyduğum sesle gözlerimi karanlık gökyüzünden çekip ablam Şeyda'ya çevirdim. Her zamanki gibi ışıl ışıl duruyordu. Beline kadar uzanan siyah saçları ile porselen bebek gibi görünüyordu. Hayat enerjisi ise o cam gibi parlayan ela gözlerinden belli oluyordu.

"Tamam geliyorum."

"Neye bakıyordun dışarıdan?"

Tekrardan gözlerimi gökyüzüne çevirip

"Neden bu şehir bu kadar karanlık?"

Diye sormak geldi sadece içimden.

"Bu mu şimdi yeni derdin Ahsen?"

Omuzlarımı hafifçe silkip söylediğini duymamazlığa verdim. O kadar kendimi dipte hissediyordum ki o dip her geçen gün beni içine çekiyordu.

"Belki de içimdeki sönen ışıklar yüzünden ben her yeri karanlık görüyorum."

Ablamın derin nefes seslerini ve ayak seslerini duyduğumda tekrardan ona döndüm.

"Unut artık Ahsen."

Dudaklarıma konan acı gülümsemeyle başımı yukarı aşağıya sallayıp o cam gibi parlayan ela gözlere baktım. İçimdeki yangını görmesini ister gibi.

"Her gece hangi savaştan çıktığımı biliyorsun ve hâlâ bana unut mu diyorsun? Dil kolay söyler ama insanın ruhu bir kere o kuyuya düştüğünde yara almadan kurtulamaz abla."

"Anlıyorum seni."

"Anlayamazsın, ne zaman bu dört duvarın arkasında bir sürüngen gibi yaşarsan beni o zaman anlarsın."

Yanından ayrılıp kapıya doğru ilerlediğimde sanki biraz önce aramızda bir gerginlik olamamış gibi ona gülümseyip

"Hadi yemek soğumasın." Demiştim.

Başını sallayıp beraber evin aşağı katına indik, gözüm evde gezindiğinde simsiyah duvarlar ve koyu ahşap rengi parkeler dışardaki kasveti iyice ortaya seriyordu.

Fazla eşyamız yoktu zaten, burada da büyük ihtimalle fazla kalmazdık.

Mutfağa girdiğimde aynı renkler burada da beni karşılıyordu. Evde tek renk kan kırmızı mutfak dolaplarıydı. Böyle bir karanlık eve aslında bu renk biraz aykırı duruyordu. İki kişilik ahşap masaya oturduğumda ablam da o ara tabağımı önüme koyduktan sonra kendisi de tabağını alıp karşıma oturmuştu.

KİMLİKSİZLER ŞEHRİ +18 (KİTAP OLDU )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin